Bölüm 20 |• "Yaşatma Operasyonu."

3.3K 309 559
                                    

Selam, yine uzun bir aranın ardından yeni bölümle geldim.🦋

Bol bol paragraf yorumları yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.

Sınır koymaktan hiç hoşlanmıyorum fakat 120 oy ve 500 de yorum sınırımız olsun, bitirdiğim gibi bölümü bekletmeden atarım. Sizi seviyorum. Desteğiniz benim için çok kıymetli. 🤍

✦✧✦

Çocukluğumu hatırlıyorum. Annemi, kolundan hiç çıkarmadığı bozuk ve yıpranmış deri kayışlı o eski saatini. O eski saatin hızla dönen saniye ibresini, buna rağmen akrep ve yelkovanı bir salise dahi ilerletemeyişini. Hep merak ederdim annemin bu bozuk ve eski saati neden kolundan çıkarmadığını, bir keresinde merakıma yenik düşüp bu soruyu sorduğumda verdiği cevabı şimdi bile kelimesi kelimesine hatırlıyorum. "Zaman, her şeyi yakıp yıkabilir fakat sevgi bu kaideden muaftır. Bu saat benim sevgimde durdu, saniyeler geçip gidiyor ama ben hep bu andayım. Ondayım."

Annem gitti, vakit hiç geçmedi.

Onun için saat hep 11.17.

O zamanlar hiçbir şey anlamamış, başımı sallayıp pahalı oyuncaklarımla oynamaya geri dönmüştüm fakat şimdi anlıyordum zamanın bir türlü akmayışının, saniyelerin işlemeyişinin ne demek olduğunu. İzafiyet teorisinin ne olduğunu unutmamıştım fakat daha önce hiç bu kadar iyi kavramamıştım da. Onun yanındayken saatler bir saniye, ondan uzakken saniyeler seneler gibi geliyordu. Saat on ikiyi vuralı çok oluyordu fakat ben yine ondaydım. Bedenen yanında olamasam da gözlerim telefonumun ekranındayken kendimi bir nebze daha iyi hissedebiliyordum. Huzurlu uykusunu bir nefeslik mesafeden izlemek kadar keyif vermese de dudaklarıma yayılan cılız tebessüme engel olamıyordum.

Kaydı yakınlaştırıp yüzüne odaklandım. Şanslıydım ki bu sefer de sırtını dönmemişti bana, genelde yüzünü duvara dönerek ve parmaklarıyla yatağının yanındaki iki biçimsiz çizgiye dokunarak uyuyakalıyordu. Tavırlıydı onu geri götürmüş olmama fakat içinde bir yerlerde mecbur olduğumu anlayabildiğini biliyordum. Bu yüzdendi ona ilaçlarını götürdüğümde yüzüme bakmamak için direnip gideceğimi anladığında ıslak yeşilleriyle bana burukça gülümseyişi. Ah öyle güzeldi ki, onun için bu kadar karanlık olmaktan utanıyor lakin yine de onu bencilce istemekten öte duramıyordum. Gönlümdeki en güzel ihtilaldi. Zira hiç bu kadar güzel yenilmemiş, hiçbir teslimiyete hevesle boyun eğmemiştim.

Telefonum çalmaya başladığında sol kolumu başımın altına yastık gibi kıvırıp yerime daha çok yerleştim ve gizli hatta olduğum için direkt ekranıma düşen çağrıyı yanıtladım. "Cadı? Keyfin yerinde mi?" Aldığım cevap derin bir sessizlik oldu. Telefonu kulağımdan çekip hatta bir sorun olup olmadığını kontrol ettim. "Orada mısın?"

"Görkem." Dedi güçlükle Simge'nin kısılmış sesi, ardından hıçkırarak ağlamaya başladı. "Ben... Ben..."

Bir elektrik akımına maruz kalmışım gibi sinirle titreyen vücudumun ne zaman yataktan fırladığını bilmiyordum. "Sana bir şey mi oldu? Başına bir şey mi geldi güzelim? Konuş lütfen ben kafayı yemeden. İyi misin?" Öyle nefes nefese kalmıştı ki beni duyup duymadığından emin değildim. "Simge'm... Ağlama."

O ağlamazdı ki, canından can kopsa inadından bir damla gözyaşı dökmezdi. Gözünden akanları zayıflık olarak görür, onları herkesten saklardı. Fakat şimdi deli gibi ağlıyor, hıçkırıkları nefes alışverişlerini engelliyordu. Elimi saçlarımın arasından geçirip çekiştirdim. "Ne oldu sana? Konuş benimle de çözelim. Başına bir iş mi geldi? Sana bir şey mi yaptılar?"

Eğer Jason ona bir tuzak kurmuşsa, Allah şahidim planladığımdan daha erken yıkarım burayı başına. Kardeşiyle birlikte bu günah yuvasının enkazına gömerim onu Simge'nin kılına zarar getirdiyse.

YASAK DENEYWhere stories live. Discover now