309 46 20
                                    

Öylece bahçenin ortasında durmuş başladığım yere dönmeye çalışıyordum. Ya da belki yatağıma gitmeli gözlerime kadar üzerimi kapatmalı ve kendimi yeniden evimde bulana kadar uyumalıydım. Çünkü bana yardım edeceğini düşündüğüm tek kişi de arkamı toparlayamayacağını söyleyip gitmişti.

"Farah!" Birisi ismimi seslendiğinde anca olduğum yerden hareket edip ev kapısına doğru döndüm.

" Ne yapıyorsun orada tek başına? Yemekler soğudu seni bekliyoruz."

Konuşan Esved'ti. O , yabancının aksine gayet sıcak bir şekilde benimle konuşuyordu.

"Geliyorum ." Dedim kuruyan boğazımı yumuşatmak adına yutkunarak.

Çekingen ve geri geri gitmeye meyilli olan ayaklarımla zar zor içeri kadar yürüdüm ve benim için açık tuttuğu kapıdan içeri geçtim.

"Kalmıyor muymuş?" Diye sordu tatminsiz bir sesle.

Cevap vermek yerine başımı sallamakla yetindim.

Yeniden yemek masasına geldiğimizde yan yana oturmuştuk. Onlar gayet rahat bir şekilde konuşuyorlardı. Sürekli farklı bir konuyu açıp muhabet konusu oluşturuyorlardı.

Benimse tek yaptığım tabağımdaki yemeği didiklemekti. Ve bunu fark etmiş olan Esved elimdeki çatalı alıp benim için bir tavuğa batırdı ve bana doğru uzattı.

Ağzımı açmak yerine çatalı elinden alıp kendim yedim. Buna bozulmuş muydu bilmiyorum ama pek belli ettiğini söyleyemem.

" Yarın okula gelecek misin?" Diye sorduğunda ilk kez açılan bir konu dikkatimi çekmişti.

"Okul?" Diye sordum çekimser bir sesle. Hepsinin bakışları üzerimdeydi. Bu sinirlerimi bozuyordu. Kendimi kafese kapatılmış gibi hissediyordum. Bu kadar dikkatli bakmak zorunda değildiler.

" Evet . Kaç gündür gelmiyorsun ama kendini iyi hissetmiyorsan yarında gelme. Eminim sevgili okul müdürümüz bunu sorun etmez." Bunu söylerken bariz bir ima yapmıştı. Büyük ihtimalle müdürle bir yakınlığı falan vardı.

"Dayanamaz benim kızım. Elleri kaşınmaya başlamıştır şimdiden onun. Üç gün okula gitmemek yeter."

Karşımda oturan adama kaydı gözlerim. Onlar gözlerimdeki telaşı görebiliyor muydu bilmiyorum ama ben daha yolunu dahi bilmediğim okula nasıl gideceğimi düşünüyordum.

"Çok bile dayandı. Yatak döşek hasta olduğu zaman bile onu evde zor tutarız biz."

Okuldan nefret ederdim bir kere. Bazen hasta numarası yapıp okula gitmezdim. Ama annem böyle yaptığımı anladığı günden beri ne zaman hastayım desem bana inanmaz zorla evden kovardı beni.

Bir anda bunu hatırlamak gözlerimin dolmasına sebep oldu. Yanağımın içini ısırmazsam belki de ağlardım.

"Bir sorun mu var?" Diye fısıldadı yanımda oturan Esved. Ve hemen ardından masanın altında duran elimi tuttu bana destek olmak istermiş gibi.

Minnettarlıkla ona baktım. Gözlerimin dolduğunu ve her an ağlayacak oluşumu anlamış olsa gerek "İzniniz olursa ben onu odasına çıkartmayım. Yemeğini de orada yer. Hem zaten aşağı inerken de yorgundu. Belli ki biraz daha dinlenmeye ihtiyacı var. "

Onlarda bir şeylerin yolunda gitmediğini düşündükleri için buna müsaade ettiler.

Odaya geçer geçmez yatağın üzerine oturdum.

Esved hâlâ gelmemişti çünkü gerçekten de bana yemem için bir tepsi hazırlıyordu. Orada daha fazla duramayacağımı anladığım için beklemeden odaya çıkmıştım.

Şimdi ne yapacaktım? Birisi anlamazsa birisi anlayacaktı işte. Okulunun yolunu bile bilmiyordum. Hangi dersleri alıyordum. O kadın bana bir sınava çalıştığımı söylemişti mesela? Hangi dersti o?

Ayrıca bir telefonum var mıydı? Varsa neredeydi?

Odanın kapısı açılınca gelenin Esved olduğunu bildiğim için ona bakmak yerine gözlerimi odada gezdirdim.

"Neyi arıyorsun ?" Diye sordu bunu fark etmiş gibi.

"Telefonumu. " Tabii varsa.

"Eğer uslu bir kız olup yemeğini yersen sana yardımcı olabilirim." Sevimli bir hâli vardı. Konuşurken sırıtıyordu. Ve sanırım bu bulaşıcıydı çünkü ne kadar gergin olursam olayım o gülümseme bana da bulaşıyordu. Belki dudaklarım yeterince kıvrılmıyordu ama işe yarıyordu.

"Gerçekten pek iştahım yok." Dedim doldurduğu tepsiye hoş olmayan bir bakış atarak.

"Hadi ama," dedi yatakta yanıma otutarak " Bunlar bitecek. " Ve sonra yeniden şansını deneyip çatalı bana uzattı. Elinden alıp kendim yemek yerine onu geri çevirmedim . Bana yedirmesine müsaade ettim. Sonuçta üç yıldır birlikte olan insanlar böyle davranırdı.

"Sevdin mi?" Diye sordu burnunu kırıştırıp hafif tatlı bir şekilde. Sanırım ondan ilk gördüğüm andaki kadar çekinmiyordum. Sıcak kanlı biriydi ve bu beni rahatlatıyordu.

Olumlu anlamda kafamı salladığımda bu kez tavuğu bana uzatamak yerine kendi ağzına attı.

"Yarın seni okula benim bırakmamı ister misin?"

İşin varsa gerek yok diyecekken son anda kendimi durdurdum. Çünkü ya aynı okula gidiyorsak ve büyük bir pot kırarsam?

Aynı yaşta mıydık bilmiyorum ama benden çok büyük olduğunu sanmıyorum. En fazla 20 yaşında falan gösteriyor.

Pot kırmamak adına konuşmak yerine yeniden kafamı salladım.

"Sevdim ben bu sözümden çıkmayan uslu Farah'ı."Dediğinde ben de gülümsedim. Anlık hisler olsa da içimi rahatlatmış farklı şeyler düşünmeme yardımcı olmuştu.

Çünkü her an ailemi ve bu yabancıları düşünmek çok zordu. Ayrıca oldukça yorucuydu da.

" O zaman artık telefonumu alabilir miyim?" Tepsiyi yatağımın yanındaki komodinin üzerine koyup yanağımdan bir makas aldı ve cebinden bir telefon çıkarttı.

Bu hareketi kalbimi hızlandırmadı ama rahatsız da hissetirmedi.

Ve sanırım çıkarttığı telefon bana aitti. Onda ne işi olduğunu bilmiyordum ama bunu sormadım.

" O zaman sen şimdi dinlen. Sabah yeniden görüşürüz. "

"Sabah beni almaya geleceksin öyle değil mi?" Diye sorduğumda umutla ona bakıyordum. Aksi taktirde ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Saat sekizde." Dedi ve boş tepsiyi de alıp odadan çıktı.

Telefona bakıp kim olduğumu öğrenmeden önce yatağa iyice uzanıp o geceki gibi kendi evimde olmayı dileyip gözlerimi sıkıca yumdum.

"Umarım sabah canın kafama attığı yastık yüzünden uyanıp sinir krizi geçirip tüm evi ayağı kaldırırım."

Bu dilek hem kalbimi kırdı hem de içimi huzur doldurdu.

ÇOKLU OLASILIK Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu