²¹

322 36 85
                                    

Korkuyordum. İçine düştüğüm şey sonsuz bir uçurum gibiydi. Bir ipucu bulduğumu düşündüğümde dahi hiçbir şey bulamadığımı anlıyordum. 

Saçmalık diyordum ama geçip gidemiyordum.  Çünkü gidecek bir yerim yoktu. 

Sağımda solumda bir dolu insan vardı.  Ama hepsi de bir tutam yalandı.  Ne sesleri ne yüzleri ne isimleri hepsi yabancı ve uzaktı.

Yalnız hissediyordum. Sesimi de çıkartamıyordum ki. Onlar beni tanıyordu, biliyordu. Sağa değil sola dönsem nedenini bilecek kadar yakından hem de...

Oturup ağlasam ortaya sunacağım sebepler bile elimden alınmış gibiydi. Nasılsın diye soruyorlardı. İyiyim diyordum . İyi miydim ki? Kendim bile bu sorunun cevabını biliyor muydum?

Burnumu çektim.  Sonunda kimsenin bana soru soramayacağı bir köşe bulmuş ve ağlama molası vermiştim. 

Giray'ın evinde yaşananlardan bu yana iki gün geçmişti.  Koskocaman iki gün.  Ama hâlâ elde var sıfırdı.

Hâlâ uyurken dilediğim dilekler gerçekleşmemiş ve ben eve dönecek yolu bulamamıştım.

Esved'in sözleri üzerine kendimi nasıl dışarı attığımı bile hatırlamıyorum. Ne demek ölebilirdim? Bunun mantıklı tek bir açıklaması dahi yoktu. Ama ölmek üzere olduğumu öğrendikten sonra öylece yaşayamıyordum.  İnsanların yüzüne bakıp rol kesmiyordum.  Çünkü kafamın içinde bir yerlerde durmadan konuşan bir ses bana sürekli o anı ve ölmek üzere olduğumu hatırlatıyordu.

Giray bana dokunduğunda öleceğimi düşünmüştüm.  Ama bunu sadece acının büyüklüğüne vermiştim. Tüm bunlar bir metefor değildi.  Gerçeğin ta kendisiydi.

Sargı ellerime baktım.  Evdekilere bisikletten düştüğümü söylemiştim. Hastaneye gidecek bir şey olmadığına karar verdiklerinden üzerime çok gelmemişlerdi.

Ama Esved öyle değildi.  Ondan kaçamıyordum. Hafta sonundan fırsat evden dışarı adım atmamış telefonu dipten kapatmıştım. Ama Esved bunu yok sayıp iki gündür eve geliyordu.  Sargı bezlerini değiştirmiş ellerime yeniden yanık kremi sürmüştü. 

Pek konuşmuyorduk.  Sadece ona zamana ihtiyacım olduğunu söylemiştim.  Ve o da bana bir daha buna izin vermeyeceğini, beni yalnız bırakmayacağını söylemişti. Onu kovmam umurunda bile değildi.  Elimi sıkıca tutmuş biraz öteye bile gitmiyordu. Muhtemelen Tüm bunlar gerçek Farah'ın çok hoşuna giderdi.

Benimse asıl kaçtığım kişi buna öylece müsaade ediyordu. Gerçekten dengesizin tekiydi. Bir an sanki onun için çok değerliymişim gibi tepkiler veriyor bir an sonra umurunda değilmişim gibi bir yabancıyla konuşuyormuşum gibi davranıyordu.  Dengesizin tekiydi.

Yeşil gözlerini kısıp yoldan geçen bir yabancıya bakarken takındığı tavrı takınıyordu yine.
İki gündür beni sorduğu bile yoktu. Ama sözde o gün çok umurundaydım.  Çünkü Esved öyle söylediği anlarda benden çok o delirmiş sehpayı yere devirmiş üzerindeki içecekleri yere dökmüştü.  Ama işte o kadardı.  Belki de benim gerçek Farah olmadığımı anlamıştı.  Ne de olsa buradaki herkesin sevdiği , önemsediği kişi ben değildim. 

ÇOKLU OLASILIK Where stories live. Discover now