•4•

1.3K 153 118
                                    

İyi okumalar ❣️

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•

Seni anlamıyorum, seni anlamıyorum..
Çünkü ben kendime asla bu kadar boktan davranmazdım...

:
:
:

48 saat...

Buraya hapsolup nefes alamamanın üzerinden geçen süreydi. İki gün boyunca bırakın okula gitmeyi odamdan dışarı bile çıkmamıştım. Okula gidemeyişimin sebebi babamdı, odamdan çıkamayışımın sebebi yine babamdı. Okula gidersem eğer herkes yüzüme ne olduğunu merak edecek, merakları sonucunda onun gerçek yüzünü öğreneceklerdi. Ve babam bundan ölesiye korkuyordu. 

İtibarını zedeleyecek en ufak şeyden kaçınırdı. Tıpkı benden kaçındığı gibi...

Odamdan çıkamamamın sebebi ise babamın beni gözünün önünde görmek istememesiydi. Beni gördükçe midesinin bulandığını söylemişti. 

Bu düşünceyle dudaklarımda acı dolu bir gülümseme  oldu. Aslında bir konuda babama minnettardım. Onun sayesinde insanların sözlerine bağışıklık geliştirmem gerektiğini öğrenmiştim. Kim ne söylerse söylesin umursamamam, ruhumu kirletecek seslere kulaklarımı tıkamam gerektiğini öğrenmiştim. Kulaklarımı tıkayıp onları dinlememek için kafamı düşüncelerimin arasına sokmak zorunda kalıyor, o süre içinde de boğulma tehlikesiyle karşı karşıya geliyordum.

Düşüncelerim zehirli bir sarmaşık gibi boğazıma dolanıp nefesimi kesiyordu.

Onlara engel olduğum söylenemezdi. Bu, yaşamak istemeyen birisi için fazla yorucu bir çaba olurdu. Aslına bakarsanız ben hiç bir zaman tam anlamıyla yaşıyor sayılmazdım. Hep bir yanım eksik, hep yarımdım. Asla tam anlamıyla büyüyememiş birisiydim.

Nasıl bir çiçeğin büyümesi için su ve güneş ışığı gerekiyorsa bir çocuğun büyümesi içinde sevgi gerekiyordu. Ancak ne ben bir çiçektim, ne de ailem normal bir aile... Biz asla birbirimizi tamamlamayı beceremeyen birbirimize aykırı insanlardık.

"Felix?" Odamın kapısından gelen annemin sesiyle yattığım yerden, rahatımı hiç bozma gereksinimi duymadan konuştum

"Ne var?" Sesim, sanki günlerdir boş boş yatmaktan başka bir şey yapmayan ben değilmişim de sürekli ağır işlerle uğraşmışım gibi yorgun çıkmıştı. Onlara bu bitkin yanımı göstermek istemesem de kendime hâkim olamıyordum bazı zamanlarda.

Annem konuşmadan önce bir kez kilitli olan kapıyı açmak için kolu indirdi ancak açıklayacağını fark edince zorlamadı. "Misafirlerimiz geldi, kendini toparlayıp aşağı in."

Dedikten sonra her hangi bir cevap vermemi beklemeden kapıdan uzaklaştı.

Kaybettiğim gücü toparlamak için gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime. Odamdan çıkmak istemiyordum. Sanki kapıdan çıktığım an tüm kötü şeyler boğazıma yapışacak ve nefesimi kesmek için ellerinden geleni yapacaklardı. Burası, kendimce oluşturduğum güvenli alanımdı. Bana zarar veren herkesten uzak, sadece bana özel bir yer.

Zorlukla yattığım yerden kalkıp, neredeyse iki gündür üzerimden çıkarmadığım kazağı çıkarıp kenara attım. Gözlerim istemsizce karnımdaki, izinin hala tenimi süslediği yaraya kaydı.

Babamdan bana kalan ve asla izi silinmeyecek darbelerden biri daha... Fiziksel yaraların benim için bir önemi yoktu, istediği kadar fiziksel şiddet uygulayabilirdi bana. Hiç bir etkisi olmazdı. Ancak ruhuma açtığı yaralar hiç bir zaman iyileşmeyecekti. Tıpkı fiziksel yaraların izinin kalması gibi, ruhuma çektirdiği eziyetlerin izi de asla geçmeyecekti. Ki geçmesini de istemiyordum, zira o izler bana daima güçlü kalmam gerektiğini hatırlatıyordu.

Happier Than Ever °Minlix°Where stories live. Discover now