35. BÖLÜM

1.6K 129 32
                                    

Selamlar gencolarım nasılsınız. karşınızda upuzun bir bölüm. Tamam aşırı da uzun değil ama gerçekten uzun bir bölüm.

ve fındık başladı ahhh o yüzden bu kadar erken atıyorum ve bu yüzden sayaç koymadım.

oy verip bu bölümün hatrına bol bol yorum yapın. Tüm duyguları barındıran bir bölüm oldu ama bence gülmekten öleceksiniz sakın bana hastanede serumla foto atmayın ewudbwuyw

ceyifli okumalar gencolarımm.

ヽ(≧□≦)ノ

Bir telefon çalan bir telefon tüm her şeyi altüst etmeyi başarabilmişti. Kalp atışlarımı değiştirmiş, mimiklerimi kendi himayesi altına almıştı resmen. Dilim kör düğüm olmuştu çözemiyordum. Görüntüm bulanıklaşıyor etraftaki sesler lal oluyordu. Neler oluyordu bilmiyordum ama duyduğum o sesten sonra bunların hepsinin bu yaşanan olayların hepsinin onun başının altından çıktığını biliyordum. 

Duyduğum cümleler dizilimi bitmeyen domino taşlarının tam ortasından devrilerek yarım kalmasına neden olmuştu. Henüz soğumamış bir namlunun ucundan çıkan merminin oluşturacağı kan bana saplanmıştıŞimdiyse kalbimden oluk oluk görünmez kanlar akıyordu. 

Kimse görmüyordu belki ama orası kanıyordu kimse bilmiyordu ama orası çok acıyordu. Hala geçmemiş olan ya da izi kalan yaralarım kanıyırdu. O çıkan kan bacaklarımdan ve tüm vücudumdan hırçın bir şelale gibi akıyordu. 

"Naber minik şeytan süprizim nasıl ama beğendin mi?" Hiçbir şey diyemeden öylece olduğum yerde kalakaldım. Buz kesmiştim adeta. Bu sıcak havada benim bedenim asla erimeyecek gibi buz kesmişti. 

Ben cevap veremeyince konuşmaya devam etti. "O çok sevgili yüzbaşı bozuntusu da orada mı minik şeytan? Söyle ona kendisinden hiç haz etmiyorum." Erdem'den bahsediyordu ve Erdem onu duyuyordu. Gözlerim güneşin kızdırdığı taş yolun üzerinde sabit kalırken Erdem'in öfkeli nefes alışverişlerini duyabiliyordum. 

Bir insan nasıl bu kadar  kötü olmayı başarabilirdi bilmiyorum. Sonradan mı kazanmıştı yoksa doğuştan gelen bir yetenek miyidi bilmiyorum. Ama böyle bir insan olabilmek için bırakın doğuştanı daha fetüsken ruhuna işlenmiş olması lazım bunun.

"Minik şeytan orada mısın ya? Hiç sesin çıkmıyor." Ne diyebilirdim ki ona sövsem bana yazılacak olan günahlarla kendime kötülük etmiş olacaktım o yüzden susmayı seçtim. Telefonu kapatmak istedim ona bile elim gidemedi.

Avucumda parmaklarımın tuttuğu telefon sallanırken titrediğimi yeni anlamıştım. Bunun tek nedeni buraya ilk geldiğimde yaşanan kötü kabusların şu an kendisini tekrardan açığa çıkarmasıydı. 

O kötü anlar yaşandıktan sonra kabuslarım dondurulmuştu ve bugün ise o buzlar eritilmiş kabuslarım üstüme tekrar salınmıştı.

Hayat bana acı çektirmeyi seviyordu. 

Benden önce başka bir el telefonu elimden aldı çok geçmeden de aramanın sonlandığına dair bir ses duyuldu. Dengede duramayacağımı hissederek yanımdaki yüzbaşıya tutundum. 

O beni anlıyordu o beni her zaman anlamıştı. O benim yanımda olurdu her zaman olmuştu. Erdem benim kabuslarımdaki bataklığın içinde çiçek açan ve açtırandı. 

"Doğa." Dedi o naif sesiyle. Sesi huzur veriyordu, güven veriyordu. Onun sesi olabilecek tüm güzel duyguları barındırıyordu. 

Benimle beraber bir banka oturdu eliyle önüme düşen bir tutam saçı nazikçe kulağımın arkasına tarayıp oaraya sıkıştırdı. "Doğa." Dedi aynı o güzel duyguları barındıran sesiyle. "Sana iyi misin diye sormayacağım çünkü deilsin biliyorum. Am güçlüsün bunu bil tamam mı? Neler neler atlattın sen şimdi tek bir telefonla yıkılmazsın."  Derin bir nefes alıp akmak üzere olan gözyaşlarımı hemen sildim. Kafamı ondan yana çevirdim. Kaşları çatıktı ama buruk bir çukurdu o aradaki derinlik. O her zaman çıkamadığım karanlığın içinde beyaz olandı, bana yolu gösterendi hala daha öyle. Şimdi de beni bu batmaya başladığım bataklıktan tutmak için bir odun parçası uzatmak yerine kendiside bataklığa girerek elini uzatıyordu. Ya beni kurtaracaktı ya da benimle batacaktı. Bunu göze aldığını görebiliyordum gözlerindeki o bataklığın beni görünce kalktığını görebiliyordum. 

YEŞİL YURTDonde viven las historias. Descúbrelo ahora