³¹

275 38 74
                                    

♪Thousand Miles-Tove Lo

К сожалению, это изображение не соответствует нашим правилам. Чтобы продолжить публикацию, пожалуйста, удалите изображение или загрузите другое.

Thousand Miles-Tove Lo

İnsan elindekilerin değerini bilmediği gibi yaşadığı hayatın da değerini bilmiyordu. Ta ki bin kat daha kötüsünün olduğun farkına varana kadar. Çünkü daha kötüsü yaşanana kadar daha kötüsünün yaşanacağı düşünülmezdi.

Öyleydi işte şu an içinde olduğum durum. Her sabah daha kötüsü olmaz dedikçe daha kötüsü oluyordu. Bunlardan biriside dolabımı açtığımda tüm ders kitaplarımın ve buraya geldiğimden beri Farah için tuttuğum notların yırtılmış bir şekilde dolabıma geri tıkıştırılmış olmasıydı. Gerçekten mi böyle mi olacaktı? Çocuk gibi her gün farklı bir oyunla mı çıkacaklardı karşıma? Her gün daha da mı ileri gideceklerdi? Çünkü pes falan etmeyecektim. Gerekirse de o notları tek tek yeniden alacaktım.

Sıkkın bir şekilde dolabın kapağını geri kapatırken çantamı sınıfa bırakma gereği duymadan aşağı indim. Çünkü döndüğümde bir çanta bulamayabilirdim. Gerçekten hepsi kafayı yemiş gibi davranıyordu. Sanki hepsinin hayatını mahvetmişim de benden intikam alıyorlardı. Neydi bu nefret? Farah'ın insanlara zararı olan birisi olduğunu sanmıyordum. En azından öyle olsa bunu yakın arkadaşlarından duyardım. Ama değildi işte. Tek sorun artık Esved'in yanımda olmayışıydı ve bu bir şekilde onlara cesaret veriyordu.

Kantine indiğimde girişte durup Zeynep'in oturduğu yeri bulmaya çalıştım. O da beni bekliyor olacak ki görür görmez el sallamaya başladı.

"Günaydın." Dedi neşe dolu bir sesle. Sanki son bir haftadır yaşanan hiçbir şey yaşanmamış gibi enerji doluydu. Oysa ne kadar bana belli etmemeye çalışsa da bu durumu benden daha fazla takıyordu. Çünkü ne zaman sessiz kalsam benim yerime iki kat fazla gürültü çıkarıyordu. Sırf bu yüzden ona da tepki koyuyorlardı. Yemekhanede yanına kimse oturmuyordu. Ama onun tek söylediği 'Siktir et Farah! Ben zaten senin olmadığın bir yerde yemek yemek istemiyordum.' beni düşünüyordu. Sürekli moralimi yüksek tutmaya çalışıyordu. Ama olmuyordu işte. Nasıl olsundu ki? Evdeki durum? O obruk neyin nesiydi? Alp uyanmadan nasıl öğrenecektim? Hem Alp uyanacak mıydı?

" Günaydın." Dedim onun aksine bitik bir sesle. Çünkü gerçekten rol kesecek halim yoktu. Evime gitmek istiyordum. Tek yapmam gereken günlükleri bulmaktı ama kafam o kadar doluydu ki artık onları bile umursamayacak hâle gelmiştim. Mesela öncelikli sorunum artçı depremlerde ölmeden kurtulabilmekti. Bir öncekinden kurtulmam büyük şanstı hele de Alp son halini düşünürsek. Paranoyak gibi duyduğum en ufak seste bile yine öyle olduğunu düşünüyor bir köşeye saklanıyordum. Ta ki bir tehlike olmadığına inandırana kadar kendimi.

ÇOKLU OLASILIK Место, где живут истории. Откройте их для себя