³⁶

164 26 7
                                    

💫⏳

Öyle çok şey vardı ki içimde yine susmayı seçen. Hem ne diyecektim ki beni dinlemeyip arkasını dönen birine? Ne denirdi bu durumda? Kolundan tutup durdurmaya çalışmış olmamda cabasıydı. İnanılmak için daha ne kadar yalvarabilirdim, yontulup kalıplar içine konulmuş insan beyinlerine? Çünkü kendi bildikleri, konfor alanlarının dışına çıkmaları çok zordu. Hatta belki imkansız…

Sildim göz yaşlarımı. Ağlamak için zamanım yoktu. Alp için gelmiştim buraya. Başka birini düşünmeyecektim. Kendimi bile.

Yapmam gerekeni yapıp olacklara kendimi hazırlamaktan başka çarem yoktu. Ya da vardır ama şu an aklımın o kadar iyi çalıştığından emin değilim.

Giray az önce bana sarıldıktan sonra çıkıp gitmişti. Ne dersem diyeyim ikna edemeyecektim. Ben duymayayım diye ağaç evden uzaklaşmış öyle telefonda konuşmaya başlamıştı. Ama ne yaptığını biliyordum. Şu an buradan kaçıp gidebilirdim. Ama gidecek yerim yoktu. Yolları bile bilmiyordum. Üstelik Alp vardı.

Onu yeniden hatırlarken ağaç evin içinde dolanmaya başladım. Bir şeyler bulmak zorundaydım. Yoksa birimiz tımarhaneye kapatılacak diğerimiz ölecekti. Bu düşünce kesilen göz yaşlarımın yeniden beni yoklamasına sebep oldu.

İçeride küçük dolaplar vardı hepsininin içini boşalttım. Etrafı dağıtmak umurumda değildi. Yeter ki bir şeyler bulsaydım. Sanırım artık hiçbir şey umurumda değildi çünkü az önce tek güvenebikeceğim insanın bana güvenmediğini görmüştüm. Bana yardım eder diye düşünmüştüm. Arkasını dönmesi beklediğim şey değildi.

“Yeter !” Diye bağırdım kendi kendime. Tüm bunlar benim uydurmam değilse neredeydi bu günlükler? Farah nereye saklamıştı? Ama şöyle bir düşününce hak veriyordum ona . Eğer boyut değiştirdiğini yazıyorsa yazdıklarını gören birisi delirdiğini düşünürdü. Bu yüzden köşe bucak kaçmış olmalıydı hayatı boyunca. Sanırım şu an son bulmuştu bu. Çünkü ben az önce sobelenmiştim. Hemde bile bile...

Kendimi yere atıp sırt üstü uzandım.

“Asıl Farah ben olsaydım,” diye mırıldandım. “O günlükleri nereye saklardım?”

Öylece yerde uzanırken gözlerimle ağaç evin her bir yerini taradım.

“Bu hayatı yaşayan Farah ben olsaydım o günlükleri nereye koyardım?” Diye sordum tekarar kendi kendime. Bu kadar korktuğu ne vardı? O da mı hastaneye kapatılmaktan koktuğu için susmuştu bu kadar? Ne ailesine ne de arkadaşlarına tek bir kelime etmemişti… hepsi benim uydurmam mıydı yoksa?Gerçekten deliriyor olma yüzdem kaçtı? Belkide söyledikleri gibi o ilaçları almayı bırakmıştım ve tüm bunları aklımdan uyduruyordum. Ellerimi yüzüme kapatım kafamı olabildiğince sıkttım. Çünkü düşğnmekten patlamak üzereydi. Bunu istiyorlardı… Bunu istiyorlardı onların kalıplarına girip haytımdan vazgcememi.

Zaten son yüzyılın olayı da bu değil miydi? İnsanlar hep birbirlerini kalıplarının içine sokuyordu . Potluğu olan alelacele terziye gönderiliyordu.. Elbiseniz üzerinize tam uymuyorsa kapılardan içeri almıyorlardı sizi. Zorbalık olarak adlandırılmıyordu bu. Topluma uyum diye geçiyordu kitapların sayfalarında. Kıyafetleri bol olanlar ters gömlek giyindirilip binalara tıkılıyordu. Bu çağ çok acımasızdı. Binalar hapisanelere ,insanlar gardiyanlar bürünmüştü. Üstelik biri değil, hepsi...

ÇOKLU OLASILIK Where stories live. Discover now