Bölüm 2|• "Vahşiler Yatakhanesi."

7.3K 982 178
                                    


Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki yıl önce de teşebbüs edilmişti. Çok büyük bir prodüksiyonla, tüm dünya devletlerinden alınan izinle gizli bir proje başlatılmıştı: Dil yoksunluğu deneyleri.

Diğer bir adıyla, yasak deneyler.

İnsanoğlunun merakıyla ve öğrenme isteğiyle, kendi için bir diğerini ezip geçtiği sistemde girişimi başlatılan bu büyük projenin de elbet zarar görenleri olmuştu. Her ülkenin bu deney için yirmi iki yıl önce feda ettiği bir çocuk. Hayatları elinden alınan, bir hücreye acımasızca kapatılan denekler. Bilim adına verilen her şeyden habersiz kurbanlar. Kırık hayatlar, harap olmuş ruhlar ve yasak deneylere mahkum edilmiş 206 denek. 206 kayıp ruh.

Yirmi iki yıl önce doğduğu anda ailelerinden kaçırılan bebekler, hiçbir insanla iletişime geçirilmeden Polonya'da bu büyük deney için özel olarak tasarlanan laboratuvara getirilmişlerdi. Bu özel laboratuvar sonralarda büyük bir hapishaneye dönüşmüştü. Tüm mahkumların masum olduğu bir hapishaneye... Yasak deneylerin masum mahkumları doğduğu andan itibaren hiç kimseyle iletişime geçmemişti. Dış dünyadan tamamen izole edilmişler ve dış dünyayla yazılı ya da sözlü olarak herhangi bir iletişim kurmaları engellenmişti. Bakıcılar tarafından sadece temel ihtiyaçları görülmüş ve onlarla tek kelime edilmemiş, hiç sevgi gösterilmemişti.

Temelde insanın doğasını anlamak ve dilin kaynağını, varsa insanın ana dilini öğrenmekti deneylerin amacı. Hatta Adem ve Havva'nın hangi dili konuştuğunu bulmak, dünyanın ilk dilini keşfetmekti. Bu insanlık dışı deneylerin temelinin dayandığı sorular şunlardı: Dış dünyaya tamamen kapalı bir ortamda doğan bebekler ileride nasıl bir insan olurdu? Böyle bir ortamda hiçbir insanla görüşmeden o bebekleri büyütebilmek mümkün olsaydı birbirleriyle nasıl iletişim kurarlardı? Aralarında hangi dili konuşurlardı?

Tarih boyunca daha önce de yeni doğmuş bebekler herkesten izole edilerek deneyler yapılmıştı ama hiç bu deneyler amacından sapıp ilk halinden daha büyük bir caniliğe hizmet etmemişti. 2000 yılında başlatılan ve sadece dil üzerinde yoğunlaşılması planlanan bu deneyler çok daha kötü bir amaca hizmet ediyordu artık. Bilim adı altında güvenceye alınmış zalimliklere.

İki yüz altı gencin hayatları ellerinden alınmış, yaşama tutundukları bağlar kesilmişti ama bu çocukların içinde biri vardı. Çaresizliğin ve ağır yükün tam altında artık hislerini ve çektiği ızdırabı taşıyamayan biri. 113 numaralı denek. Deneklerin kendi aralarında geliştirdiği ve ilk amaç olan dil yoksunluğu deneylerinin sonucu olan dili konuşmuyordu artık. On yıldır ağzından tek bir kelime bile çıkmamıştı, bir kez bile gülmemişti. On yıl önce yaşadığı büyük travma onu sessizliğin içindeki sessizliğe itmiş, yalnızlığın içinde yapayalnız bırakmıştı. Yemek yemiyordu, kimseyle hiçbir şekilde iletişime geçmiyordu. Kendini, hayattan soyutlandıkları 206 kişilik hücrenin içinden de soyutlamıştı. Günleri yatağında oturup duvarları izlemekle geçiyordu. Bundan başka hiçbir şey yapmıyor, ortak yapılan hiçbir şeye dahil olmuyordu. Sadece üzerinde yapılan deneyler boyunca mecburiyetten yatağından kalkıyor ve açlıktan bayılma raddesine gelene kadar ağzına tek lokma sürmüyor, sadece hayatta kalmasına yetecek kadar yemek yiyordu. O kadar zayıf ve çelimsizdi ki kemikleri bile ona bol gelen kıyafetlerinin üzerinden sayılıyordu. Hep ıslak bakan yeşil gözleri ışığını kaybetmişti. Çoğu kez geceleri bile uyumuyordu. Yüzünde hep mahmur ve hüzünlü bir ifade vardı. Sanki hayatta simgelediği tek duygu hüzün gibiydi. Derin ve kederlere boğulmuş bir hüzün. Durduk yere bembeyaz yüzünde ilgi çekici derecede parıldayan yeşil gözlerinden gözyaşları süzülüyordu. Sık sık hastalanıyordu, vücudu çoğu kez üzerinde yapılan deneyleri kaldıramıyordu ama insanoğlu bu ya, durmak bilmiyordu. Çaldıkları iki yüz altı ömür yetmiyor, daha fazlasını da istiyordu.

YASAK DENEYWhere stories live. Discover now