Bölüm 14|• "Yaşam Köksal."

4.2K 523 243
                                    


Görkem Ertuğ Değirmenci

Uykusuz geçirdiğim bir gecenin ardından nihayet güneş gökyüzüne yükselmişti ve benim de kendimle olan savaşım son bulmuştu. Yine aklıma annem düşmüştü ve ben bir türlü düşünmeye son verememiştim. Annemin o hallerini ne yaparsam yapayım aklımdan bir türlü çıkaramamıştım. Bu da beni tüm gece pişmanlıklarımın havuzunda yüzdürmüştü. Ciğerlerime derin bir nefes çektim ve banyodaki aynanın karşısında saçlarımı düzelttim. Üstümde siyah bir kazak, siyah bir kot pantolon ve deri botlarım vardı. Parfümümü de sıkıp telefonumu cebime attıktan sonra banyodan çıktım.

Gece geç saatlerde gelip Victoria'nın nöbetini devralmıştım. Benimle kalmak istediğini söylemişti fakat dinlenmem gerektiğini söylediğimde şanslıyım ki fazla diretmemişti. Geldiğimde 113 uyuyordu, geldiğimin farkında bile değildi çünkü yorgun ve bitkin vücudu o kadar dinlenmeye muhtaçtı ki vücuduna aldığı en ufak bir miktardaki ağrı kesici bile onun bebekler gibi uzun saatler boyunca deliksiz uyumasına sebep oluyordu.

Canının ne kadar acıdığını düşünmek beni bulunduğum bu durumun içinde sanki mümkünmüş gibi daha karamsar bir ruh halinin içine sürüklüyordu. Fakat öyle garipti ki, bu camı penceresi olmayan karanlık odanın içinde yaralarla kaplı küçük yüzüne bakmak içimde sahilde oturup gün batımını izliyormuşum gibi garip bir huzur hissetmeme neden oluyordu.

Sessiz tutmak için büyük bir çaba harcadığım adımlarımla sedyenin yanına yaklaşıp beyaz pikeyi kızın üstüne örttüm. Uyurken örtünmeyi sevmiyor olmalıydı ki üstünü sürekli açıyordu, bu da benim onun üstünü örtmek için daimi bir mesaiye kalmamı gerektiriyordu. Geceyi yine uykusuz geçirdiğimden bunu keşfetmiştim ve bundan memnundum. Zaten bünyesi şu an çökmüş durumdaydı, en ufak bir soğuklama bile ölümcül sonuçlanabilirdi. Tedbirli olmak yapabileceğim en iyi şeydi.

Yüzüne düşen dalgalı sarı saçlarını beyaz yüzünden geri çektim. İpeksi sarı saçlarından birkaç tel bu zayıf hareketimle bile parmaklarıma takıldığında kaşlarım çatıldı. Yeniden onun saçlarına dokundum ve bu kez elimde daha çok saç teli kaldı. Bu güzel saçların kolaylıkla ondan kopmasını sevmemiştim. Hiç güneş görmemişti, yiyebildiği tek şey grinin iğrenç bir tonundaki ne olduğu belirsiz lapaydı, bunun onların ihtiyaç duyduğu vitaminleri, mineralleri ve proteini sağladığını düşünmüyordum. Saçları en ufak bir dokunuşumda bile ellerimde kalıyordu.

Karın boşluğunda öylece duran ince elini elimin arasına aldım. Gözüme ilk çarpan şey kırılmış tırnaklarındaki beyaz lekelerdi, bu lekelerin istisnasız her tırnağında olması kalsiyum ve çinko depolarının boş olmasıyla eş değerdi. Uç kısımlarında parçalanmalar, yüzeyinde dağılmalar ve kalkmalar olan zayıf tırnakları, aşırı dökülen saçları onun ciddi bir vitamin takviyesine ihtiyacı olduğunun en büyük kanıtıydı. Sadece onun değil diğerlerinin de muhtemelen aynı şeye ihtiyacı vardı.

Elini onu uyandırmamaya özen göstererek yavaşça karnının üstüne geri bıraktım. Doğrulduğum esnada gözlerim yüzüne kaydı. Bedenindeki bu yaraları görmek onu çok üzüyordu, henüz yüzündeki yaraları görmemişti ve görmesini de istemiyordum. Uyandığında kahvaltısını yaptırmak, ilaçlarını verip kremlerini sürmek için yeniden yanına gelecektim. Büyük ihtimalle ben döndüğümde hala uyuyor olacaktı, geldiğimden, gittiğimden ve yeniden geldiğimden haberi olmayacak ve ben onu uyandırana kadar da gözlerini aralayamayacaktı. Uyumalıydı ve bedeni çabucak kendine gelmeliydi, bir an önce iyileşmeli ve yeniden tüm olanlara inat kocaman gülümsemeliydi.

Odadan çıktıktan sonra kapıyı ardımdan kilitledim. Büyük koridorun sonuna doğru yürüdüm, asansöre binip üst kata çıktım. Dün gece geç vakite kadar küçük ormanda Yaşam meselesini tartışmıştık ve gece yarısından sonra onlar odalarına ben de nöbet alanıma dönmüştüm ama bir türlü uyuyamamıştım, Merih de uyuyamamış olmalıydı ki tüm gece YDO uygulamasından mesajlaşmış ve saatlerce Serra'yla ilgili konuşmuştuk. Büyük bir panik içindeydi çünkü Serra'nın her şeyi duyduğunu düşünüyordu. Onu aksine inandıracak şeyler söylememiştim ama ben duyduğunu düşünmüyordum, kaldı ki duyduysa bile bu işte bir tuhaflık vardı.

YASAK DENEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin