'Özel Bölüm'

765 65 64
                                    


İyi okumalar 💞

______________

Koşarak geçtiğim sokakların ardından hedefim olan yere geldiğimde adımlarımı yavaşlatmış, nefeslerimi dizginlenmeye çalışmıştım.

İçeri girmeden önce kendime çeki düzen vermek adına parmaklarımı, koşmaktan birbirine giren uzun saçlarıma daldırıp taradım.

Uzun süredir koştuğum için titreyen bacaklarım beni taşıyamayacakmış gibi geliyordu ama dayanmak zorundaydım. Zaten çok bir mesafem kalmamıştı. İçeriye girecek, Minhoyu alıp gidecektim.

Tekrar derin bir nefes verip içeri girdim. Bulunduğum yer sanat merkezi gibi bir yerdi. Geçtiğim bazı koridorlar resim ve heykel gibi çeşitli sanat eserlerinin sergilendiği alanlara uzanırken benim adımlarım canlı gösterilerin sergilendiği kısma yönelmişti.

Lee Minho'nun sergilediği dansı görmek için adımlıyordum.

Minho, Kore'den taşınıp yeni hayatımıza başladığımızdan beridir hep hayalini kurduğu işi yapmaya, dans eğitmenliğine başlamıştı. Ben üniversiteye gidip istediğim bölümü okurken o çalışmayı tercih etmişti. İlk başta ona karşı çıkmış olsam da onun işini ne kadar sevdiğini görünce karşı çıkmayı bırakmıştım.

Eh yaptığı işten iyi de kazanıyordu. Bende okuldan arta kalan zamanlarda yarı zamanlı işlerde çalışıyordum ve geçimimizi sağlıyorduk bir şekilde.

Ailemizin etrafımıza sardığı ağlardan kurtulduğumuz an özgürleşmistik. Belki biraz zorluk yaşamıştık ama şimdi ulaştığımız günler her şeyi telafi ediyordu.

Sonunda gösterinin olduğu salona girdigimde gözlerim direkt olarak sahneye kaydı. Başka bir grup vardı. Oturacak yer olmadığı için ayakta durmak zorundaydım ama umursamadım.

Sevgilimi izlemek için yorulmayı bile göze alırım.

Kapının ağzında durmayı bırakıp sahneyi daha iyi acıyla görebileceğim bir yere geçtim. Hareketlilikle beraber seyircilerden birkaçının bakışları bana dönerken bunu fırsat bilip hemen birine yaklaştım ve Minho'nun gösteri sergileyip sergilemediğini sordum. Ondan olumsuz cevap alınca rahat bir nefes verip sahneye diktim gözlerimi.

Minho burada, dans severler arasında, epey ünlüydü. Hem dış görünüşünün güzelliği hem de dans becerisiyle baya tanınmıştı.

Bu durum bazen onu deli gibi kıskanmama sebep olsa da alışmaya çalışıyordum.

Alışabildim mi diye sorarsanız... Asla. Asla alışamadım. Ona başka birinin benim gözümle bakması düşüncesi kanımın kıskançlık denen duyguyla kaynamasına sebep oluyordu.

Tabi sonra günün sonunda o tapılan bedenin benim kollarım arasında olduğu gerçeği beni hemen yatıştırıyordu.

Çok geçmeden sahnedeki grup danslarını bitirip gittiklerinde sunucu Minhonun adını anons etti.

"Sırada ki dansçımız Lee Minho."

Adını duyar duymaz nefesim boğazıma düğümlenmiş, kalbim deli gibi atmaya başlamıştı.

Onu neredeyse 1 haftadır görmüyordum. Yüzünü görecek olmanın heyecanı bir yana, uzun zamandır hazırladığı dansını görmek için can atıyordum.

Ancak asıl heyecanlandığım şey Minho'nun beni gördüğünde vereceği tepkiydi. Buraya geleceğimden haberi yoktu. O beni hala hastanede olarak biliyordu.

Ah hayatımızda değişen şeylerden birisi de benim bağımlılıklarımdı. Buraya taşındığımız ilk zamanlar para biriktirmekle uğraşmıştık ve bunun stresi beni daha kötü hale sokmuştu. Ancak daha sonra hemen bir hastaneye yatmış, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı için tedaviye başlamıştım. Neyse ki uyuşturucu bağımlılığım çok ileri seviyeye taşınmadan tedaviye başlamıştım. Aslında daha kısa sürede tamamlanabilecek bir tedaviydi lakin hayatımızı düzene sokma telaşında olduğumuz için biraz gecikmeli bir süreç yaşamıştık.

Happier Than Ever °Minlix°Donde viven las historias. Descúbrelo ahora