17- Patlama

Depuis le début
                                    

Resmen-resmen gözü dönmüştü. Öfkeden gözü beni bile görmemişti. Neredeyse bir aydır öyle sakindi ki, bu akşam bir patlama yaşamıştı sanki.

Endişeliydim. O burdaydı. Yanımda ve güvendeydi ama çok endişeliydim onun için. Ya yetişemeseydim? Ya daha kötüsü olsaydı? Ya yaralansaydı? Diye düşünmekten alamıyordum kendimi ve bu ihtimaller beni delirecek seviyeye getiriyordu.

Ben düşüncelere dalmışken, dakikalar sonra açılan banyo kapısıyla irkilerek, yattığım yatakta toparlandım hemen. Ve sonra görüş açıma giren bedeni nefesimin kesilmesine sebep oldu.

Belinde yalnızca bir havluyla içeri adımladığında bakışları beni bulmuş, alnına dökülen ıslak saçlarından parmaklarını geçirerek onları geriye atmıştı.

Tanrım Jungkook..

Şu an tam olarak ne oluyordu bana? Kalbim-kalbim atmıyordu sanki. Ölüyor muydum?

"Su iyi geldi." Dedi beni ne hale getirdiğinden habersiz, sakin sesiyle. Oysa ben çığlık atmak istiyordum. Deli gibi çığlık atmak.

Onu şimdiye kadar defalarca üstsüz görmüştüm. O da beni öyle. Fakat hiçbir zaman onu böyle her hücresine kadar inceleme isteği duymamıştım. Çünkü bu durum normaldi bizim için. Birbirimizden utanmazdık ve rahat davranırdık.

Şimdiyse o, yalnızca bir havluyla karşımda dikilirken yanıyordum. Hem onun fazlasıyla ateşli görünmesinden, hem de utançtan yanıyordum.

Spor yaptığından dolayı iyice gelişmişti vücudu. Kolları kalınlaşmış, karın kaslarının çizgileri belirginleşmişti. Gözlerim nefes bile almadan her bir zerresinde dolaşırken vücuduna tapmak istemem normal miydi?

Hiçbir şey söyleyemeden öylece yutkunarak bakışlarımı nemli vücudundan güçlükle gözlerine çıkarttığımda "giyecek bir şeyler verir misin?" Diye sordu. "Benimkileri kirliye attım."

"Giyecek.." dedim hipnoz olmuş gibi onu tekrarlayıp. Giyecek ya.. giyecek tabii.

Aklım öyle doluydu ki, ona duşa girerken temiz kıyafet vermeyi bile akıl edememiştim. Kendi ayağıma kendim sıkmıştım resmen.

Konuşacak gibi hissetmediğimden "hı-hım.." dedim gülümsemeye çalışarak.

Tam bir geri zekalı gibi davranıyordum ve onun heyecandan bayılmak üzere olduğumu anlaması an meselesiydi.

Rezillikti bu. Cidden büyük rezillikti.

Bakışlarımı nihayet ondan çekebildiğimde zorlukla ayağa kalkmış, yanından geçerken kokusu burnuma dolduğu için gözlerimi sıkıca kapatmıştım.

Elime aldığım ilk eşofmanı ve tişörtü ona uzattığımda bakışlarımı gözlerinde tutmaya çabaladım. Bakmamalıydım. Daha aşağılara asla bakmamalıydım çünkü bu akıl sağlığım için çok tehlikeliydi.

"Baksır da verir misin?" Dedi elimdekileri alarak.

Ah.. Şu an altında baksır da yoktu değil mi? Tanrım..

Başımı sallayıp içimden salaklığıma söverken yeniden dolabıma ilerlediğimde titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Çekmecemden hiç giyilmemiş bir tanesini alıp ona uzattım ve kekelememeye çalışarak, "sen giyin, ben hemen geliyorum." Deyip kendimi hızla onun az önce çıktığı banyoya attım.

İyi değildim. Hiç ama hiç iyi değildim. Aynanın karşısına geçip lavaboya tutunduğumda gözlerim kendi yansımamı buldu.

Kızarmıştım ve göğsüm hızla inip kalkıyordu. Resmen maraton koşmuş gibi nefessiz kalmıştım gördüklerim karşısında. Bir insanın her şeyi nasıl bu kadar kusursuz olabilirdi?

My Youth Is Yours | JikookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant