"Darrel." dedi Behemoth. "Dışarı."

Pelerinli adam anında başını kaldırdı, gözleri büyüdü. Başını eğdi. "Emredersiniz, Efendi Bartolov."

Darrel çıkarken Behemoth etrafa bakınıyordu. Daha doğrusu, inceliyordu ve adımlarını hesaplıyormuş gibi görünüyordu. Sonsuzluğa uzanıyormuş gibi görünen alanın içinde, ortada durdu. Bana döndü. "Telaş yapma."

"Neler oluyor?"

"Öpücüğün bir işe yarayıp yaramadığını göreceğiz." diyerek boynunu kıtlattı.

Birden kolları uzadı. Metalik ses, görüntüyle birlikte geldi. Behemoth'un kolları uzadı, metale dönüştü; bölündü ve kayaların arasına girdi. Deprem etkisi yarattığında dizlerimin üstüne çöktüm.

Gürültü o kadar fazlaydı ki cehennem üstüme yıkılıyor sandım.

Sanki... Kayalar, Behemoth'un metalinden besleniyor gibi onu emiyordu. Behemoth'un gözleri odaklanmak için kapalıydı; dudakları sivrilen dişlerini sergilercesine gerilmişti.

Sesler arttığında kulaklarımı kapamaya yeltenmiştim ki kilit açılmış gibi klik sesi duyuldu. Behemoth'un kolları geri çekildi, düzelerek ete ve kemiğe büründü. Gözlerini açtı.

"Sert bir düşüş olacak." dediği anda zemin altımda parçalandı.

Küfrederken gözlerim geçit açacak bir şey aradı ama her şey karanlıktı. Behemoth'un bunu milyonlarca kez yapmış gibi rahatça yere inen bedeni dışında. Lanet olsun. Peki.

Düşerken geçit açtım. Behemoth'un üstüne. Portaldan geçip üstüne doğru düşüşe geçtiğimde beni kucağında yakaladı ve "Güzel seçim." dedi.

Dik dik bile bakamayacak kadar kafam karışmış haldeydi.

Birden ışıklar çoğaldı. Daha doğrusu lavlar. Bir magmanın içine iniyor gibiydik. Isı inanılmaz artmıştı ve erimediğime şaşırdım. Etrafta tekrar kayalar belirdi. Zemin de çakıl taşlarından ve alevlerden oluşuyordu. Boş alanın ortasında lavlardan havuz vardı. Hatta havuz da değildi, daha çok göl gibiydi. Şelalesi bile vardı. Ateşten.

Buradan siktirip gitmem gerekiyordu.

Portal açmaya, Behemoth'un kucağından da açtığım portala atlamaya yeltenmiştim ki belimdeki ve bacağımdaki elini sıkarak uyarı verdi. "Sakin ol, zarar görmezsin."

"Ateş bu. Nasıl zarar görmeyeceğim?"

"Bana ait."

"Ateşi mi kontrol ediyorsun?"

"Hayır ama bu ateş değil." derken yere indik. "Seneler öncesinin büyüsü. Büyük büyücü Lunor'u duydun mu? İlk şeytan çocuğunu öldüren?"

"Duydum..."

"Onun hediyesiydi."

Behemoth'un omuzlarına tutunarak tereddütle bir ayağımı yere indirdim. Buhar çıktı. Botlarımın altı eridi ama ayaklarım alev almadı, hafifçe ısındılar sadece. Derin bir nefes alarak Behemoth'tan ayrıldım. İlginç bir şekilde, etrafta ateş kokusu bile yoktu.

"Peki neden buradayız?"

"Burası etki sıfırlayıcı ateş gölü. Genelde casuslara kullandırtıyordum. Kokunu gidereceğine eminim ama güç birleşiminin diğer yönleri için ne kadar etkili olur bilemem." dediğinde ağzım şokla açıldı.

ARMANDO BEHEMOTHWhere stories live. Discover now