Gerginleştim. "Kızışacak mıyım yani?"

"Umarım kızışmazsın." dedi soğukça.

"Dilim uyuştu, sapık herif." dedim yüzümü buruşturarak. "Yalanın tadını almak berbat bir şey. Cahil olmayı seviyormuşum."

"Daha ne kadar gıcıklaşıp garipleşebilirsin merak ediyorum." diye söylendi.

Kollarımı göğüs hizamda, pelerinin altından kavuşturdum. "Kendinden pay biç. Senin içimde olman sebebiyle bu haldeyim."

Behemoth birden duvara yumruk atacakmış gibi bir hal aldı, ardından kendi yumruğunu tutarak daha hızlı ve gürültülü yürümeye başladı.

"Bu da neydi sert adam?" dedim şokla.

Dişlerinin arasından konuştu: "Hiçbir şey. Aptalca konuşmayı bırak."

İki sinir küpü olarak, Behemoth'un salonuna gittik. Behemoth, içerideki Sabazios'a "Bir yerden insan yemekleri bul." dedi. "Hızlı."

Sabazios dik dik Behemoth'a baktı. "Sağ kolun bu isteklerin için yok mu? Ormana gitmemiz lazım. Diabolus ormanda. Drayadlarla savaşıyor."

Behemoth ona "Soktuğumun şeyini bul!" diye kükrediğinde Sabazios'un duruşu değişti. Garip bir ana şahit oluyormuş gibi yüzü büküldü. Ardından bana baktı. Gözleri tehdit eder gibi kısıldı ve hışımla dışarı çıktı.

"Biz boku yemişiz." dedim. Bu öfke ne böyle?

"Biz diye bir şey yok."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Takıldığın yer bu mu?" Habire bir oraya bir buraya yürümesi sinir bozucuydu.

"Cehennemimin ortasında bir melek çocuğu var." dedi kaba bir sesle ve kendi kendine. "İçinde gücüm var. Ve lanet kadın yaşıyor."

Mırıldandım: "Sanırım bunu aşamayacaksın."

"Aşamadığım bu olsa keşke." dedi hırıltılı bir sesle.

Behemoth kendi kendine homurdanarak yürümeye devam ederken Sabazios yemek getirdi. Hançeri çalmadan önce yediğim yemeğin aynısıydı. Ama bu sefer tadı iğrenç gelmişti. İhtiyacım olan şey değilmiş gibi. Yine de zorla yemeye çalıştım çünkü bunu söylemeye çekinmiştim.

Birden ağlar gibi hıçkırdım. Ağzıma daha çok tıktım yemeği.

Behemoth hızla dibime geldiğinde saçlarım etrafa uçuştu. "Ne oluyor?"

Hafif yaşlanmış gözlerimi yüzüne kaldırdığımda dehşete düştü. "Bilmiyorum. Sanırım ben regl oldum. Ya da hamileyim."

Bir süre öylece birbirimize baktık.

"Bu da nereden çıktı?" diye sordu, paketin içindeki peçeteyi yüzüme fırlatarak.

"Çok fazla şey hissediyorum ve anında değişiyorlar. Sabit kalan hiçbir şey yok. Beni öldürmek istediğini söylemen ve gidecek daha iyi bir yerimin olmaması da yardımcı olmuyor."

"Cehennemden daha iyi gidecek yer yoktur."

İstemsizce güldüm, gözlerime peçeteyi bastırdım. "Ya ne diyorsun be?"

"Gülmek mi istiyorsun ağlamak mı, karar ver."

"İkisini de istemiyorum." dedim, sızlanır gibi. "Yediğim şeyin hoşuma gitmesini istiyorum. Bunun tadı berbat."

"Buna gerek duymamayı umuyordum." dedi düz bir sesle.

"Dilim uyuştu yine." Kaşlarımı çattım. "Ama neyin yalanı anlama-"

ARMANDO BEHEMOTHWhere stories live. Discover now