"Kolumu bırak!" Onun aksine ben oldukça sert konuşuyordum. Tıpkı sokağın ortasında kolunuzdan tutmuş sizi durdurmya çalışan bir yabancıya karşı yapılması gereken gibi bir tepkiyi veriyordum. Hatta sakin bile sayılırdım.

"Yüzüme bak Farah." Demekle yetindi. Ama bu saçma bir istekten fazlası değildi. Neden ona bakmam gerekiyordu? Tek yapmak istediğim buradan gitmekti. Neler olduğunu dahi öğrenmekle uğraşmayacak arkamda bakmadan uzaklaşacaktım.

"Sana kolumu bırak dedim!" Ben onun gibi sabırlı konuşmuyordum çünkü çoktan sabrımın sonuna gelmiştim.

"Ben de yüzüme bakmanı söyledim."

Bu neyin inadıydı ki?

İçimi kaplayan bir öfkeyle gözlerimi ona çevirdim. " Al işte baktım. Ne oldu şimdi? Baktım da ne oldu? Ne değişti?Büyülü bir şekilde sana aşk falan olmamı bekliyorsun?"

Şaka gibi bir durumdu. Şu an kendi şehrimde dahi değildim. Ve sokağın ortasında durmuş bir yabancıyla inatlaşıyordum.

" Farah ," dedi söylediğim onca şeyi hiç duymamış gibi " beni tanımıyor musun?"

Şükür ki bunu kavrayacak bir beyne sahip olduğu aklına gelmişti.

"Hayır!" diye bağırdım bir kez daha ve dibime kadar girmiş olmasını umursamadan gözlerinin içine içine baktım. Ona onu tanımadığımı belli etmek istermiş gibi baktım. " Hayır, hayır, hayır. Sizi tanımıyorum. Ve buradan hemen gitmek istiyorum. Beni buraya nasıl getirdiğinizi bilmiyorum . Ama kurtulur kurtulmaz bunun hesabımı sorulmasını sağlayacağım. Öyle dağ başında yasamıyoruz. Çuval sırtlanır gibi evimden alıp buraya getirdikten sonra bana deli muamelesi yapamazsınız. Yapamazsınız ya yapamazsınız!"

Onca söylediği şeyin içinden "Kaçırmak mı?" diye yine başka bir şeye odaklandı ve hemen sonra bunun aksini ispatlamak istermiş gibi kolumu bıraktı. Sanki sırf kolumu bıraktı diye ona güvenecektim.

"Annenler nerede Farah?Zeynep'i aramamı ister misin? Ya da seni evine bırakabilirim."

Annemler mi? Onlar benim ailem falan değildi. Ayrıca Zeynep kimdi? Bilmeceye bir isim daha eklenmişti. Aman ne güzel. Kafam biraz daha karışabilirdi.

"Hiç bir şey istemiyorum ayrıca Zeynep değdin kişiyi de tanımıyorum."

Söylediğim yer şey onu benim içinde bulunduğum şaşkınlıktan daha büyüğüne sürüklermiş gibi bakıyordu. Hayretler içinde kalmıştı. Tıpkı o adam ve kadın gibi endişe dolu ve delirdiğimi düşündüğünü belli eden bakışlar atıyordu.

Beni yeniden durdurmasına müsaade etmeden arkamı dönüp koşmaya başladım. Elbet başka birilerini görecektim. Koca dünyada insan ırkına kıran girmemişti ya illa biri bana hala Ankara'da olduğumu bu insanların ise yalancı olduğunu söyleyip yardım edecekti.

Arkamdan geliyordu. Bağırmıyordu ya durmamı söylemiyordu sadece arkamdan geliyordu. Ve bu beni daha fazla endişelendirmeye başlamıştı.

Uyandığımdan beri kendimi farklı bir evrenin içindeymiş gibi hissediyordum ve gerçekten bu bir delirme belirtisiyse çok kötü kafayı sıyırmış olmalıydım. Çünkü daha önce görmemiş olduğuma emin olduğum bir adam ve kadın onların tek çocukları olduğumun iddia ediyordu. Ve şuan beni takip eden biri vardı. Üstelik ürkütücü bir havası vardı.

Ya delirmiştim ya da organ mafyası tarafından kaçırılmıştım ve arkamdan gelen çocukta onların acımasız korumasıydı. Ya da sadece uyurken üzerimi örtmemiş ve saçma bir rüya görüyordum.

Uyansan mı artık kahrolası!

"Bakar mısınız ?" diye seslendim karşı kaldırımdan yürüyen bir kadına.

"Tabii ." dedi ince çıkan sesiyle. Saclarını sıkıcı atkuyruğu yapmış yürüyüşe çıkmıştı. Yani ben öyle olduğunun düşünüyordum.

"Biz şu an hangi şehirdeyiz."

Birazdan bana hâlâ Ankara'da olduğumuzu söyleyecekti ve büyük ihtimalle ben de ondan telefonunu isteyip polisi arayıp bu insanları şikayet ettikten sonra ailemin yanına gidecektim.

Kadın bu soruyu sormamı beklemiyormuş gibi tuhaf tuhaf bana bakmaya başladı. Gözleri arkamda olan çocuğa kaydı. Ama onun da kadından bir farkı yoktu.

" İstanbul..." dedi sanki bu soruyu sormam bile bir saçmalıkmış gibi gözlerimin içine bakarken.

Ve bu benim sabrımı taşıran son şey oldu.

ÇOKLU OLASILIK Where stories live. Discover now