19 / Harry. Olivia. Edward

En başından başla
                                    

Parmaklarımın ucunda merdivenlerden indim, sadece ay ışığının aydınlattığı koridordan geçip evin arkasındaki verandaya ilerledim. Kapıyı, ardından sinekliği açıp dışarı çıktım. Soğuk gece havasıyla ciğerlerimi doldururken birinin nefes sesini duydum. Edward. Gemma'nın puf minderli salıncağında oturuyordu, elindeki sigaranın kırmızı ateşi gözümü aldı. Diğer elinde de bir bira tenekesi duruyordu. İştahla dudaklarımı yaladım. Bir sigara ve birkaç yudum soğuk bira. İhtiyacım olan buydu. Onu fena kıskandım. 

"Kötü bir rüya mı?" diye sordu Edward içine çektiği sigara dumanını dışarı verirken. Rüyamdaki halini, halimizi, sesini, dokunuşunu hatırlayınca tüylerim diken diken oldu, titremeden edemedim. Gözlerimi kapatıp görüntü ve sesleri zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım ama rüyam göz kapaklarıma kazınmış gibiydi. "Olivia?"

"Yok bir şey," dedim aceleyle. Bir şey olduğunu sanıp bir de yanıma gelmesini istemiyordum. Bırakın yanında olmayı, o an ona bakarak konuşabileceğimden bile şüpheliydim.  "İyi geceler," diye cılız bir sesle mırıldandım, tekrar içeri girmek için arkamı döndüm ama bana seslenip beni durdurdu.

"Rapor konusunda delirdiğim için özür dilerim," dedi. Kapanmış bir konu hakkında hala özür diliyor olması çok saçmaydı, sadece başımı salladım. Kapıyı açtığım sırada oturduğu yerden kalktığını duyup omzumun üstünden arkama baktım. Bana doğru yaklaşıyordu. İçeri kaçıp kapıyı kilitleme dürtüme karşı koydum ve paniğe kapılmadan verandanın öteki ucuna geri geri yürüdüm.

"Tamam, bu konuyu kapattık zaten," dedim. 

"Seni kızdırmak istemedim," diye devam etti. Bunu konuşmak istemediğimi anlasın diye derin bir iç çektim. Kapıyla aramda duruyordu, yani gitmek istiyorsam ya onu itip geçmeliydim ki bu fiziksel temas demekti - ya da söyleyeceklerini dinleyip onu başımdan savmalıydım. Elbette ikinci yolu seçtim. "Sadece bunun nasıl mümkün olduğunu hala kafam almıyor. O rapor... Bilimsel bir şey yani, anlıyor musun? Ve karnındaki bebeğin babasının ben olduğumu söylüyor. Sen olsan ne düşünürdün?"

"Anlıyorum," dedim gözlerine bakmaktan imtina ederek. "Sana zaten söyledim, bu delice bir şey. Ama zaten baba olmak gibi bir hayalin yoktu değil mi? Bebek konusunda başından beri olumsuz düşünüyorsun. Şimdi ne değişti? Ayrıca," Hırkanın iki ucunu çekiştirip önümü kapattım, kollarımı da göğüslerimin altında bağladım. "Birkaç güne gideceğiz. Hiç var olmamışız gibi olacak."

Arkasında duran ahşaptan kolona yaslanıp sigarasından birkaç hızlı nefes aldı. "Hiç var olmamışsın gibi olsun istemiyorum." 

"Bu ne demek?" derken sesim hafiften tiz çıktı, sinirlenmeye başlıyordum. Mutfakta yaptığımız konuşmada ikna olmuş görünüyordu. Şu birkaç günde bizi rahat bırakacağını söylemişti. Şimdi bunları söylemesinin anlamı neydi gerçekten? "Bir hafta öncesine kadar hayatına girdiğimden beri her şeyin bombok olduğunu ima edip duruyordun."

"O gelmeden önce... Birkaç gün öncesine kadar her şey yoluna girmek üzereydi. Sen ve ben..." Sigarasını içine çekerken araya girmek ve bir kez daha saçmalamayı kesmesini söylemek istedim ama transa geçmiş gibi onu izleyip yeniden konuşmasını bekledim. "O gelmeseydi senle ben şu an nerede olurduk?" Cümlesinin sonuna geldiğinde gözlerimi gözlerine kaldırdım; o zamana kadar o konuşurken dudaklarına baktığımı da o an fark ettim. İstemeden yutkundum. "Sen de çok iyi biliyorsun ki o herif gelmeseydi sen benim..."

"Sus lütfen," dedim elimi havaya kaldırıp. Devam etmek için ağzını açtığında bir daha, "Sus," dedim üstüne bastırarak. "Böyle şeyler söylemeyi bırak. O herif dediğin adam benim kocam. Kocam. Tamam mı?"

"Bunun bir an---"

"Boş ver," dedim hemen. "Kocam olmasını boş ver. Anlamı olan bu değil. Anlamı olan onu deli gibi seviyor oluşum. Ondan vazgeçmeyecek oluşum. Tamam mı? Şimdi kulağına anlamlı geldi mi?"

the other coin | #tlc2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin