Bölüm 15|• "Ecza Deposu."

Começar do início
                                    

Baba saydığım adama söz vermiştim ben, kızını sana getireceğim demiştim ve şimdi onun inancını sırtımda hissederek oluşturduğum bu sözden kule başıma yıkılmış ve enkazı zehir dolu bir çukura düşmüşüm gibi bedenimi sarıp sarmalamıştı.

Son ılık ılık süzülürken damarlarıma bıçağı sırtıma bu kez ben saplamıştım. İnandığım yerden almıştım ilk bıçak darbesini, ikincisini şaşmaz doğrumdan, üçüncüsünü ve en acıtanını da bana babalık eden, kızı benim biyolojik babam yüzünden ölümü tatmış olmasına rağmen bunu bilmeden en çok sana güveniyorum diyen adamdan almıştım, en çok da bu yarayı onun da alacak olduğunu biliyor olmaktan ötürü kanamıştım. Sırtımdaki kesiklere her saniye bir yenisi eklenirken öz babamın ellerinden bir kere daha ölüm zehrini yudumladım. İçim yanıp kül oldu da, dışımda alışmışlıkla kılımı bile kıpırdatamadım.

Birlikte büyüyüp kardeşim dediğim adamın kardeşi, öz babam öldürmek istedikçe beni yaşatmayı ve kurtarmayı daha çok kafasına koyan babam saydığım adamın kızı, en önemlisi de hayatı hiç tanımayan bir insan bir katilin ölüm saçan ellerinin hayatına değmesiyle var olmadan yok oluşa solup gitmişti. Onun buraya damarlarımda kanını taşıdığım insan müsveddesi yüzünden mahkum olmasını bile kabullenemeyen ben, Yaşam'ın bundan on yıl önce vahşice katledildiğini öğrendiğimde tam beynimden bir kurşun yedim. O an kafamın içinde dönüp duran binlerce uğultu kesildi, hayat durdu sanki. Tek hissettiğim hiç geçmemekle birlikte damarlarımda öfkemin harlanan ateşiyle kaynayan kanımın beynime sıçramasıyla daha da şiddetlenen baş ağrımdı.

İçimin acıdığını hissettim. Bana diyordu ki Yaşam parçalanarak öldürüldü, ama ben duyuyordum ki Yaşam senin baban olacak canavar yüzünden geldiği bu hapishanede, o canavar yüzünden bir mahkum, onun yüzünden bilimin karanlık yüzüne oyuncak oldu. Onun yüzünden adı Yaşam olmasına rağmen hiç yaşayamadı, hiç var olamadı, ölümün en kötüsünü tattı. Senin kanını taşıdığın o adam yüzünden.

Kardeşim dedim ben Sarp'a, kollarımda ağladı benim, her yıl içinde bile olmayan kardeşinin boş mezarını güllerle donatırken ben vardım yanında, kardeşini anıp sustuğu zamanlarda gürültülü sessizliğinde ben vardım, ben ortak oldum acısına, ben yandım onunla, ben avuttum, ben teselli ettim kardeşimi...

Her şeyi bilmesine rağmen beni yargılamayan, düştüğüm her an beni ayağa kalkmaya cesaretlendirmek için arkamda olan, gölgesini bir saniye bile üzerimden eksik etmeyen, beni büyüten ve olduğum kişi olmamı sağlayan, bunca olan olaya rağmen hala bana güveniyor musun dediğimde en çok sana güveniyorum diyen adamdı Yaşlı Kurt... Şimdi ben onların kabusa dönecek olan hayatlarının yardımcı rolündeydim. Ben Yaşam'ın katilinin ölüm kokan oğluydum.

Düşünceler dağ olup yükleri binerken omuzlarıma omuzlarımın yenilmişlikle düştüğünü hissettim, aldığım zoraki nefesler göğsümü döverken kara gözlerimin gördüğü tablo artık duvarlar değil, yerdeki fayanslardı.

Utanç girdi kanıma, dik tutmak uğruna pek çok şey feda ettiğim başımı eğdirdi bana. O an anladım bu oyunda ondan başka kazananın olmadığını, olamayacağını. Ben utandım, ben yandım, ben yenildim, ben kaybettim. O kazandı.

Yer yarıldı, yedi katmana bölündü, açılan yarıktan aşağı doğru savruldum, düştükçe düştüm, battıkça battım, yer yarıldı ben yerin yedi kat dibine girdim. Yirmi yedi yıllık hayatımda utancı da tattım, bunu da bildim, bunu da öğrendim, bunu da tecrübe ettim ama bir tercih hakkım olsaydı eğer bunu da asla öğrenmek istemediğim duyguların arasına rafa kaldırırdım.

YASAK DENEYOnde as histórias ganham vida. Descobre agora