73- PARAMPARÇA

Começar do início
                                    

Çakır elini atıp telsizi alırken yüzünü buruşturmadan edemedi. Tekrar sırtını demire yasladığında, cızırtılı sesin yerini insan sesi almıştı.

" Yüzbaşı Çakır? "  diyen erkek sesiyle, Çakır iki komutanının meraklı yüzlerine bakıp telsize döndü. Kimdi bu adam?

" Kimsin? " dedi sert tutmaya çalıştığı sesiyle.

Yusuf'un içine anında bir korku düşerken, bunun o olmamasını diledi.  Gerginlikle geçen birkaç saniye sonra adam hafifçe gülerek karşılık vermişti.

" Seninle resmi olarak tanışmadık ama beni az çok tanıyorsun. " dediğinde, Çakır'ın kaşları çatıldı. Tanıyor muydu bu adamı? Daha önce sesini işitmediğine emindi, belki de sadece ismen tanıyordu.

" Uzatma, kimsin! " dediğinde, adam alınmış gibi bir ses çıkarmıştı.

" Cidden de Dijwar'ın dediği kadar varsın. Fazla sert ve öküz kafalı! "  demesiyle, Çakır, Yusuf ve general duyduğu isimle birbirlerine baktılar.

Konuştuğu kişinin bir terörist olduğunu anladığında, generalin burada olması yüzünden küfür de edemiyordu. General dikkatle izlerken, Yusuf gerginlikten ölmek üzereydi. Ya o it ondan önce Çakır'a gerçeği söylerse?
Çakır ondan hesap sormaz mıydı? Sorardı elbet.
Niye bana söylemedin demez miydi?

" Ah komutan ah... Sana bir haber vermek için aradım. " dediğinde, Çakır birazdan gelecek olan şeyin hiç de hayra alamet olduğunu sanmıyordu.

" Ben, hani şu köyde tek başına kaçırdığın mavi gözlü çocuk var ya, hah işte onun babasıyım. "  dediğinde, Çakır, Devran'ı kastetmesiyle yerinde doğruldu. Ona bir şey yapmış olamazlardı değil mi?

Korkuyla sözlerin devamını beklerken, duyduğu şeylerle bedeni kaskatı kesilmişti. Gözleri kararıp nefesi kesilmişti sanki.

" Oğlum benim yanımda, haber vereyim de boşuna aramayın dedim. " pis bir şekilde sırıtırken, Çakır kulaklarının uğuldadığını hissediyordu. Adam bir şeyler daha derken sesini cam bir fanusun içinden duyuyormuş gibi boğuk işitiyordu.

" Çakır, iyi misin? " kolunu dürten Yusuf'tan sonra toparlanıp kendini dinlemeye zorladı.

" ... hadi eyvallah komutan. " diyen sesle, anında sinirle telsizi sıkıp dişlerinin arasından konuştu.

" Nereden bileceğim yalan söylemediğini? "  dediğinde, birkaç saniye ses gelmedi.

" Sende haklısın, bekle öyleyse..." diyen adamla, Çakır kalbinin ritminin onu öldürmek ister gibi hızlı atışını dinledi. Adım sesleri gelirken birkaç saniye sonra demir bir kapı sesi gelmişti.

Yusuf Çakır'ı tutmuşken General de şaşkınlık ve öfke karışımı bir yüzle dinliyordu.

" Devran? Komutan senin benim yanımda olduğuna ikna olmadı. Sende konuş da inansın, hadi oğlum. "

Çakır nefesini tutmuş Devran'ın sesini beklemeye başladı. Bir yanı deli gibi bunun bir yalan olmasını istiyordu. Duyacağı sözlerin Devran'a ait olmamasını delicesine diliyordu.

" Konuşsana lan! " diyen sesten sonra çarpma gibi bir ses daha çıkıp kısık bir inleme geldiğinde, Çakır tanıdığı sesle beyninden vurulmuşa döndü.
Oydu. Devran'dı o. Ellerindeydi. Daha kavuşamadan elinden kaymıştı sevdiği.

" Hadi bak komutan bizi bekliyor. " dedikten sonra kahkaha attığında, Çakır sinirle yerinde doğruldu.

" Senin o elini kırar götüne sokarım it oğlu it! "  Devran'a vurmasına o kadar sinirlenmişti ki, generalin yanlarında olduğunu bile unutmuştu.

Yusuf gözlerini kapatıp bunların bir rüya olmasını diledi ama değil rüya, kâbus bile değildi.

" Ona vurmama mı sinirlendin sen? " dedi kulak tırmalayıcı bir gülüş eşliğinde.
" Sabahtan beridir hali kalmadı ki ufak bir tokata canı acısın. "

Çakır'ın gözleri sinirden kararırken sıktığı telsize doğru öfkeyle konuşmaya başladı.

" Sen bana yerini söylesene götün yiyorsa? Söz veriyorum tek geleceğim ve seni o mağaraya diri diri gömeceğim! "

" Hm? "

" O yanında beni dinleyen Dijwar'ı da seninle aynı kadere mahkûm edeceğim! " demesiyle ufak bir sessizlik oluşurken, dakikalar sonra Dijwar'ın da güldüğünü duymuştu.

" Telsizin gözü mü çıktı? Burada olduğumu nereden bildin? "

Onlar gülerken, Çakır delirmek üzereydi. Devran'ı ne olursa olsun ellerinden alacaktı. Ya alacaktı ya da uğrunda ölecekti.
Ama asla onlara bırakmayacaktı!

" Komutan..."  Tam konuşacakken duyduğu kırık ve mırıltı gibi çıkan sesle sözleri duraksadı.

Devran... Devran'ın sesiydi.

Çakır'ın gözleri dolarken, Devran bilinçsiz bir şekilde ona seslenmeye devam ediyordu.

" Kurtar beni komutan..." dediğinde, yanındaki adamlar onun o haline gülüyordu.

" Oğlum seni istiyor komutan, gelip kurtarsana. " dedikten hemen sonra Çakır'ın sinirle açılan dudaklarından sözlerin dökülmesine izin vermeden telsizi kapatmıştı.

Öylece birkaç saniye boyunca telsize bakan Çakır'ın kulaklarında Devran'ın ona beni kurtar demesi çınlarken, yarasını umursamadan üzerindeki çarşafı ve elindeki telsizi kenara attığı gibi ayağa kalktığında, Yusuf anında önüne geçmişti.

" Nereye? " demesiyle, Çakır'ın öfkeli gözleri onu bulmuştu.

" Devran'a! " dedi net sesiyle.

" Duymadın mı, general dağa çıkarsan görevden alınırsın dedi. "

Çakır onu umursamadan kenara itip kapıya yürüdü.

" İstifa ediyorum! " dediğinde, Yusuf ve general dumura uğramıştı.

Çakır onları umursamadı. Devran mesleğinden daha önemliydi onun için. Hayatını bile verebilirken bir meslek neydi ki. Devran yanında olamadıktan sonra asker olmasının da bir önemi yoktu.

Kapıya varıp açtığında çıkacakken, aniden ensesinde hissettiği sızıyla ağzından bir inilti çıkmıştı. Yandaki duvara elini atıp diğer elini ensesine götürürken yavaşça arkasını döndüğünde, Yusuf'un ona elindeki silahla vurduğunu gördü.

Gözleri kararıp yere düşen bedeni havada yakaladığında, generalin onlara doğru hızla geldiğini gördü Yusuf.
Çakır'ı tutarken Yusuf'a sertçe baktı.

" Ne yaptın sen Yüzbaşı! " dediğinde, Yusuf ona çevirdi üzgün bakışlarını.

" Komutanım mecburdum. Yoksa gidip başını belaya sokacaktı. Bizim bir şekilde birlikte hareket etmemiz lazım. Bu halde tek başına giderse canından olur. " dediğinde, haklı olması nedeniyle general başını salladı.

" Tamam, hadi yatıralım. "

Çakır'ı yine kalktığı yatağa bıraktıklarında Yusuf anında iki bileğini de kelepçeyle yatağın demirine bağlamıştı. General kaşlarını çattı ama bir şey demedi. Çünkü o da Çakır'ın ne kadar inatçı olduğunu biliyordu. Aklına koyduğu her şeyi yapardı.

Yusuf üzerinden doğrulup kardeşine üzgün ve çaresiz gözlerle baktı. Bunu yapmaya mecburdu. Ama gel gör ki Çakır uyandığında ağzına edecekti.

Onu orada bırakıp dışarı çıktıklarında kapıya da iki asker koydular. Tek temennisi, Çakır'ın erken uyanmamasıydı. O yüzden de hazırlıkları en kısa sürede bitirmesi gerekiyordu.
Devran'ı o kalleşlerin eline bırakamazdı.

SOĞUK-GayOnde histórias criam vida. Descubra agora