32. Bölüm

1.5K 162 6
                                    

Tolga yine kendini nasıl bu şekilde sonuçlandığını anlamadığı bir durum altında bulmuştu. Gerçi Tolga karakteri gereği duruma adapte olmuş sayılırdı fakat Mehtap hala burada, bu evde, bu şekilde olduklarına inanamıyordu.

Bütün teyzeleri, halaları, yengeleri, kuzenleri cümbür cemaat bir gün yemeğinin ortasındalardı. Çok nadir denk gelen bir mucizeyle hafta içi ikisi de boş bir gün denk getirmişlerdi. Hafta sonu çalışacakları için hafta içi gününe izin kullanmışlardı ve bu günü de Mehtap'ın evinde yatarak değerlendirmeyi planlamışlardı. Zira hava çok soğuk ve yağmurluydu.

Fakat apartmanda merdivenlerden çıkarken ne yazık ki Mehtap'ın en küçük teyzesine yakalanmışlardı. Mehtap'ın tüm teyzeleri zordu ama bu en en zorlarındandı. Onun radarından kaçmak pek mümkün olmuyordu. Hele de güzel yemek yaptı mı sormadan adamı yakasından tutup içeri atıyordu. Ve yine ne yazık ki bugün onun evinde gün vardı ve Mehtap'la Tolga'nın yakalandıkları an konuşacak şansları bile olmamıştı. Bir anda ayaklarına muhtemelen milyonlarca kişinin ayağından geçmiş seksenlerden kalma çirkin ev terlikleri giydirilmiş—Tolga'nın kırk dört numara ayağına göre terlik bulamadıkları için Mehtap'ın eniştesinin Tolga'ya küçük gelen kırk iki numara terliklerini vermişlerdi—üstlerindeki montlar alınmış ve pazar yeri gibi gürültülü olan salona atılmışlardı. En az on beş kadın vardı içeride. Konu komşu, güne dahil olan herkes buradaydı. Çoluk çombalak ortada koşuşturuyordu. Mehtap daha bakarken yorulmuştu. Tolga'ysa panayır yeri gibi bir yere düştüğünü düşünmeye başlamıştı. İlk anda bir Türk komedi filminin içinde olduklarını sanmıştı ama ortamı kabullendikçe işi goygoya vurmuştu. Üstelik yemekler muhteşem görünüyor, muhteşem de kokuyordu.

Elinde tepeleme dolu bir tabakla, salonun en köşe noktalarından birinde Mehtap'la yan yana otururken hiç de ilk kez geldiği bir evde, ilk kez gördüğü insanlarlaymış gibi yemek yemiyordu. Gayet de öküz gibi koca koca lokmalar alıyor, hatta bitince gidip ikinci tabağını yapmayı düşünüyordu.

Bütün gözler de doğal olarak Tolga'nın üzerindeydi. Tolga pek farkında değildi, olsa da umursamıyordu. Kendine yakışanı yaparak göz göze geldiği her teyzeye gülücükler dağıtıyordu. Ama Mehtap olan bitenin oldukça farkındaydı. Ve de korkuyordu. Çünkü bu süzmeler etmeler yol su elektrik olarak kendisine geri dönecekti, biliyordu.

"Eee evladım! Ne iş yapıyorsun sen?" diye sordu Mehtap'ın en büyük dayısının karısı Tolga'ya doğru. Tolga hemen tabağını kucağına bırakıp ağzını peçeteye silerek konuşmaya hazır hale geldi. "Şantiye şefiyim ben efendim. Sahada inşaat mühendisliği yapıyorum."

"Ooo! Mühendissin demek! Maşallah maşallah!" Salonda uğultular yükselmiş, beğeni dolu nidalar fısıldaşmalara karışmıştı.

Mehtap tek kaşını kaldırarak alaycı bir gülüşle Tolga'ya baktı. "Eğer senin aşağı caddedeki inşaatın mühendisi olduğunu bir bilseler..." dedi fısıldayarak.

Tolga'nın gülen ifadesi bir anda değişti. Elindeki tabağına sarılarak "Sakın!" dedi. "Bu tabak bitmeden olmaz."

Mehtap onun haline gülerken Tolga birden ona bakarak "Ya da seni alana kadar sakın söyleme. Ne zaman ki istemede seni verirler, ondan sonra söyleriz. Ekmek kapısıdır neticede, bir şey demezler o zaman," deyince Mehtap'ın da gülen ifadesi bir anda değişti. Bu çıkışı beklememiş bir biçimde afallamıştı. Tolga'nın bu tip şakalarına çoktan alışmış olmalıydı ama bazen böyle hazırlıksız yakalanmayı başarıyordu.

"Bu tip şakaları asla şu ortamda sesli olarak yapma. Yoksa buradan sağ çıkamayız." Mehtap kendi tabağına döndü hemen. Tolga sırıttı. O da keyifle yemeğine gömüldü. Ama sorular bitmemişti.

GGK: 2 - Gerçek Aşklar KulübüWhere stories live. Discover now