36. Bölüm

10K 892 420
                                    

Oy vermeyi lütfen unutmayın!❤️

Keyifli okumalar!

OTUZ ALTINCI BÖLÜM

30 Eylül.

Her ne olursa olsun annemin, tam gece yarısı, kapımın önünde küçük bir pastayla odama gireceğini ve doğum günümü kutlayacağını her zaman biliyordum. Bu, ne yaşarsak yaşayalım, ne kadar mutsuz olursak olalım asla değişmeyen bir şeydi. Çünkü annem için benim doğum günlerim çok özeldi. En dağılmış günlerinde bile, onunla olduğum için ne kadar mutlu olduğunu bana hissettiriyordu.

Ama babam, bundan nefret ederdi. Annemin, kutlamaya katılması için onu teşvik etmeye çalıştığı her seferinde, ne kadar aptalca bir şey yaptığımızı söyleyip odasına giderdi. Doğum günlerini saçma bulurdu ve kutlanmasından hiç hoşlanmazdı.

Küçükken babamın her katılmayışında ağlıyordum. Çünkü cümleleri yüzünden beni sevmediğini düşünüyordum. O saate kadar uyanık olup yanıma gelmemesi, küçük kalbimi kırıyordu. Doğum günlerinin ne kadar saçma olduğunu vurguladığı cümleler de öyle. Sonuçta yaptığımız hiçbir şey yoktu. Mumumu üfleyip dilek dilerken yanımda durmak ve "iyi ki doğdun" demekte hiçbir zorluk yoktu. Ama hiç yapmamıştı.

Bunların sebebinin doğumumdan nefret etmesi olduğunu sonradan anladım.

Keşke annem bana hiçbir zaman, babamın beni sevdiğini ama yanlış bir sevgisi olduğunu söylemeseydi. Çünkü onun da babamın bana karşı ne hissettiğini bildiğine emindim. Belki de onun küçük bir çocuğa duyduğu nefreti aklı almadığı için kendini de kandırıyordu.

Bilmiyordum.

Annemin, babamın gerçekten babam olmadığını bana neden anlatmadığını da bilmiyordum. Belki de tek sebebi, bunun gerçek olmamasıdır. Bana anlatırdı. Ondan ne kadar nefret ettiğimi biliyordu. Eğer doğruysa, söylememesinin bir sebebi olmalıydı. Ve ben bu sebebi nasıl öğrenebileceğimi de bilmiyordum.

Bunu düşünmemek için çabaladım. En azından sadece bugün... kendime izin verebilirdim. Sadece bugün...

Gözlerim dolduğunda onları kurutmak için tüm gücümü kullanmam gerekti. Değersiz ve kimsesiz hissetmekle başa çıkmanın bir yolu olup olmadığını bilmiyordum. Keşke bilseydim çünkü öyle hissetmek boğazımı düğümlüyordu.

Mesela bir doğum gününde.

Doğum günleri, belki de insanları en çok mutlu eden ve aynı zamanda en rahatsız hissettiren günlerdi. Çünkü ya unutulurdu ya da kutlanırdı. Eğer kutlanıyorsa... kendinizi çok özel ve önemli hissederdiniz. O gün, kalbinizi kamaştıran bir gün olurdu. Tıpkı annemle kutladığım her doğum günümde olduğu gibi. Ama unutuluyorsa... tek hatırlayan kendinizseniz-... En kötü günlerden birine dönüşüyordu. Çünkü unutulmuştu. Unutulan bir şey değerli hissettirmezdi, özel de. Sadece yalnız hissederdiniz. Yalnız ve önemsiz.

Yalnız ve önemsiz hissediyordum. 

Annem öldüğünden beri hep öyleydi ama Selin bunu hafifletiyordu. Ama bu kez, içimdeki değersizlik hissi katlanarak artmıştı. Kalbimi deliyordu.

Artık doğum günlerini önemsemek istemiyordum. Böylece yalnızlığım, beni hedef alan bir silaha dönüşmezdi. Kendimi insanlara bağlı şekilde değerlendirmezdim ve değerimi sadece kendi içimde belirleyebilirdim.

Son SardunyaWhere stories live. Discover now