Abis: yirmi beş

En başından başla
                                    

"Gözlerini aç." dedim kısık bir sesle. Bir süre hiçbir şey olmadı, ardından tek ışık kaynağı aralandı. Turuncu gözlerindeki bakış, ısı yaydı tenime. Ona geri yaslandım. "Ben uyuyana kadar üstümde tut. Lütfen." Çünkü ben kendime bakamıyorum. Kendimi koruyamıyorum.

Behemoth hiçbir şey demedi ama başını eğerek, gövdesine sokulmuş halime bakışlarını sabitlediğini hissettim.

Ne kadar geçti bilmiyorum ama karanlığa uyandığımda afallamıştım. Hafifçe kıpırdanarak başımı kaldırdığımda bir çift, turuncu gözü gördüm. Ne olduğu beynime dolarken nefesim kesildi.

"Ben..." Ne diyeceğimi bilemedim.

"Bir şey demene gerek yok. Uykunu aldın mı?"

Sesi, normal bir günde, normal bir sohbetteymiş gibi çıkıyordu.

Başımı sallarken geri çekildim. Anlık bir tereddüt sonrası bacağımdaki ve belimdeki elini çekti. Sessizce yataktan kalkarak banyoya gittim, kapıyı kapattım.

El yordamıyla duşa gittim. Suyu açtım ve cayır cayır ısınması için bekledim. Soğuk terleri üstümden atmak istiyordum. Sıcak sudan yükselen buharı fark ettiğimde elimi uzatarak akan suya dokundum. Canım yandı ama tam istediğim sıcaklıktaydı. İçimdeki melek ateşi soğuk hissettiriyordu, bu ise tam tersiydi.

"Onun ateş gibi olduğunun farkında mısın?" diyen sesi duyduğumda, üstümdeki tişörtü çoktan yere bırakmıştım. Bir adımla suyun altında olacaktım.

Bir şey demeden kollarımı karnıma sararak ilerleyeceğim sırada aniden su kapandı. Tek ışık kaynağı olan Behemoth'un gözleri hemen dibimden ve yukarıdan bakıyordu.

"Yıkanmam gerek." diye mırıldandım. Soğuk terimi atmam gerekiyordu.

Suyu daha makul bir seviyede açtı. Gördüğüne emin olduğumdan başımı iki yana salladım. Soğuk ya da ılık suya asla girmezdim.

Bir şeyler hareket etti. Bacaklarımın dibinde tahtanın varlığı hissettim. "Otur." dedi.

Dediğini yaptım. Suyu kaynar hale getirdi. Kısa bir süre sonra sanki bir şey sıkılıp suyu süzülmüş gibi ses duydum. Kolumu tutup kaldırdı; tenime nazikçe sürülen, cayır cayır suya girmiş ama daha makul ısıya ulaşmış havlunun ve sabunun tenime sürtündüğünü hissettim. Beni, sudan nasibini almış havluyla temizlemeye başladığını fark ettiğimde nefesim kesildi. Kolumu bir an geri çekmek istedim. Sonra... Vazgeçtim. Bitirmesine izin verdim. Yer yer elini kullandı ama bana tırnaklarıyla zarar vermeden tamamen elini kullanması zordu. Saçlarımı ise suyu avucuna alıp fazla değdirmemeye dikkat ede ede ıslattı.

Gözlerimin dolduğunu, yanaklarımın çenemin yaşları ağırladığını hissettim. Ses çıkarmadım. Göz yaşlarımın sebebi, bu kadar güçsüz kalmamdan kaynaklanmıyordu. Behemoth'un hareketlerindeki şefkattendi.

Yüzümü tekrar temizlerken sesini çıkarmadı. Ardından beni kuruladı, giyinmeme yardımcı oldu. Yapamayacak kadar güçsüz hissediyordum.

Gücüme bir açıdan bağımlı olduğumu fark ettim. Onsuz yaşamam zordu ama kaybetmeden anlamamıştım. Rahat nefes almak bir lütuftu. Hatta, saçlarımı örmeyi tercih etsem de kollarımı o şekilde uzun süre kullanamıyor olmam bile şu an... Çok yıpratıcıydı.

"Yemek yiyebilir miyiz?" dedim, sıkıntılı bir şekilde.

Behemoth, birkaç saniye sonra konuştu: "Bu nasıl bir soru?"

"Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Yani hala vaktin varsa bana eşlik eder misin?"

Uzun, büyük, pençe gibi parmakları elimi tuttu. "Var."

ARMANDO BEHEMOTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin