Bölüm 2|• "Vahşiler Yatakhanesi."

Start from the beginning
                                    

113 numara başını Vahşiler Yatakhanesinin soğuk duvarına dayamıştı, gözleri kapalıydı ama buna rağmen yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Kesik kesik aldığı nefeslerle vücudu hafifçe sarsılıyordu. Yutkundu ve elini duvarda kazılı olan iki küçük biçimsiz çizgide gezdirdi. Beş altı santim uzunluğundaki iki biçimsiz çizginin arasında iki üç santimlik küçük bir boşluk vardı. Genç kadın parmak uçlarında hafifçe oyulmuş olan duvarın tırtıklı yapısını hissettikçe ürperiyordu. Gönlüne saplanan hançer hareket ediyor ve canını daha çok acıtıyordu. Her dokunuşunda gözlerinin önüne o dehşet verici an geliyordu ve vücudunu tarifi olmayan bir sıcaklık basıyordu.

Gözlerinden süzülen bir damla yaşın arkasından hemen bir diğeri eşlik ediyordu. Eğer konuşabilse, sesini çıkarabilse haykırırdı. İçinin yangını tüm dünyanınkini bastırırdı ama bunu yapamıyordu. O sadece üç haneli bir sayıdan ibaretti, buna gücü yetmezdi. Tıpkı vücudu üzerinde yapılan deneylere dur diyemediği, engel olamadığı gibi. Kabullenilmiş bir çaresizlik içindeydi, tıpkı aynı kadere ortak olduğu diğer kurbanlar gibi. Kendi sessizliğine ve acısına gömülmüştü, diğerlerinin aksine. Kendi aralarında geliştirdikleri dili konuşan, gülen, eğlenen ve bir bağ kurup kocaman bir çember olan diğer deneklerin çok dışındaydı. O, çemberi kopuk bırakan küçük bir noktaydı.

Hayatı boyunca hiçbir zaman kendi kaderine yön veremeyen insan çaresizliğine bürünmüştü sessizliği. Bu çaresizlik vücudunu tamamen kaplamış, ruhunu bir kıskaca almıştı. Kendini çok çaresiz ve yalnız hissediyordu. Göğsünün üstünde bir ağırlık, bir yük vardı. İçinde deprem etkisi yaratan yıkıcı hisler vardı ama bu hislerin onda bir karşılığı yoktu. Vahşiler Yatakhanesinin kapısı açıldığında 113 numara, o kapının açıldığını görmese de işittiği tanıdık sesle ve diğer deneklerin kopardığı yaygarayla duvara daha çok sokuldu. Yemek saatiydi ve bu curcunanın sebebi buydu. İçeri üzerinde beyaz önlük olan sarışın bir kadın ve kumral uzun boylu bir adam girdi. Onların gözetiminde tabaklara yemekler doldurulmaya başlandı ve tek tek deneklere dağıtıldı. Sıra 113 numaraya geldiğinde genç adam onun yatağının başına geldi ve sertçe ranzanın kenarındaki demir tutacağa vurdu. İrkildi 113 numara ve kan çanağına dönmüş yeşillerini aralayıp adama baktı.

Onu boş gözlerle izleyen adam yemeği uzattı. Gözyaşlarını sildi ve arkasını dönüp yatağına uzandı. Gözlerini sımsıkı kapattı ve başını yastığına gömdü. Yemek yemek istemiyordu. Yemek yemekten nefret ediyordu. Adam bıkkın bir tavırla ikaz etmek için tekrar tekrar yatağın başına vursa da başını kaldırıp tekrar bakmadı ve hiçbir tepki vermedi. En sonunda yemeği alıp çöpe döktü ve kadına doğru yürüdü adam. Başını onaylamazca salladı ve birlikte tekrar vahşiler yatakhanesinden çıkıp kapıları deneklerin üstünden kilitlediler. Ağlamaktan ve açlıktan bitkin düşen 113 numara gözlerini kapattığı andan birkaç dakika sonra uykunun kollarına teslim olmuştu. Yine kabuslarla ve acıyla dolu bir geceye adım atmıştı.

Geceleri kan ter içinde uykularından uyanıyor, gözüne bir gram uyku bile girmiyordu. Yemiyor, içmiyor, hareket etmiyordu. Ve bu çekilmez hale bürünmüş hayatı onun için daha da çekilmez yapıyordu. İnsan en çok kendine yokuş oluyor, kapılarını en çok kendine kapatıyor, önüne yıkılmaz duvarlardan setler kurup çıkmaz oluyordu. Herkese acıyordu da bir kendine acımıyordu.

Geleceği elinden alınmıştı, yaşama amacını yitirmişti. Zaten en zor anındayken onu hayata bağlayan amacı da ellerinden kayıp gitmişti, tutamamıştı. Şimdi ise elinde hiçbir şey kalmamış gibi hissediyor, kendini bir çukurda kısılıp kalmış gibi görüyordu. Geçmişinin mahvettiği hayatı, hiçbir fikrinin olmadığı geleceğini sanki dahası mümkünmüş gibi daha da karartıyordu. Düşünmeden itildiği ve hiç seçme şansının olmadığı bu yolda şimdi dizlerinin üstüne çökmüştü. Elleri ve dizleri yaralıydı. Yerinden kalkamıyor, bir adım dahi atamıyor ve bunu yapacak gücü kendinde bulamıyordu. Ne bir adım ileri ne de bir adım geri. Geçmişi ve benliği arasında bocalıyordu. Ne ölü, ne diriydi. Bu halde olmaktansa ölmeyi yeğlerdi eğer bir tercih hakkı olsaydı. Ama yoktu, hiçbir zaman da olmamıştı. Bilinmezlik bir karadelik misali onu içine çekmek ve sonsuza dek hapsetmek için hazır bekliyordu. En kötüsü de o da buna engel olmak istemiyordu. Benliğini kaybetmesine küçücük bir adım kalmıştı.

YASAK DENEYWhere stories live. Discover now