BÖLÜM 11

113 6 0
                                    

   Mürsel uzun bir süre sonra evinde bir misafir ağırlayacaktı ve misafiriyle birlikte yaptığı alışverişin tadını çıkarmakla meşguldu... Angelina, kararmakta olan hayatına vuran gün ışığı gibi vurmuştu, yüreğini aydınlatmıştı... Kendi vatanından kilometrelerce uzakta yalnızlıkla boğuşurken, iç dünyasının kapısının aralığından, gün ışığı şeklinde sızarak ferahlık veren bir olgu olmuştu Angelina onun için... Tanıştığı birçok insandan darbe yemiş bir insan olarak; bir melekten, kendi meleğinden hiçbir darbe yemeyeceğine adı gibi emin olması ise onu en çok rahatlatan etmendi şu durumda.


    Alışveriş tamamlandıktan sonra kısa sürede eve vardılar ve yorucu bir günü en en az hasar ile geride bırakabilmek için iyi bir uyku çekmeyi uygun gördüler. Mürsel, Angelina' ya kendi yatağını teklif etse de Angelina bunu kabul etmedi... Her ne kadar insan bedeni içerisinde yer alıyor olsa da kendisinin bedeninin önemsiz olduğunu, önemli olanın Mürsel' in bedeni olduğunu iletti. Mütevazı ve iyi bir genç olan Mürsel ise gerçekten içinden gelerek ısrar etse de Angelina, salondaki koltukta yatmak istediğini yineledi her defasında ve öyle de oldu. Mürsel bekar olmasına ve çok yoğun bir şekilde çalışmasına rağmen evini hiç dağınık bırakmazdı ve temiz tutmaya çalışırdı. Temizliğe ve düzene önem veren Mürsel için, yaşam alanının da ilkelerinden nasiplenmesi gerekiyordu çünkü. Yataklar hazırlandıktan sonra ve ışıklar kapandıktan sonra Mürsel için düşünme vakti başladı: Her insanın yaptığı gibi uykuya dalmadan önce düşüncelere daldı ve düşüncelere daldıkça da uzay boşluğunda ilerleyen kozmonotlar gibi hissetmeye başladı... İnsanlığın geleceği için edinmek zorunda kaldığı vazife öylesine kapsamlı ve genişti ki sürekli uzay boşluğunda ilerliyormuş gibi hissetmemesi için hiçbir sebep yoktu... Tabii her ne kadar psikolojik olarak bu yükten etkilense de görevini yerine getirebilmek amacıyla sonuna kadar gidebileceğini de hissediyordu.


    Mürsel bir şekilde uykuya daldıktan sonra saatler geçmişti ve gün aydınlanalı bir kaç saat olmuştu. Hâl böyleyken ve Mürsel de uykunun derinliklerindeyken, sabahın erken saatlerinde telefon çaldı. Arayan kişi, Mürsel' in akaryakıt görevlisi olarak çalıştığı ve sabah erken saatlerde gittiği benzin istasyonunun sahibiydi ve işe gelmeyen Mürsel' i de hesap sormak için aradığı belliydi. Bir süre sonra zar zor yerinden doğrulabilen Mürsel ise telefonu eline aldıktan sonra tamamen açılmayı reddeden gözleri nedeniyle yine zorlukla kimin aradığını seçebildi ve cevap vermesinin gerektiğini düşünerek telefonu açtı:


- Aloo, buyur Uğur Ağabey...


- Niye işe gelmedin ulan! Haber de vermiyorsun...


- Sen benim sırtımdan tomarla kazanmana rağmen nasıl defalarca ve habersizce haftalığımı geciktirdiysen ben de o yüzden habersizce işe gelmedim.


- Ne diyorsun oğlum? Düzgün konuş benimle!


- Artık gereksiz ağır işleri; sırf, az maaşa çok daha fazla etimden sütümden yararlanmak için yükleyebileceğin, aşağılayabileceğin Mürsel yok. İngilizce seviyem artık iyi düzeyde olduğu için kendimi maddi olarak toparlayınca oradan çıkacaktım zaten ama hayatıma giren bir melek nedeniyle çıkıyor olmam daha hoş oldu. Şimdi ne halt yiyorsan ye ve benden uzak dur!


    Uğur Bey, bu ağır cevaplara rağmen hâlen yüzsüzce karşılıklar vermeye devam etmeye ve haksız olmasına rağmen de cevap vermemesi durumunda ezileceğini düşünerek hareket etmesine karşın, Mürsel daha fazla onun gibi biriyle muhatap olmak istemedi ve telefonu suratına kapattı. Bu olayın ardından da benzin istasyonunda çalıştığı ikinci işinden ayrılacağını da söylemek istedi ve diğer patronunu arayarak, öğleden sonra işe gelmeyeceğini ve işten ayrıldığını belirtti. Diğer patronu ise bu şekilde ani bir hareketle ayrılmasına kızsa da Uğur Bey' de olduğu gibi ağır bir diyalog gerçekleşmedi aralarında.


    Mürsel bu işleri hallettikten sonra yataktan kalkmasının iyi olacağını düşündü ve tuvalete gitmek üzere odasından çıktı. Odadan çıktıktan sonra ise mutfaktan sesler geldiğini duydu ve ilk iş olarak oraya doğru yöneldi. Mutfağın kapısından şöyle bir baktığında da şortu ve incecik örme askılı bluzuyla yemek hazırlayan Angelina' yı gördü. Angelina önündeki tavayla uğraşırken de her zamanki gibi havalı görünüyordu. Mürsel, kapının ağzında durmuş Angelina' yı izliyorken artık bir şeyler demesinin iyi olacağını düşündü:


- Günaydın...


- Günaydın... İyi uyudun mu?


- Fena değildi ama sen beklediğimden erken kalkmışsın...


- Güne erken başlamak iyidir, hele hele bizimki gibi kutsal ve mühim bir görevin varsa eğer aynı zamanda gereklidir de... Bu arada patronun da uykunu böldü ama o yapmasaydı ben yapacaktım zaten.


- Buraya kadar sesim net gelmiş olamaz... Patronumla konuştuğumu nasıl anladın peki?


- Ben senin meleğinim unuttun mu? Patronuna postayı koyduğunu ve bir süre de hiç konuşmadan şu kapının ağzından beni izlediğini biliyor olmam çok normal değil mi?


- Evet haklısın, sanırım çok kısa süreli de olsa senin melek olduğunu unutabiliyorum zaman zaman. Peki bana, patronuma karşı takındığım tavrın yanlış olduğundan bahsetmeyecek misin?


- Hayır Mürsel, bahsetmeyeceğim. O düşüncesiz, kalpsiz ve dünyevi şeylere verdiği önem ile beynini doldura doldura kan emici bir vampire dönüşmüş olan adam, en azından bu kadarını hak etmişti.


    Angelina' nın bu cevabı, Mürsel' in tebessüm etmesine neden olurken geçen süre içerisinde Angelina da yumurtayı pişirmişti. Tüm bu konuşmaları, gözlerini tavadan ayırmadan ve kafasını arkaya çevirmeden gerçekleştirmiş olan Angelina, şimdi tavayı eline aldı ve masaya koymak üzere arkasını dönerken Mürsel' le göz göze geldi, gülümsedi. Mürsel' in içini huzur dolduran, ferahlatan şey ise kendisine kahvaltı hazırlayan bir kadından çok bu gülümsemenin içini ısıtıyor olmasıydı.


MELEĞİN DOKUNUŞU (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin