40- UTANGAÇ ESMER

11.1K 823 147
                                    

Dakikalarca belki de saatlerce dışarıda, soğuğu umursamadan birbirlerine sarılarak durdular öylece.
İkisinin de bu şefkate, sıcaklığa ihityaçları vardı. İkisinin de başka birinin kollarındaki huzura ihtiyaçları vardı.

Çakır, ayrılmak istemediği beden kendisinden ayrılınca mecburen geri çekilmişti.

Biraz önce yanında çocuk gibi ağladığı adamın yüzüne bakmaya utanıyordu. Devran'dan ayrıldığı gibi başını sola çevirip kuruyan gözyaşlarının yanağında bıraktığı ıslaklığı sildi. Sonra da burnunu çekip ayağa kalktı.

Devran da onunla birlikte ayağa kalktığında, gözlerini kaçıran adama baktı. Galiba utanıyordu.

Bu durum niyeyse Devran'a tatlı gelmişti. Boğazını temizleyip kendine gelmeye çalışarak ellerini cebine soktu. Ardından ona kaçamak bakışlar atan Çakır'a baktı.

Biraz önce yaşanan olayı unutmak adına aklına gelen şeyi onun kaçamak bakışlar atan yüzüne bakıp söyledi.

" Ben acıktım komutan. Hadi gel kahvaltı edelim saati geçmeden. " dedi, bir yandan da onu rahatlatmak ve iyi hissettirmek için gülümsedi.

Çakır, onun gülünce parlayan mavilerine daldı birkaç saniye. Cevap bile veremeyecek kadar garip ve yorgun hissediyordu. Ama onun dediğini yapmaktan da kendini alamıyordu.

Yavaşça başını salladığında, Devran gülerek önden gitti. Çakır da peşine takılıp birlikte, askerlerin doluştuğu yemekhaneye girdiler.

Birlikte kahvaltılık alarak bir masaya geçtiklerinde, Devran'ın bakışları yemekhanede gezindi. Sabahtan beridir Enes ortalıkta yoktu. Devran merak etse de bir işi olduğunu söylediği için boş verdi. İlla bir yerden çıkacaktı.

Çakır elindeki tepsiyi masaya koyarken etrafına bakındı. Yusuf yüzbaşı ortalıkta görünmüyordu. Normalde o Çakır'ı zorla getirtirdi ama şimdi o yoktu.

Şu an Devran'la aynı masada olduğu için boş verdi. Devran'ın karşısına oturdu ve birlikte kahvaltı etmeye başladılar.

Enes, niye buraya geldiğini bile bilmeden sadece ayaklarına uymuştu. Sebebini hiç mantık süzgecinden geçirmemişti. Ve geçirmek istediğini de hiç sanmıyordu.

Askerlerden öğrenerek geldiği kapı önünde on dakikadır bekliyordu. İçeri girmek isteyen ve geri gitmek isteyen yanıyla bir savaş içindeydi. Neyi seçmesi gerektiği hakkında en ufak bir fikri olmasa da, yine de düşünmeye devam ediyordu.

Aniden açılan kapıyla gözle görülür bir şekilde irkilmişti. Ama kapının önünde gördüğü bal rengi gözlerle korkusu geçti.

Yusuf, daha önce bir yerde gördüğüne emin olduğu ama asla hatırlayamadığı kömür gözlü oğlanı bir anda kapı önünde görünce şaşırmıştı. Acaba bir şey mi isteyecekti ya da Devran'ı mı arıyordu diye düşünürken, bunu sormanın daha iyi olduğunu anlayınca dudaklarını araladı.

Enes'in gözleri istemsizce dudaklarına kaymıştı. Daha sonra kendini toparlayıp, fark etmeyen adamın gözlerine baktı tekrar.

" Birini mi arıyorsun? " diyen adamla, evet, seni demek istedi bir an. Ve bunu ağzından kaçırmamak için dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. Yoksa yanlış bir şey diyip adamı ilk dakikadan kendinden korkutabilirdi.

" Şey, be- aslında şey..." Kapının önüne gelmeden önceki bütün cesareti anında tuzla buz olmuştu. Niye geldiğini bile anlamamıştı. Ama gelmişti bir kere.

Kemküm eden Enes'le Yusuf'un kaşları çatıldı. iki lafı bir araya getiremeyen adamın derdini de anlamamıştı haliyle.

Kapı önünde daha fazla dikilmeden kenara geçip ona yer verdi geçmesi için.

SOĞUK-GayWhere stories live. Discover now