BÖLÜM 22

124 4 0
                                    

   Fena çuvalladıklarını düşünen Angelina, herhangi bir cevap veremedi ve yaramazlık yaparken yakalanan çocuklar edasıyla muzip bir tebessüm takındı, gülümseyerek kendisini şirin göstermeye çalıştı. Tiberius' un yumuşamaya niyeti yoktu ve bir hışımla atından indi. İkiliyi öyle bir süzüyordu ki onları adeta bir kitap gibi okuyordu. Ağır adımlarla Angelina ve Mürsel' in yanına geldi ve onlara dik dik bakarak etraflarında dolanmaya başladı. Mürsel ve Angelina' nın arkasında olduğu esnada ise bir hışımla kılıcını çekti ve kılıcın kabzasıyla önce Angelina' ya sonra da Mürsel' e vurdu. Tiberius' un bu hamlesi onları bayıltmak içindi ve hareketlerindeki serilikte adeta Roma' nın gücünü temsil ediyordu.


AKŞAM SAATLERİ

    Mürsel güzel bir rüyanın ortasında uyandırılmak üzere olan insanlar gibi mırıldanıyordu. Bir o yana bir bu yana sallanan Mürsel, "Bırak, uyumak istiyorum." diye söylenmekten de geri gelmiyordu. Mürsel ve Angelina, Tiberius' un ordusu tarafından tutsak edilerek mahkûmların tutulduğu bir zindana getirilmişti. Mürsel' den önce ayılan Angelina da şimdi Mürsel' i uyandırmaya çalışıyordu. Tek kollarından zincirlenen ikili yan yana, aynı hücreye konmuştu ve Angelina da serbest olan koluyla Mürsel' i dürterek uyandırmaya çalışıyordu. Mürsel' i uyandırma çabaları devam etmesine rağmen sonuçsuz kalıyordu. Mürsel uyanmamakta ısrar edince Angelina da çareyi sert bir şekilde dürtmekte buldu ve bu kez onun kendisine gelmesini sağladı.


    Gözlerini açmakta zorlanan Mürsel, yavaş yavaş kendisine gelmeye başladıkça başlarına gelenleri hatırladı. Hiç alakasının olmadığı bir devirde mahkûm konumuna düşmüş olmak onurunu zedelemişti. Neredeyse hiç gün ışığının girmediği ve rutubet kokusunu her içine çektiğinde, vücuduna nüfuz etmeye çalışan görünmez bir parazit gibi içinde bir yerlerde yayılmaya başlaması midesini bulandırıyordu. Pas kokusunun ve rutubetin birbirine karışarak, uçuşan toz tanecekleri gibi ortamda bulunan canlıların solunum yolundan girmesi ve insanı yavaş yavaş mayıştırmaya başlaması ise kaygı vericiydi. Mürsel burada evinin konforunu bulamayacağını biliyordu ama Roma' nın en kötü yerlerine düşmeyi de beklemiyordu. Ama artık yavaş yavaş çözüm odaklı düşünme yetisi kazanmaya başlamıştı ve zor duruma düştüklerinde de hayıflanmanın bir şeye fayda sağlamadığını iyi idrak eder hâle gelmişti. Ayrıca meleğine de güveniyordu ve karşılaştıkları badireler esnasında bir de negatif enerji yayarak işleri daha da zorlaştırmak istemiyordu. Mürsel' in iyice ayıldığını gören Angelina durumunun nasıl olduğunu merak ediyordu:


- İyi misin?


- Ortamdaki iğrenç kokuları solumak dışında iyiyim.


- Açıkçası buralara düşeceğimizi tahmin etmemiştim Mürsel. Burada gözlem yaparken olayların bu kadar içinde olacağımızı düşünmemiştim. Yani işler yolunda gitmiyor diyebilirim.


- Buraya gözlemci olarak gelmiştik ama ölümün pençelerine kadar düşüp sıyrılmaya çalışıyoruz. Hep aynı şey oluyor.


- Sana söylemem gereken bir şey var. Buraya ilk geldiğimiz andaki gibi güçlü değilim. Işınlanarak yeni bir ortama geçtiğim ilk anlarda doğaüstü güçlerim yerinde oluyor fakat buradaki insanlar zamanla güçlerimi emmeye başladı. Bu bedenin içerisindeki ruh bir meleğe ait ama dışı insan bedeniyle kaplı. Aslında bu insan bedeni de çok güçlü ve dirayetli bir beden ama sonuç olarak ölümlü. Yani insan bedenim zayıflamaya başladıkça melek yönüm de zayıflıyor. Bunları seni korkutmak için söylemiyorum, bir şekilde başarmalıyız, son ana kadar umudumuzu kaybetmememiz gerekiyor. Ama gerçekleri de senden saklayamam Mürsel.


- Daha önce de bahsettiğin gibi bu işin ucunda ölüm bile vardı. Bunu bilerek seninle bu yola çıktım Angelina, bunu sen de biliyorsun. Tabii ölmemek ve üstüne de yaşamak ve yaşatmak yine bizim elimizde. Bu yüzden ölümü düşünmek bile istemiyorum. Yani ortada bir yol var ve yolun bir tarafı ölüme diğer tarafı da herkesin kurtulmasına çıkıyor. Yolun doğru tarafına çıkabilecek güce sahibiz. Bu yüzden ben hep olumlu düşünmeye çalışacağım ve direneceğim. Bu arada sana bir sorum var: Buradaki görevimizin bittiğini ve ikinci göreve geçeceğimiz anın geldiğini nasıl anlayacağım? Ya da istediğimiz an bir sonraki ışınlanacağımız döneme ışınlanamaz mıyız?


- Buradaki misyonumuzu ne zaman tamamlayacağımızı ben bile bilmiyorum Mürsel. Sadece başlangıç aşamasındaki göreve bilerek ve isteyerek ışınlanmamızı sağlayabilirdim ve öyle de yaptım. İstediğimiz an istediğimiz yere geldik ama şimdi istediğimiz anda seni başka bir yere götüremem.


- Peki bu nasıl olacak? (Angelina henüz söyleyeceklerini sonlandırmamıştı ama net cevabı duymak için sabırsızlanan Mürsel merak eşliğinde araya girmişti.)


- Buradaki misyonumuzu doldurduğumuz anda bize yakın bir mesafede, kapı şeklinde ve kapı boyutunda bir ışık hüzmesi olacak. Işıktan başka bir şey göremeyeceğin ve güçlü beyaz ışığın gözünü alacağı bu şekle doğru birlikte yürüyeceğiz ve boyutlar arası yolculuk yapmamızı sağlayacak olan bu kapıdan geçeceğiz. Bu beklenen an şu anda da gelebilir on gün sonra da gelebilir... O anın ne zaman geleceği hakkında hiçbir bilgim ve fikrim yok. Sen sadece gözlem yapmaya ve kitabının taslağı hakkında düşünmeye çalış. O büyülü ana kafanı yorma!


- Herhalde karşımızda, o başka diyarlara açılan kapıyı gördüğüm anda ilk görevimi başarıyla tamamlamış olmanın gururunu ve sevincini yaşayacağım.


    Mürsel konuşmasına devam etmek üzereyken uzaktan bir adamın geldiğini gördüler. iyice yakınlarına doğru gelen bu adamın Tiberius olduğunu anladılar. Tiberius demir parmaklıklardan oluşan kapıyı açmaları için nöbetçilere işaret verdi. Nöbetçiler gıcırdayarak açılan kapıyı zapt etmeye çalışırken sabırsızlanan Tiberius içeriye adımını atmıştı bile. Tiberius keskin bakışlarıyla karşısındakini büyülemek istiyormuşçasına bakarak, kendinden emin bir şekilde ikilinin dibine kadar girdi. Angelina ve Mürsel' in tam karşısında ve ortasında dikildikten sonra bir adım yana kaydı ve tam Angelina' nın karşısına geçti. Oldukça yakın bir mesafede durarak keskin bakışlarını Angelina' nın yüzünde sabitledi. O kadar yakın bir mesafeden Angelina' nın gözlerine bakıyordu ki sanki birazdan öpüşeceklermiş gibi duruyordu. Tiberius mesafeyi hiç bozmadan ağzından fırlayan tükürükleri de Angelina' nın yüzüne saçacak bir şekilde avazı çıktığı kadar bağırdı ve "Kimsin seeeennn?" diyerek ortalığı inletti. Bu tutum karşısında metanetini korumaya çalışan ve karşısındaki kişiyi tarihi bir figür ya da konu mankeni olarak gören Angelina ise mimiksiz, soğuk ama kendinden emin bir ses tonuyla yanıtladı:


- Bu zindanda olmaması gereken biriyim.


- Ya öyle mi? Ben de II. Theodosius' um zaten. (Bunu söylerken yüzünde alaycı ve küçümser bir ifade vardı.)


- Buradan çıkmak istiyoruz. Bizi burada tutmak için geçerli bir nedeniniz yok.


- Ben de Konstantinopolis Valisi olmak istiyorum ama İskenderiye' nin sıcağında sizin gibilerle uğraşmak zorundayım gördüğün üzere.

MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin