BÖLÜM 3

267 9 3
                                    

Tolga dışarıda, herkesten uzakta en köşedeki masaya oturmuştu. Kapşonunu başına geçirmiş her zaman yanında taşıdığı küçük günlüğe birşeyler yazıyordu. Yaşadığı hayatın kâtibi ve gezgini gibi herşeyi notlar halinde kayıt altına alıyordu. Sokağa girdim. Ona yaklaştım. Masasına gelmeden bir an düşüncelere dalmak için başını geldiğim yöne doğru çevirdi. Gülümsedi bir eli çenesindeyken diğer elini kaldırdı. Gördüğünü işaret ederek gel hareketi yaptı.

Adımlarımı biraz daha hızlandırıp masaya geldim. Tolga elini yumruk yapıp tokuşturmak için uzattı. Bende karşılık verdikten sonra, parmaklarını açıp hızlı bir şekilde geri çekti. El parmaklarını oynatırken " Elinde hala taze emeğin kokusu ve ağırlığı var dostum" dedi. Tebessüm ettim. Her zaman ki gibi motive eden gerçeği çağrıştıran absürt espirilerinden biriydi. Herkesle çok konuşmaz ama tanıdığı insanlarla her şekilde anlaşabileceği zeka ve düşünce yapısı vardı. İnsanlarda tabu olmuş önyargılardan, ırkçılıktan, bencil duygulardan uzaktı. Böyle insanlar hayatlarınızda varsa çok şanslıydınız. Fikirlerini yansıtan eserlerde ki karakter ve anların oluşturduğu, posterlerin ve sözlerinin yazılı olduğu kıyafetleri giymeyi severdi. Polarının altında dövüş kulübünün sabun görseline ait olan t-shirt vardı. Konuşulan konuyu yüzeysel anlatmak yerine en ince ayrıntısına kadar, günümüzden geçmişteki noktasına kadar bağlayıcı bir şekilde bağlayıcı olarak eşelerdi. Her arkadaş ortamınızda belirli konu başlıkları açıp ortamı o anda domine eden, kendi söyleşi edasına çeviren biri vardır. Ve sıkılmadan dinlersiniz. Tolga onlardan biriydi.

Günümün nasıl geçtiğini sordu. Anlatmaya başladım. İş güzel fakat yorucu kısmı her zaman ki gibi insanlar dedim. "Bazı kurdukları cümleler söyledikleri anlamların dışında olan ifadelerin simgelerinden oluşuyor" dedim. Başını salladı. Hafif geri çekilip öne geldi. Kollarını dirsekleriyle birlikte masaya koydu.
"Her zaman öyle ve öyle olucak. Cevrene bir baksana, masalarda karşılıklı oturanlara, çoğunluğun gözlerine odaklandığında anlıyorsun. Birinin tamamlayıcı onu taşıyan taraf, diğerininde az dinleyip ilgisinden beslenmeye çalışan bir parazit gibi oldugunu görüceksin. Bunun dengesini bulup birbirlerini bütün haline getiren insan doğası çok azdır. Ama istisnaların hiçbiri kaideyi bozmaz. Bu kabullenmen gereken bir gerçek. Dostluklar veya ikili ilişkiler olsun. Bir süre sonra farketmez kişiler birbirini tüketmeye meğillidir" dedi.
"Belirli kısımlarına katılıyorum. Fakat istisnalar olduğunu söyledin. Aksi halde bizim dostluğumuzunda tükenmişlik içinde kaybolmuş olması gerekirdi. Yani istisna olması yine yaşayanların elinde. Aslında senin sonucu ve bakış açısını nasıl sekillendirdiginle alakalı. Haksız mıyım?" diye sordum.
"İşte buda bizi en bilinmesi gereken noktaya getiriyor. Okyanusun korkutucu olması orada yüzemeyecegin anlamına gelmiyor. Başına gelen herşeyin öncelikle senin sunduğun seceneklerden doğdugunu bilmek ve suçuda kendinde bulup çözmek. Başına iyi olaylar gelince mutlu olmak ama kötü olaylar gelince de başkasını suçlamak iki yüzlülüktür. Kendini kandırmak için söyledigin en gerçek lisan ve kimsenin duymadığı dil. Kabul ettiğin kurallar yaşamının nedenlerini oluşturur. Eğer dengeyi iyi yakalarsan, başına geldiği anda kabullenip, sonucu gördüğünde gercekle yüzleşirsen, birbirini tüketmeyen, tekrara düşmeyen sohbetler üretebilirsin. Herşeyin ömrü standart kalıplara sokmadan ceşitlendirebildigin renklerin kadardır. Bu yüzden sanat, kitaplar ve duygularına dokunan eserler vardır. Öğrenmeyi alışkanlık haline getirirsen her konumda yenilenebilirsin. Yani evet senin dediğin argümanın haklılık payı çok yüksek dostum" dedi.

Sağ kaşını kaldırıp dikkatli bir şekilde bir an bana baktı. "Bunu daha önce düşünmüş ve hazırlanmış gibi konuştun. Gerçekten öylemi ?" diye sordum.

O esnada kahve söylemek için elini kaldırdı. Ve konuşmaya devam etti.
"Bildiğin gibi güvenimi kazanmış insanlarla konuşmayı severim. Söylemlerim anlıktır. Tabi bazen beni durdurmazsan seni bayabilirim. Biliyorsun tek taraflı uzun konuşmalar sıkıci bir hale gelir. Düşüncelerimi aktarırken konuştuğun kişinin de fikir parıltısını yansıtması için fırsat vermen gerekir" dedi. Göz kırptı ve saate baktı.

YOL ŞEYTANIWhere stories live. Discover now