sanırsın ki sende kendimden bir şeyler biriktirmişim.

Start from the beginning
                                    

Merakım her nasılsa utancıma ve diğer tüm duygularıma baskın geldi. O an Taehyung'u kovup başka bir zaman görüşmeyi dilemek yerine benden kaçırıp durduğu gözlerini yakalamaya çalıştım. Nihayet pes etti. Kahverengi, güzel gözleri bir saniye sonra peşine takılmış gözlerimdeydi. İçeri girdiğim andan beri yaptığını yapmak yerine bu defa gözlerini benden çekmedi, aksine yanaklarını kızartacak kadar uzun bir süre izlemişti beni. İçimden "İşte," diye geçirdim. "Konu başka bir şey falan değil, biz içeride sevişirken odanın bir köşesinde oturup izlese bu kadar bilirdi seviştiğimizi."

Oysa arkadaşım kızarmış yanağını kaşıyarak onda daha önce hiç görmediğim bir çekingenlikle, "Evet," diye fısıldadı. İğrenç kokuyor olmama rağmen ona doğru biraz eğilmek zorunda kalmıştım çünkü sesi duyamayacağım kadar kısıktı. "Sana anlatmam gereken şeyler var."

Cümlesi bana Jimin'in çalıştığı barda yaşadıklarımızdan beri doğru dürüst görüşmediğimizi hatırlatınca içimde bir özlem birikti. Çok uzun süredir konuşmuyorduk. Çok uzun süredir karşılaştığımızda birbirimizi selamlamaktan başka bir şey yapmıyorduk ya da dilimize pelesenk olmuş klasik cümlelerle karşılık alacağımız soruların dışında birbirimize hiçbir şey sormuyorduk. Bana anlatması gereken şeyler mi vardı? Tamam, benim de ona anlatmam gereken tonlarca şey vardı. Jimin beni ilk defa öptüğünde ona anlatamamıştım. Jimin beni öpüp kaçtığında ona sığınamamıştım. Jimin beni dün evine çağırdığında ne yapmam gerektiği hakkında ona danışamamıştım. Onunla oturup saatlerce hangi Black kardeşin sevilmeyi daha çok hak ettiğini, en çok haksızlığa hangisinin uğradığını konuşabilir, belim ağrıyana kadar bilgisayar oyunları oynayabilir, ne kadar iğrenç bir tadı olduğuyla ilgili söylenmesine rağmen içkileri boğazına yuvarlarken onunla alay edebilirdim. Ya da Jimin'i çekiştirebilirdik. Çok uzun süredir bundan yoksundum. Belki en yakın arkadaş, belki hiç sahip olmadığım erkek kardeş... Taehyung benim için çok kıymetliydi. Onu çok özlemiştim. Onu çok özlemiştim ve bunu ancak incecik sesiyle çekingen çekingen konuştuğunda fark etmiştim.

"Babanla ilgili... Benimle ilgili."

Önce ne dediğini ya da neden bu kadar sessiz konuştuğunu anlayamayacağım kadar duygulara dalmıştım. Sonra dediğini anladım ve bu bir defa daha olan her şeyle birlikte saçma bir şekilde beni şaşırttı. Babamla ilgili öğreneceğimi öğrendiğimi sanıyordum ama işte onunla en alakasız kişinin bile bana, on sekiz yıldır birlikte yaşadığım adam hakkında anlatacak bir şeyleri vardı. Taehyung gibi özgüveni yüksek bir insanın sesini kısacak türden bir şeyler... Benim ruhumun duymadığı, gözümün görmediği korkunç şeyler.

Ama ben bu sabah o korkunç çukurun en büyüğünü zaten atlamıştım. Gelecek hiçbir şey beni üzemezdi, sinirlendirebilirdi ancak. Üzüntü yerine öfkeyi hissetmeyi elbette yeğlerdim. Önemli değildi. Taehyung'un böyle hissetmesine beni incitmekten korkmasına ya da sesindeki çekingenliğin sebebini hangi fikri taşıyorduysa işte... Böyle eğilip bükülmesine gerek yoktu, bu yüzden gülerek "Kardeş falan mıyız yoksa?" diye sordum, ortamı yumuşatmayı hedeflemiştim. Taehyung gönülsüzce yaptığım şakaya güldü ve rahatlamış bir nefesi içine çekmesinin ardından Jimin'i de işaret ederken "Siz ikiniz bu yaşa kadar nasıl geldiniz merak ediyorum doğrusu." diye mırıldandı. Anlamayan gözlerle Jimin'e döndüğümde tatlı gülüşüyle birlikte yanağımdan kopardığı makasla ödüllendirildim ve bu şaşkınlığımı yapmacıklıktan doğal bir duruma taşıdı.

"Ben de aynı soruyu sormuştum." dedi, ben elimi saniyesinde alevlenmeye başlayan yanağıma çıkarmamak için kendimle savaşırken. Eski günlerde olsa öfkelenerek anlatırdı bunu, şimdi dudakları yukarı doğru kıvrılmak için titriyordu. Buna tepkim mi sebep olmuştu yoksa Taehyung'la aradaki buzları eritmiş olması mı bilmiyordum. "Tanrıya şükür hayırmış, sorumun cevabı."

Anılardan Anılara İnce Çizikler °JikookWhere stories live. Discover now