28. BÖLÜM

1.9K 165 29
                                    

('。_。`)

Gür bir ses ortama hakim oldu. Bir kıvılcım kıyameti getirdi herkes sustu, susturuldu. Kimse konuşamadı. Son anlar yaşanıldı, son kez yüzbaşının o büyüleyici gözlerine baktım. O da bana son kez baktı o bataklığı andıran gözleriyel ardından bir kıvılcımdan çıkan ateş hepimizi yaktı.

Nefesim beni terk etti, tüm ruhum beni yalnız bıraktı, her şey karardı, bir kıvılcım çıktı, o kıvılcım kıyametimiz oldu. Gözlerimi kırpmamıştım bile yüzbaşıya bakrken ama kıyamet kendini belli ettiğinde sıkı sıkıya yumdum. Onun gözlerine son bakışım olduğunu bilerek yumdum hemde. Öyle güzel bakan gözleri vardı ki benden başkasına böyle bakma olma olasılığı canımı yaktı. Bundan sonra istese de kimseye öyle bakamazdı çünkü.

Bu bir sondu. Hiçbir son yeni yenilikler getirmezdi. Bir sona geldiysek o biterdi. oracıkta son olurdu. Gerçektende hiçbir son yeni bir başlık falan değildi bir son sondu.

Bir uçurumdan düşmek, boşlukta savrulmak, bataklıkta batmak gibi bir histi belki de.

Bedenimin parçalara ayrılmasını yanmayı, derimin erimesini bekledim. Ben bunların hepsine kendimi hazırladım. Ama...

Öyle olmadı. Omzumda bir yanma hissettim ama bu öyle bir ateş değildi, bu parçalara ayrılmak değildi. Biraz omzun yanması gibi anlık bir şey sandım parçalara ayrılmayı. Daha sonra bunun çok saçma olacağına karar vererek vazgeçtim. Sıkıca yumduğum gözlerimi açarken önce her yer etrafımda döndü. Kulak çınlamamın bitmesini bekledim. Çok yakından bir patlama sesi gelmişti, hatta tam dibimden ama hala parçalara ayrılmadığıma göre patlayan şey bir bomba değildi.

Görüşüm netleştiğinde tüm askerleri karşımda gördüm. Arkamdan gelen inleme seslerini fark ettiğimde üzerimdeki kolların da uzaklaştığını yeni fark ediyordum. Bunu fark eder etmez arkama döndüm. O adamın elinde ki kırmızı düğme yerdeydi. Kendisi de elini omzuna koymuş omzundaki kanamayı durdurmaya çalışıyordu. Başımı kendi omzuma eğdim. Küçük bir sıyrık beni karşıladı.

Kafamı kaldırdığımda tam karşımda cüsselli bir adam elindeki silahla gözlerini hepimizin üzerinde gezdiriyordu. O patlama sesi onun silahından çıkmıştı kıvılcım da onun silahına aitti. Bunu daha önce hiç timin arasında görmemiştim. Görsem gözüm bir yerden ısırırdı. Kaşlarımı çatıp olduğum yerde bakmaya devam ettim. Herkesin benim gibi mal bir şekilde kalıp aval aval baktığını düşünüyordum. Kimseden ses çıkmıyordu çünkü.

Burnumdan derin bir nefes vererek omuzlarımı düşürdüm. Az önce neler olmuştu o bomba nasıl olmuştu da patlamamamıştı bilmiyorum ama bir şekilde kurtulmuştuk. Yakında kedi olduğum inanacağım bir türlü ölemiyorm.

Karşımda açık kahve saçlı mavi gözleri olan cüsselli adam bize doğru yürümeye başladı. Yere çökmüş omzunu tutan adamın yanına gittiğinde cebinden plastik bir kelepçe çıkartarak adamın canını yakmayı umursamadan kabaca ellerini arkada kelepçeledi. Başını kaldırıp yana eğerek bakışlarını arkamda gezdirdikten sonra kaşları çatıldı. Alnında derin bir çukur kendini gösterdi.

"Ne bakıyonuz la aval aval alsanıza şu bombanın düğmesini yerden. Sanki bok var anasını satayım. Komutanım siz ütünüze alınmayın lütfen." Bu söylediklerinden sonra asker olduğunu anlamam pek de zor olmadı. "Baran gelsene oğlum biriniz gelin lan kaldınız orda put gibi bakıyorsunuz." Arkamda bir haraketlilik oldu. adım sesleri duydum. Bir kaç asker gitti yanına.

Bu gelen askeri daha önce hiç görmemiştim. Nereden çıkmıştı bir anda. Yutkunup arkamı döndüm. Yüzbaşı öylece hala bana bakıyordu. Gözlerinin içi hala kıpkırmızıydı. Sol gözüne kan inmişti. Sanki bataklığın olduğu yere kara yağmış ve o karların içinde cinayet işlenerek kurbanın kırmızı kanı bataklığa akıtılmıştı. Sağ omzumu tutarak yanına ağır adımlarla ilerledim. Gözlerinin içi tekrar sulandığında benim de sol gözümden bir yaş intiharını gerçekleştirdi. gülmeye çalıştım. "Ölmediğimize göre sana trip atabilirim." Dedim sesimin alaylı çıkmasına özen göstererek. "Affetmiştin." Dedi fısıltı gibi sesiyle. Kafamı onaylar anlamda salladım. "Affettim zaten ama bu sana trip atmayacağım anlamına gelmiyor." Onunda gözünden bir damla yaş kurumuş yanağını ıslatarak ilerledi, iki dudağının arasına gelerek orada kayboldu. "Doğa belki yarın ölürüz belki az sonra. O yü-" Sözünü kestim. "Orada bir dur daha az önce ölümden döndük bu bünye her gün ölümle burun buruna gelmeye alışık değil." Buruk bir tebessüm yüzünü kapladı yanaklarında gamze çukurları oluştu. O kadar güzel duruyordu ki her ne kadar terli olsa da. Yani bende terliydim aslında. Malum az önce herkes götünden ecel terleri dökmüştü.

YEŞİL YURTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin