"Ben biraz yalnız kalmak istiyorum."
Dedim gözlerimi önümde ki bomboş uçurumdan çekmeden.
Kafamı ona doğru çevirdim.
"İntihar etmeyeceğim. Sadece kendimle kalmak istiyorum. Kendimle konuşmaya ihtiyacım var."
Kafasını salladı ve ayağa kalkıp gitti.

Gitmesini isterken bir yanım kalması için yalvarıyordu. Anlatmaya ihtiyacım vardı belkide. Hayatımı bilmeyen, belkide bir daha suratını hiç görmeyeceğim birine hıçkırarak her şeyi anlatmaya ihtiyacım vardı belkide.
Ne önemi vardı ki ?
Sen yalnızsın Eylül. Bunu o aptal aklından çıkarma sakın.
Senden başka kimsen yok.


———————








Saatlerdir buradayım. Bağırarak ağlamıştım. Bağıra bağıra içimi dökmüştüm. Rüzgara karışmıştı tüm acım. Ağlamaktan sızlayan gözlerimi açamıyordum sanki.
Yorulmuştum, ağladıkça daha çok yorulmuştum.
Ağladıkça yüzümde ki yaralar acımıştı ve onlar için daha çok ağlamıştım.
Miğdem bulanmıştı ve uykum gelmişti.
Tüm acılarımı bu uçuruma emanet ediyordum şimdi. Tüm derdimi, sırrımı, acılarımı saklayacaktı.
Gözyaşlarımı sildim ve arkamdan gelen ses ile kafamı oraya çevirdim. Çevirmem ile donakalmam bir olmuştu.

Arabanın ön kısmına sırtını yaslamış oturuyordu. Bir dizini kendine çekmiş diğerimi uzatmıştı. Kolunu kendine çektiği dinin üzerinden sarkıtmıştı. Gözleri ise benim üzerimdeydi. Gitmemiş miydi ?
Anlam veremediğimi belli ederek suratımı ekşitmiştim.
Neden gitmemişti ?
Neden şu an buradaydı ?
Bu kadar şeyin içerisinde aklımı bulandırmasını istemiyordum. Ama içimde ki gülümsemeye engel olamıyordum.

Yüzümü uçuruma döndüm ve dudaklarımın yukarı kıvrılmasına müsade ettim.

Bu yaşadığım dengesizliğin bir adı var mıydı ?





————————



Hava kararmak üzereydi. Ben ise hâlâ buradaydım. Arkama bakmaya korkuyordum. Gittiğini görürsem üzülebileceğimden korkuyordum. Aslında bu hissettiklerimin bir adı yoktu. Yaşadığım şeylerden beni uzaklaştırabilen birisi çıktığı için ruhum arıza vermişti. Tüm olup biten buydu aslında.
Başka hiçbir şey ile bağlantısı yoktu bu durumun.

Hava soğuktu ve üşümüştüm. Ağlamayı da kesmiştim artık. Ama buradan kalmak istemiyordum. Sırtım da hissettiğim ceketle sırtımın üstünden arkama baktım. Uraz...
Adının anlamı neydi acaba. İlk defa duymuştum ve garip geliyordu. Anlamı güzel bir kelime olsa gerek..
Kendi kendime konuşmalara dalmamı kesen şey onun sesiydi.

"Sakinleştiğine göre gidelim artık. Hava da karardı. Buraların da pek tekin olacağını düşünmüyorum."
Deyip elini uzattı.

Elini tutup kalktığım da sıkıca kendine çekti. Kollarını belimde hissediyordum. Vücudum da yaşadığım ani elektrik ve sonrasında ki uyuşma yüzünden hareket edemiyordum. Ellerim havada öylece kalmıştım.
Şu an sarılmasının amacı neydi ?

"Bunu neden yapıyorsun ?"
Kaşlarımı çatarak geri çekildim ve yüzüne baktım.
Hiçbir şey demeden gözlerime bakıyordu. "Acıyor musun yoksa bana ?"
Kafasını olumsuz anlamda salladı.

"O zaman neden yapıyorsun ?"
Ağzını aralamıştı ki elimi havaya kaldırdım. "Boşversene. Bunun cevabını duymak istediğime emin değilim."

Onu o gece o kızla görmüştüm ve sonrasın da nelerin olduğunu anlamak için süper zeka olmaya gerek yoktu. Belki Halime acıyordu, belki kız kardeşi olarak görüyordu. Ben ise bunları duymak istemiyordum.
Gözlerine baktım uzun bir süre.
Gerçek değil gibiydi. Dün gecede öyleydi.
Hayal ve rüya karışımı gibiydi.
Kafamı belli belirsiz salladım ve yürümeye başladım.
Kendi arabama doğru adımlarken kolumdan tuttu ve sağ tarafa doğru peşinden çekmeye başladı.
"Arabam." Dedim yüksek olduğunu düşündüğüm ama fısıltı gibi çıkan sesim ile.
"Bizim çocuklar almaya geliyor. Sende o eve gitmiyorsun."

Küçük KadınWhere stories live. Discover now