"Hayır, gayet iyiyim."

"Güzel." Sarayın kapısından çıktığımızda yerle aramızda yüzlerce metre vardı. Sadece taş bir zeminin üstünde duruyor ve bulutların sakladığı aşağıya bakıyorduk. "Yakında tamamlanacak, sen de rahatlarsın."

"Tamamlacak mı? Harudha'nın daha iyiye gittiğini düşünmüyorum. Bence daha uzun sürer." dediğimde gözlerinden bir anlığına şaşkınlık geçti. Ardından gözlerini kırpıştırdı.

"Aah... Evet, Harudha." Çatık kaşlarla ona bakarken elimi tutmak için izin istedi ama cevabı beklemeden aceleyle kavradı. Tutuşu güçlüydü.

Birden hafif bir hışırtıyla birlikte kanatları iki yana açıldı. Koyu yeşil, kadife gibi kanatları vardı. Büyük değillerdi ama tüyleri o kadar sıktı ki yüzlercesi dökülse fark edilmeyecekmiş gibiydi. Ardından havaya yükseldi. Tek elimi tuttuğu için ben de yamuk bir şekilde onunla birlikte havalandım. Orta yaşlı duran Zachrael güçlü görünmüyordu ama bu öyle bir büyük yanılgıydı ki elinde sanki çatal tutuyormuş gibi hafifçe yönetiyordu bizi. Kilolu olmasam da kemik yapım iriydi, hiç de hafif değildim; hatta en olarak onun iki katı gibiydim.

Bizi hafifçe aşağı indirdiğinde hava birden daha da ısındı. Bulutlar azaldığı zaman camdan gördüğüm çöle indim. Yer kumdandı ama yerleşim yeri o kadar büyük ve yaşanılasıydı ki ayakkabılarımı çıkarmak istedim.

Burasının sanki işlek ticaret şehriymiş gibi bir havası vardı. Ruhlar, ruh olarak değil de eski zamanlarda yaşayan ticaret sakinleriymiş gibi davranıyordu. Melekler de onlara eşlik ediyor, hayat devam ediyordu. Behemoth'un yaramazlık peşindeki çocukları gibi değildi hiçbiri. Gerçi burada ne çocuk, ne de yaşlı vardı.

Bir itiraf: Gaviel'den bunu beklemezdim. Bu kadar... Normal bir yer oluşturabileceğini yani.

Etrafta yürürken Zachrael'in verdiği, çöl kumu beni rahatsız etmesin diye -onlara göre gökyüzünden ilk inişimdi çünkü- ince ama dayanıklı bir tüle sarındım. Bana burayı tanıtırken kendisinin fikri olduğunu söyledi. Gaviel'e göre ruhlar çok daha yukarı yükselmeliydi ama Zachrael demişti ki ölen genç insanların gerçek yüzünün ortaya çıkması için biraz daha zaman gerekirmiş. Bu yüzden mutlu olabilecekleri bir yer oluşturmuş ve iyi kalabilme potansiyellerine göre onları yukarıya gönderecekmiş. Sınavını geçemeyenler ise sonsuza denk en aşağı katta, burada, kalıyormuş.

"Burası yukarıdaki entrikalardan çok farklı. Yukarıya... Gaviel'in sarayına yani, başka türden ve dava uğruna suçsuzları bile öldürebilecek kişiler girebiliyor. Ve ben... Ben de oradayım."

"Kim? Kimler vardı ki sarayda?"

Selenophile diyemezdim çünkü bana haber verilmemişti; gizlice bakındığım ortaya çıkabilirdi. "Bazı Drayadlar."

"Ah, doğru." dedi, onaylamayan bir tonda. En güçlü iki meleğin adını özlemle andı. "Devir değişiyor ama bizim değişmememiz gerekirdi. Vehuel ve Yelaiah gibi. Düzeni ve doğruyu korumalıydık. Şeytanlarla savaştık, oysa her şey eşitti bir zamanlar. Olması gerektiği gibiydi. Bölündükçe zarar arttı. Özellikle Ramaela... Pardon, boş ver."

"Önemli değil. Onu tanımıyorum bile. Ne diyecektin?"

Kanatlarına kıyasla oldukça açık renkte olan gözleriyle dikkatle bana baktı. "Bilirsin... Ramaela ilk hamile kaldığında, diyecektim."

Soğuk bir tonda konuştum. "İlk sorun benim yani?"

"Hayır. İlk seferden bahsediyorum. Sen ikincisin, arafta kalan çocuk. Üçüncü doğumda dünyaya inebildin." Bir farkındalık yaşar gibi duraksadı. "Gaviel söylemedi tabii. Şeyi de söylemediği gibi..."

ARMANDO BEHEMOTHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin