25. BÖLÜM

2K 178 37
                                    

Az kalsın uyuyakalıyordum. Ve hızlı olmak için buraya çok bir şey yazmıyorum. Modem de habire or zaten

Oy vermwyi yorum yapmayı unutmayın kwyifli okumalar.

Σ(っ °Д °;)っ

En son yaşadığım şey belki de tüm bu kötülüklerin içinde açan nilüferdi. Kendimi kaptırdığım duygular beni sarmalamıştı, beni bir çöpten farksız kılmıştı ama öğrendim ki o atık geri dönüştürülebiliyor.

Bir plastik, bir cam ya da pil. Kendimi sıfırlanmış gibi hissediyordum. Sırtıma binen yükler kalkmış. Yaralarım puf olmuş gibi. Yeni doğan bir bebek ne kadar masumsa o kadar rahatlamıştım. Etrafımı artık sarmaşıklar değil güzel kokulu çiçekler sarıyordu. Derin bir nefes aldığımda kokusu burnuma doluyordu.

İçimdeki kıpırtıyı daha nasıl anlatabilirim size bilmiyorum. Ama içim kıpır kıpırdı sanki. Kelebekler uçuyordu. Yoğun bakımdaydı am yaşıyordu sonuç olarak. Elbet yoğun bakımdan çıkacağı günler normal odaya alacakları günler de gelirdi.

Yüzbaşının kablolara bağlanmış halini son kez izledikten sonra yoğun bakımdan çıktım. Döktüğüm bir kaç damla yaşın gözlerime verdiği batışmayla gözlerimi hızlı hızlı kırptım. Yoğun bakımdan çıkar çıkmaz karşımda yeşil giyinimli tanıdık yüzler görmeyi beklemiyordum. Yeşil rengi tenlerine işlemiş gibiydi burdan bile seçebiliyordu insan. Vatan duygusu yüreklerine kalplerine işlenmişti onların bu yüzden yeşilin birkaç tonunu bulunduran bu kıyafetleri seçmişlerdi. Onlar vatanın daimi bekçileriydi.

Onları görüce bir an kalakaldım onlar beni dosyayı çalan vatan haini olarak biliyorlardı tabi yüzbaşı onlara anlatmadıysa. Gözlerim hepsinin üzerinde hızlıca dolaştı. iki tane kadın asker vardı bu timde ve hepsinin başında da bordo renkli bereleri vardı.

Onların sorgulayıcı ve nefret dolu bakışlarının altında kalacağımı düşündüm ama hepsi bana nomal gözlerle baktı. En son sessizliği bozan Kadın askerleden biri oldu. "Durumu nasıl?" Dudaklarımı ıslatıp. "Normal." Dedim hemen ardından gitmek için adımlamaya başladım. Ben bu askerlerin arasında kalınca stres oluyordum.

Acile gidip işimin başında beklemeye başldım. İlk günden baya bi boşlamıştım işi hepsi bu Bıscolata reklamı adam yüzünden.

Acilde beklemeye başladım çok da garip olaylar yaşanmadı. Yalnış gelen bir kadını nereye gitmesi için yönlendirdim. Serum tak. İğne vur ve benzeri şeyler yap derken saat mesai bitimine ulaştı. Çıkmadan önce son kez yüzbaşının yanına gidecektim ki orada duran timini görünce mükellef bir U dönüşü ile eşyalarımı toplamaya koyuldum. Çantamı omzuma taktıktan sonra hastaneden çıktım. Arkamdan gelen. "Doğa." Sesiyle duraksayıp arkamı döndüm. Başhekim çağırmıştı. Koşar dım yanıma gelirken iki kaşımın ortasında derin bir yarık oluştu. "Bir şey mi oldu?" Diye sormadan edemedim. "Senle konuşacaktım bugün." Dedi yanıma ulaşıp karşımda durduğunda. Gülce hemşirenin dedikleri geldi bir anda aklıma. "Ah, evet." Dedim yalandan elimle alnıma vururken. "Gülce demişti de tamamen unutmuşum."

"Erdem Ateş." Diye girdi söze. "Yaşıyor." Biliyorum dostum, dememek için kendimi tuttum kaşlarımı kaldırıp. "Biliyorum." Dedim gayet normal bir şekilde. "Biliyorsun ve bu kadar sakinsin?" Dedi sorar gibi. Ne yapmam gerekiyor delirmem falan mı? Alt dudağımı öne büzüp. Anlamayan bakışlar attım. "Delireyim mi?" Diye sordum. "Hayır hayır öyle demek istemedim. Yani en son sana öldü denilince hani öğrendiğinde biraz şey olursun diye." Kelimeleri aklında toparlayamıyor gibiydi. Beyninde dönen kelimelerle savaş verirken sabırla bekledim. "Belki yanına gitmek göremk istersin diye düşünmüştüm ama gelmedin." Bu cümleden sonra afalladım çünkü izin almamıştım. girerken. Söylemeli miydim yoksa söylememeli miydim bilmiyorum.

YEŞİL YURTWhere stories live. Discover now