Bölüm 10|• "Denek: 113."

Comincia dall'inizio
                                    

Onun beyaz önlüklülerden bir farkı yoktu, acı çekmek zorunda değildi, onlar boyun eğmek, onların kararıyla bütün dünyası kararmak zorunda değildi. Onlar istediği zaman bedenlerini kullanıp, istediği gibi onları parçalayıp bir çöp parçası gibi kenara atamazdı çünkü onun diğerlerinden hiçbir farkı yoktu. Tıpkı onlar gibi iki kola ve iki bacağa, iki göze, bir buruna, bir ağıza sahipti. Birbirlerine bu kadar benzerlerken onları bu hale düşüren tam olarak neydi? 'Bir şeyler ters.' diyordu küçük kuş, 'Kaçmamız lazım.' diyordu. Bir kafesin içinde doğdu diye bir kafesin içinde ölmek istemiyordu. O, parmaklıkların ardından kurtulup kanat çırpmak ve hayalini kurduğu diyarları aramak istiyordu. O, acının ona ulaşamayacağı bir günde derin bir nefes almak istiyordu. O, artık kurtulmak istiyordu.

Bu yüzden de canı çok yanıyordu genç kızın, çünkü aklı ve kalbi arasında asla bitmeyen bir savaş vardı. Biri sadece etrafında olanları biliyor ve algılıyordu, biri de hisleriyle buradan dışarısını seziyordu. Hayal kurmanın daha fazla acıdan başka getirisi olmayacağını düşünen aklı eline bir bıçak alıp o kanat çırpan küçük kuşun kanatlarına kesikler bırakıyordu. Kalbi aldığı yaraların acısına tahammül edemese de kendi yolundan dönmüyordu. Evet, çok büyük kayıplar vermişti. İlk ve tek arkadaşının ölüşünü kendi gözleriyle canlı canlı izlemişti, henüz küçücük bir çocuktu oysa. 12 yaşında küçük bir çocukken kaybetmişti bu zavallı yerde onu hayatta tutan tek dayanağını. Arkadaşı vahşi bir ölüm için, 113 de dehşet verici bir ölümü izleyip cehennemi aratmayan bir vicdanla yüzleşmek için çok küçüktü ama hayat sizi bir travma ile ödüllendirirken hayatın hangi aşamasında olduğunuzla pek ilgilenmiyordu.

Aklı ona hepsinin sonunun bu çukurda aynı şekilde biteceğini söylese de, kalbi bunu kabullenmiyordu çünkü kalbi yalnızca kendi için atmıyordu artık. Çok küçükken kaybettiği o minik ruhu da beraberinde taşıyordu. O minik kuşun inatla kanat çarpmasının tek sebebi de buydu. Gözlerini açtığı andan beri hastalıklıydı bedeni, hiçbir zaman sağlıklı bir birey olamamıştı. Zayıf olan her zaman geride bırakılır ve dışlanırdı, 113'ün de kaderi buydu.

Doğduğu günden beri her zaman buradaki denekler tarafından dışlanmıştı, 35 numaralı denek hariç. 113 hastaydı, bakıcılar bunu önemsemez ve asla ilgilenmezdi. Geçirdiği tüm rahatsızlıkları, ağrıları, ateşli geceleri hep kendi başına atlatmak zorunda kalmıştı. Bazen yemek bile yiyemeyecek kadar yorgun ve halsiz olurdu, bu ise hiç kimsenin umrunda olmazdı. Belki de 35 numaralı denek olmasaydı o şimdilerde çoktan ölmüş olurdu ama bir şekilde buradaydı, onu bir bilinmeze doğru sürükleyen yaşlı adamın önderliğinde yorgun adımlarıyla ve sancılayan bedeniyle sessizce yürüyordu.

Herkesin dışladığı, zayıf gördüğü ve ezip geçtiği kızın elini tutmuştu 35 numaralı denek. Onu sevmişti, ateşi olan gecelerde bardaktaki suyu eline dökerek ateşini düşürmeyi denemişti, yemek yiyemeyecek kadar yorgun olduğu zamanlarda onun elinden tutmuş ve beslenmesine yardımcı olmuştu, hastaydı ve doğru düzgün beslenmediği için hiçbir zaman tam olarak iyi olamıyordu, ona kendi payından yemekler vermiş kendi aç kalma pahasına onu iyi etmek için uğraşmıştı. Birlikte çok güzel şeyler paylaşmışlar, birbirlerini sevmişler ve zamanla birbirlerinin en yakın arkadaşları, ailesi olmuşlardı.

İstisnasız her gece yatakhanenin tüm ışıkları kapandığında 35 sessizce 113'ün yanına gelirdi ve ikisi küçücük bedenlerine kocaman gelen soğuk yatakta yan yana uzanır, ışıklar yeniden yanana kadar hayaller kurarlardı. Canlarının asla yanmayacağı, beyaz önlüklülerin onları asla rahatsız edemeyeceği, herkesin mutluluktan kahkahalar atacağı, gözyaşının akmayacağı bir diyarın varlığını düşlerlerdi. 113 buna hiçbir zaman kalpten inanmazdı ama 35'in içindeki o ateşi gördükçe acaba mı diye sorgulamaktan kendini alamazdı. Sırf en yakın arkadaşı inanıyor diye kendi içinden gelmese de o ütopik dünyanın varlığına kalpten inanırdı.

YASAK DENEYDove le storie prendono vita. Scoprilo ora