Bölüm 16|• "Gizli İttifak."

Start from the beginning
                                    

İçimdeki sıkıntı yeniden baş gösterirken zihnimdeki kanlı düşünceler de susmadı. Beni ürperten tüm o ihtimaller sıralandı beynimde, o utanç sindiği yerden kalktı yine, derken acı gerçek de kalktı ayağa, en büyük lanetim de gösterdi kendini. Sıkıntıyla başımı ovaladım, benim mesai yine başlamıştı.

Kollarımı 113'ün sırtına koyup yavaşça doğrulmaya çalıştım, onu rahatsız etmemeye çalışarak bacaklarının altına geçirdim kolumu ve onu sarsmamaya özen göstererek kucağıma aldım. Başı sol omzuma yaslanırken elleri kucağındaydı. Koltuktan kalkacağım esnada bana engel olan şey onun gözlerinin kırlarını yeni güne aralamış olmasıydı.

Gözlerini kırpıştırıp bir süre boş bakışlarla etrafını izledi. Uzun kirpiklerinin gölgelediği yeşillerini kırpıştırırken öylece oturup onu izlediğimi o gözlerini benimkilere çevirince fark ettim. Ormanları gece siyahı gözlerime değdiği anda göz bebekleri büyüdü, gözlerinde bir yıldız hayat bulmuş gibi pırıltılarla bezenmişti yeşilleri. Gözlerimin içine bakarken utangaç bir tebessüm bürüdü dudaklarını, bana gülümserken öyle bir bakıyordu ki sanki dünya üzerinde benden daha önemli bir mesele yoktu o anda. Sanki her şey normaldi, o hasta değildi, dört duvarın arasında hapis değildi, sanki ben onu ve diğerlerini kurtarmayı hedefleyen illegal bir operasyonun başında değildim. Öyle masum bakıyordu bana, sanki hiçbir günah temas etmemişti tenime.

İnce ince örülmüş kirli ağların, kanlı tuzakların, çetrefilli oyunların arasında bana tesis edilmiş bir dinlenme alanı gibiydi. Kendi hayatı ölümcül bir kaçıştan, amansız bir kovalamacadan ibaretken benim için demir atabileceğim güvenli bir limandı.

Gözlerimin içine bakarken bakışları o kadar derinleşti ki gülümsemeden edemedim, bazen o küçük kafasının içinde neler dönüyordu gerçekten merak ediyordum.

Ona göz kırptığımda önce gözlerini kırpıştırdı, ardından da utangaç bir tebessüm edip başını eğdi. Bakışlarımın onu daha da utandırmasını istemediğim için koltuktan kalktım ve onu sedyeye bıraktım. Şifonyerin üstünde onun aç karnına alması için bırakılan ilaçlarını ona uzattım. Yapması gereken şeyi bildiği için hapları alıp ağzına attı ve ona uzattığım suyla ilaçlarını bir bir yuttu. Ona ilaç verme konusunda çok tereddütlüydüm. Gözlerimin önünden kan kusuşu bir an bile gitmiyordu. Eğer Serra bu ilaçların içeriğinin temiz ve hastalığı için gerekli olduğunu onaylamasaydı içime düşen şüphe kurdu beni yavaş yavaş yiyip bitirirdi.

Suyu bitirdiğinde boş bardağı elinden alıp şifonyere bıraktım. Yastıklarını düzelttikten sonra omuzlarından tutup yavaşça onun sedyeye uzanmasını sağladım. Sarı saçları hemen yastığın üzerine dağılırken yeşil gözlerini benden kaçırıp sesli bir şekilde güldü. Gülüşünün hoş tınısı odanın içinde yankılanırken buraya geldiğim günden beri ilk kez bir güne dinlenmiş bir şekilde uyandığımı hissediyordum. Etkisi büyüktü.

En ufak şeye bile verdiği güzel tepkiler duraksamama sebep oluyordu. Böylesine bir durumun içinde olsa da onu gülümsetmeye en ufak şey bile yeterli oluyordu. Gözlerinden yaşlar eksik olmuyordu, yeşil gözlerinde yağmur bulutları taşıyordu ama dudaklarında da hep inatla gökyüzüne yükselen güneşin parıltılarını yaşatıyordu. Bazen gece oluyordu, karanlık çöküyordu fakat eninde sonunda yeniden güneş doğuyor ve etraf aydınlanıyordu, gökkuşağı gökyüzünü yeniden tüm ihtişamıyla süslüyordu.

Hiç zor değildi onu gülümsetmek, bir tebessüm etseniz o karşılığında kocaman gülücükler saçıyordu size. Bir kere elinden tutsanız, on kere sarılıyordu. Ona bir kere kendini iyi hissettirirseniz eğer, aynısını size yapmak için etrafınızda pervane oluyordu. En çok da hiçbir sebep yokken bir bakışla bile dudaklarında güneş açıyordu, yüzüne gün doğuyordu. Onu ağlatmak gibi, güldürmek de kolaydı. Küçük şeylerle avunup mutlu olabiliyordu.

YASAK DENEYWhere stories live. Discover now