MOİRA S2B26

97 13 0
                                    

Tıklanan kapıya ilerledim. Delikten baktığımda Kartal'ı gördüm. Açtım. Kendi evinde kapı tıklamıştı.

"Hazır mısın?" Dedi halsiz yüzüyle. Üzerine baktım. Siyah bel kısmı tam oturmuş ve aşağılara indikçe darlığı yapışkanlığını kaybetmiş bir pantolon üzerinde siyah bir tişört vardı ve o dardı. Tüm vücudu ortada gibiydi. Boğazında kapıyı açmamıza yarayan bileklik ucunu gördüm. Bir kolyeye takmıştı. Elinde de yine siyah bir ceket vardı. Yüzünden düşen bin parçayı da eklersek sanırım o tamamdı.

"Giray gitti. Beklesen beş dakika." Dedim. Kartal bana yaklaşık olarak yarım saat önce bir mesaj atmıştı. Duru'nun cenazesi ile ilgiliydi. Şimdi gitmemiz gerekiyordu. Ben Giray'a söyleyince de Giray yarı uyuyan kardeşini kucaklamış ve evine götürmüştü. Bende üzerime bir şeyler giyiyordum. İçim donuyordu. "Duru'yu ekiple göndereli iki saat oluyor. Bizi bekliyorlar." Ben sadece bizi ışınlayacaktım yani. Duru çoktan yerine varmıştı. "Hazır görünüyorsun bir sorun mu var?"

Yüzüme dokundum. "Üşüyorum," sonra ellerimi birbirine değdirdim. "Buz gibiyim bak. Kalın bir..." Bir adım atmışken kolumdan tutup kendine çekince göğsüne çarptım. Canım yanmış gibi titreyen çeneme engel olamadım. Yanmıştı ama acı fiziksel değildi.

"Kendini kasmana gerek yok. Yanında bir ben olacağım. " ağzım kapalı olmasına rağmen çıkan acıklı sesi engelliyemememin verdiği zayıflık içimi kemirmeye devam ediyordu. "Ağlayabilirsin Moira."

"Tanımadığım kuzenim için mi?!" Dedim kendime öfkeli çıkan sesimle. "Islanan göz altımı sildim. "Almayayım sağ ol."

...

Gözlerim öylece Kartal'ı izliyordu. İki kişi vardı öncesinde. Duru'yu mezara yerleştirene kadar burda bulunmuş sonra bizi yalnız bırakmıştı. Kartal toprakla mezarı örterken ben annesi ve babasının olduğu yerde gözlerimi gezdirdim. Konuşasım yoktu. Moralimi daha da tuz buz etmek istemiyordum. İşi ve Duru ile olan tatlı konuşması bitince yanıma ilerledi. "Seni yalnız bırakayım ister misin?"

"Hayır."

"Moira?" Dedi sorarak. "Onunla duygusal bir bağ kurarsam yaptığım şeye çok pişman olurum." Bana baktı. "Değil misin?"

"Hayır." Sarıldım ona. "Seni seçtim ben. Şimdi de ne yüzüne bakacak yüzüm var. Ne de onunla içimde bir bağ kurma isteği. Senin için yaptım bunu. Sen belki de ona benden daha çok değer verip bir şeyler paylaştın." Uzaklaştım. "Burada da bulunmak istediğim doğru ama... sadece... öyle olmam gerekmiş gibi hissettiğimden. Duru beni ister mi bilmem? Sonuçta ölümüne bir şey demedim." Yüzü benimkinden de çok düştü. " Ben bi babama bakayım." Dedim ceketimin yakasını düzeltip. "Peki. Nasıl istersen öyle olsun." Attığım bir kaç düzine adım sonunda babamın yanına gelmiştim. Mezarının yanına oturdum. Önceki gelişimize göre çok daha temizdi. Herhalde Arif amca uğramıştı.

"Babacığım, nasılsın?" Dün yağmur yağmış olmalıydı ki etraf çamur, mezarının başı da çamurlu gibi ıslaktı.

"Soğuk değil mi? Bence de." Dedim üşüyen kollarımı birbirine sararak. Şıp şıp sesi duymaya başladım. Yağmur yağmaya başlamıştı. İsminin üzerinden akacak olan su damlalarını engellemek için elimi uzattım. "Özledim baba." Dedim sessizce. Gözüm isminden üzerindeki elime kaydı. Elime su değmiyordu. Saçlarıma dokundum sonra. Kuruydu? Etrafıma tekrar baktım yağmurun yağıp yapamadığından emin olmak için. Annemin mezar yerindeki güle baktım. Islanıyordu. Yağmur şiddetlendi. "Baba?" Dedim sorarak. Yağmur şiddetleniyordu ama bana su değmiyordu. Kartal'a baktım. Dakikalar içinde sırılsıklam olmuştu. Kaşlarım çatıldı. Ben bir şey yapmıyordum ama bu suratımda oluşan salak gülümsemeye engel değildi. "Seni seviyorum Baba." Ufak bir gök gürültüsü geldi. Şimşek çaktı ardından. Yanan ışık için kafamı yukarı çevirdim. Ben bakarken yağmur daha da hızlandı. Gülümsedim.

MOİRATempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang