5.BÖLÜM

4K 270 67
                                    

 1k için hepinize sonsuz teşekkürler daha nice 1k lara inşallah. bu bölüm bu kitabı okuyan herkese gelsin

Biliyorum şu an hepiniz ihanet hakkında kafanız karışık ama bana güvenin tammaı çok da sövmeyin bana hepsi karakterlerin suçu bakın size iyilik yapıp günün ikinci bölümünü atıyorum. bu normalde yarının bölümüydü. 

çarşamba günün bölümünü de bugün bitirmek zorunda kaldım. 

bu arada yarın ki yeni bölüm öğlenden sonra 3'te çünkü yazarınız biraz uykucu ve kalkınca ablalarıyla beraber anca 3'de müsait oluyor. 

yıldızı renklendiremyi ve yorumları unutmayalım gencolar.

keyifli okumalar dediğim gibi güvenin bana.

--

Çaresizlik bir insanın en zor durumda kaldığı zaman ortaya çıkan şeydi. Ben şu ana kadar karşıma çıkan her çakıl taşına engel dedim, pürüz dedim, çaresizlik dedim. Değilmiş.  İnsan gerçekten çaresiz kalınca anlıyordu ne demek olduğunu önüne çıkan o çakıl taşlarının aslında üfleyerek de gidecek küçücük bir çıkıntı olduğunu o zaman, bu zaman anlıyordu. 

Yaşadığım onca acının üzerinden kaç gün geçti saymadım, daha doğrusu sayamadım çünkü o kadar kendimde değildim ki  kafamın hala yerine geldiğine bazı şeyleri idrak edebildiğime inanmıyordum.

Ayrıca o günden sonra beni küçük bir odaya atmışlardı sadece pis bir klozet vardı onun dışında hiçbir şey yoktu. Kötü bir yatak bile yoktu o yüzden hiç uyumadım sadece yorgunluktan bayıldım ve o saatler arasında çekebildiğim uykuyla ayakta duruyordum.

Kapı açıldı. Artık eskisi kadar sert açılmıyordu, en azından açıldığında ben yerimden sıçramıyordum.

Bir kadın girdi içeriye dağınık saçları, kirli bir eteği, kirli bir yeleği, özensizce bağlanmış çemberi elinde tepsiyle girdi içeriye. Kafamı zoraki kaldırıp tepsinin içindekilere baktım. Küçük bir dilim ekmek ve bir bardak su. Burada kaldığım sürece hep bir kuru ekmek ve su getirmişlerdi normalde yemezdim ama açlık belasına ve hayatta kalmak için yiyordum ama bir öncekilerde de bu kadın mı gelmişti yanıma? Hatırlamıyordum, kafam gerçekten hala tam olarak yerinde değildi

Tepsiyi önüme koydu ve kara gözleriyle beni süzdü doğrulurken. Neden bana öyle baktığını sormak istedim ama sonra çok saçma kaçacağı kaanatına vardım. Burada sen mahkumsan herkes sana istediği gözle bakabilirdi ve sen bu duruma susmak zorunda kalırdın. Benim gibi...

Şu an nasıl görünüyordum bilmiyorum ama kendimi göz altları şişmiş ve morarmış, yüzüm kir içinde, saç baş dağılmış, yüzümde yara ve morluklar, aşırı derecede zayıflamış şekilde düşünüyordum. Tam olarak Hayal edemiyordum çünkü kendimi hiç bu durumda ne hissetmiş ne de görmüştüm..

"Toparla kendini." Dedi emir verir gibi bu kadın da başka bir şey vardı daha garip şeyler  yüzünü istemsizce gizleme çabasına sahipti. Bir süre gözlerimi kısarak kadına baktım o da iri gözleriyle beni süzmeye devam etti.

"Ne için?" Diye sordum güçsüz çıkan sesimle. Kadın başka bir şey söylemeden -bu durumda soruma da cevap vermemiş oluyor- odadan çıktı. Benim için getirdiği sudan birkaç yudum aldıktan sonra küflenmeye yüz tutmuş ekmeğin küf belirmeyen yerlerinden zar zır koparıp ağzıma attım üstüne de yudum yudum su içtim çünkü ekmek gerçekten çok sert ve bayattı.

Bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyordum, yaşamaya umudumu kaybetmemeye  çalışıyordum ama ben o tutunacak daldan, yoluma ışık olacak o fenerden çoktan ümidi kesmiştim. Yine de yaşayabildiğim kadar yaşamaya çalışacaktım. Umut ummuyor olabilirdim ama pes etmiş de değildim sonuna kaar, nereye kadar gidebiliyorsam artık oraya kadar gidecektim.

YEŞİL YURTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin