"Sen beni boşver espri yaparım ben arada öyle. Bir şey mi söyleyecektin?" dedim gülerek. Espirilerim neden hiçbir zaman anlaşılmıyordu ki? Oysa komikti. Yani bence komikti. Arada komik olmayanlarda oluyordu kabul ama yani bir Cem Yılmaz'da değildim şimdi.

"Öncelikle bana Kai diyebilirsin ve Beste'yi göremedim ona söyler misin beni bulsun." dedi gülerek küçük olan gözleri çizgi haline geldi. Bazılarına göre itici olan bu durum bana oldukça sevimli geliyordu açıkçası.

"Seni bulsun?" dedim kaşımı kaldırarak. Ve evet kaşta kaldırabiliyorum. Az yetenekli kız değilim bende be. Helal olsun bana. Bravo ben.

"Şey yani beni yanlış bir şey anlama yani birkaç evrağı eksik onu haber vereceğim ona." dedi saçlarını karıştırarak.Azcıkta kızardı mı bana mı öyle geldi? Gözümden de bir şey kaçmıyor. On parmağında on maarifet var Balım. Yine harikasın Balım. Bravo ben.

"Söylemez olur muyum hiç Kai'cim. Bende sana bir şey söyleyeyim mi? " dedim ciddiyetle. O kafasını evet anlamında salladı. Bende işaret parmağımla' yaklaş ' anlamına gelen işareti yaptım ve kafasını yaklaştırdı. Ciddiyetle beni dinlemeye başladı.

"Sizin kore dizileri çok güzel be Kai. Tek kelimeyle bayılıyorum." dedim. Kafasını geriye atıp bir kahkaha savurdu. Galiba bunu dememi beklemiyordu.

"Bir gün uzun uzun konuşalım sana bir kaç tane bilinmeyenlerden öneririm, olur mu?" Olmaz mı be korelim, çekik gözlüm. Bana bunlarla gelin. Kore dizileri izlemeyen pişman olur. Yani bence öyle hepsi benim bebeklerim.

"Mükemmel olur. Bak bu lafını unutma, hatırlatırım. Çünkü karşında nerdeyse tüm dizileri izlemiş ve yeni dizi armaktan ciğeri solmuş biri duruyor." dedim gülerek. Kai tam konuşucaktı ki birisi "Kai!" diye seslendi. O da elini kaladırdı 'bekle' manasında.

"Tamam, gitmem gerekiyor sonra görüşürüz." dedi gülümseyerek ve gitti. Arkamı döndüğümde Kai'ye seslenenin Matt olduğunu gördüm. Göz göze gelince gülümsedim insaniyet namına. O öküz yontulmamış ne mi yaptı? Kafasını çevirdi.

Bende havuzun yolunu tuttum.Bahçede bir tane golden gördüm. O nasıl bir sevimlilikti öyle ya. Azıcık onunla oynadım ve ardından kapalı havuza doğru yol aldım. Kapıdan tam geçicekken kızın birisi remen omzumu deşerek çıktı.

"Önemli değil!" diye bağırdım arkasından ama önemliydi sakat kalacaktım. Azıcık abartıyorda olabilirdim ama o 'zeki' beni ittirince daracık bir alan olduğu için diğer omzumu kapıya geçirmiştim. Ve en önemli detay; kapı demirdendi. Gözlerim doldu, canım baya kıymetliydi. Tabiki de kıymetli olacaktı. Sonuçta benim canımdı ve bir tanecik vardı şunun şurasında. Omzumu ovalayarak havuza doğru yol alacakken yine o sesi duydum.

"Balım?" diyen sese döndüm.Ya galiba ben bu havuza ulaşamadan ölecektim.

"Göktuğ, Göktuğ ve yine Göktuğ. Bende diyordum kendi kendime ne eksik diye meğer eksik senmişsin Göktuğ'cum ya cidden merak ettiğimden soruyorum neden kızlarla seni sürekli basan ben oluyorum?" dedim suratımı ekşiterek. Tamam gideri vardı çocuğun ama yani neden sürekli bana denk geliyordu.

"Bende aynı şeyi sana soracaktım Balım.Yoksa beni mi takip ediyorsun? Söyle bak kızmayacağım, biliyorum bu çok sık olan bir durum ben alışkınım yani benden hoşlanabilirsin ama biliyorsun ben tek eşliliğe karşıyım be güzelim. Üzerim seni" dedi gevşek gevşek gülerek.

"Göktuğ seni şurdan bir üzücem şimdi göreceksin platoniği de, tek eşliliği de ne yapıyım ben seni ? Bir kere tipim değilsin tatlım ve şuan omzum öyle bir ağrıyor ki acısını senden çıkartırdım ama ona bile halim yok." dedim tek nefeste.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu