"Şaşkınlığım her zamanki gibi kısa sürdü. Şaşırtmadın bizi Göktuğ." dedi Kai. Kai Beste'nin yanına oturmuş ramen yiyordu.

"Bir şey söyleyebilir miyim ? Neden her konuşmamızın içinde VS mankenleri var?" diye sordum.Geçen kantinde de açıldı konusu. Bu konu açılınca bitmiyordu zaten.

"Sana ne? Dostum senin de alacağın olsun. İddiayı kaybettim ve sen bana resmen çin işkencesi verdin." diye sitem etti Matt Kai'ye.

"Yakın yerler ya ondan kan çekmiştir." diyip hunharca gülmeye başladı Osman. Ama komik değildi ve biz hepimiz ona bön bön bakmaya devam ettik.

"Hani Kore Çine yakın ya?" diye kendini açıklama ihtiyacı hissetti galiba Osman.

"Osman komik olmadığını anlaman için ne yapmamız gerek ? Al şunu ye sakın espiri yapma ve mümkünse ağzını açma." dedi Beste önündeki çikolataları Osman'a itti.

"Boşa uğraşma Beste . Biz iki yıl çabaladık ama umutsuz vaka. Onun espiriyi bırakması Mileyna'nın yemeyi bırakması gibi imkansız." dedi Göktuğ yine Mileyna'ya laf çarptırarak.

"Senin benle derdin ne çocuk? Hem ben istesem bırakırım." diyen Mileyna'ya hepimiz kafamızı çevirip 'zor bırakırsın' bakışı attık.

"Bırakamazsın." dedi Göktuğ gülerek. Mileyna'yla uğraşmaktan keyif alıyordu.

"Tamam bırakamam ama yani sen neden sürekli bana laf sokuyorsun ? " diye sordu Mileyna. Hepimiz kafamızı Göktuğ'ya çevirdik ve cevap vermesini bekliyorduk.

"Çünkü, ... . Çünkü şey-"

"Çünkü ne?" dedi Mileyna merakla.

"Çünkü sen en güzel tişörtlerimin katilisin." diye cevap verdi. Bizde ciddi bir cevap bekliyorduk mal gibi. O sıra zil çaldı. Bu demek oluyordu ki ders işkencesi devam edecekti.

"Haydi kızlar siz sınıflarınıza bizim ders boş." dedi Kai. Ya neden bizim hiç boş dersimiz olmuyor?

"Dayanın kızlarım son derse giriyorsunuz." diyen Osman'a güldük ve kantinden çıkıp, sınıfa doğru yol aldık.

Ders fizikti. Lise hayatım boyunca kanımın bir türlü ısınamadığı,tiksindiğim, işlemlerini yaparken yeni küfürler türettiğim tek ders olma özelliğini de taşıyordu. Bu derste not aralığım 20-30 arasıydı. Çok istikrarlı bir öğrenciydim. Hoca sınıfa gelmiş, konuyu anlatmaya başlamıştı. Şuan tahta da tek anladığım konunun başlığıydı sonrası koptu bende her zamanki gibi. Dersin yarısından çoğunda göz kapaklarımla savaş içindeydim. Sıraya kafamı koysam, gideceğime o kadar emindim ki zar zor gözlerimi açıp hocaya bakmaya devam ettim.

"Nadya, söyle bakalım konuyu o kadar anlattım. Basit makinaların ortak özelliği var mı? Varsa ne? " Bu soruş şekline de hep ayar olmuşumdur. Çünkü olma ihtimali, olmama ihtimali de var. Rahat rahat sallayamıyorsun. Bir de bu basit makinalar hiçbir zaman basit olmamıştı, orası ayrı.

"Basit yapıda olmaları?" dediğinde tüm sınıf kahkaha patlattık. Hoca ise sinirlenmeye başlamıştı.

"Yok bu böyle olmayacak. Balım, git öğretmenler odasında masanın üstünde benim siyah çantam var. Onun yanında testler var getir. Bir pekiştirme yapmak lazım anlaşılan." dedi yüzü kızarmış bir şekilde bana bakan sevgili fizik hocam. Sınıftan çıkmak canıma minnet zaten her öğrenci gibi. Dersten çıktıktan sonra üst kattaki öğretmenler odasına çıktım ve testleri aldım. Tam aşağıya inecekken birisi ellerimden testleri alıp merdivenlerden inmeye başladı.

"Heyy, ver onları! " diye bağırıp peşinden gitmeye başladım siyah kapşonlunun. Bu kapşon bana bir yerden tanıdık geliyordu ama?

"Partiye benimle gel, testler senin olsun. " dedi Matt. Başka kim olabilirdi ki? Ya bu çocuk cidden sorunluydu. Son beş-on merdiven basamağı kalmıştı ki sonra bağlarım dediğim bağcıklarıma basıp düşmem bir olmuştu.Galiba yine rezil olmuştum. Alıştı artık bünye rezil olmaya ne yapacaksın ? Balımsan rezil de olursun vezir de. Baya ergenliğe bağladı iç sesim.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin