Bölüm 36: Göklerin Kraliçesi'ne Suikast (III)

43 5 1
                                    


***

Bryan saçından sürüklenirken ufak bir ses dahi çıkarmadı. Acıdan kıvranılacak zaman değildi. Üstün Beyin Gücü ve Sezgisel Zihni kullanma zamanıydı.

Beş metre aşağıda tüm heybetiyle akan nehrin sesi zihnini dolduruyordu. Önceden yaptığı plan işe yaramayacaktı anlaşılan. Bu yüzden taktik değiştirme zamanıydı.

Bryan'ı sürükleyen siyahlı kişi Bryan'ı kıyıya kadar sürükledi ve Ace denilen kişinin yanına fırlattı. Ace diğerlerinden farklı olarak maskesizdi. Akşam olmasına rağmen Bryan rahatlıkla onun yüzünü görebiliyordu.

Cam gibi parlayan kırmızı gözler ve gül kurusu kısa saçlar, hastalıklı beyaz bir ten rengi vardı. Oldukça yakışıklı olabilirdi ama yüzündeki iğrenç yanık izi, onu korku filmlerindeki baş kötü karakter gibi gösteriyordu.

Ace, sakince Bryan'a baktı ve hemen arkasında ellerini arkada bağlamış kişiye elini uzattı. Elini uzattığı kişi Bryan'ı sürükleyen kişiydi.

"Navigator'u ver bana, Caspian."

Siyahlı kişi Bryan'ın altıpatlarını Ace'e verdi ve arkasını dönüp oradan ayrıldı. Bu sırada diğer siyahlı kişi, Bryan'ın ateş ettiği figürü kanlar içinde getirmişti. Bryan onun maskesinin artık yüzünde olmadığını gördü. Siyahlı figürün bileğindeki demir pençelerden kanlar akıyordu.

Ace arkasına bir kez bile bakmadı. Silahı eline aldıktan sonra mermilerini çıkardı ve Bryan'a tuttu. "Bunun ne olduğunu biliyor musun?"

"Sadece sıradan bir altıpatlar." dedi Bryan, sakin bir şekilde. İstediği an rahatlıkla kendisini kurtarabilirdi. Ama Juno için emin değildi. Ace kendine çok güveniyordu. Bryan şu anda serbestti ama hareket etmek istemiyordu. Ace'in bu güveninin bir nedeni olması gerektiğini düşünüyor, bu yüzden hayatıyla kumar oynamak istemiyordu.

Ace dudaklarını büzdü ve silahı okşadı. "Cahil. Bu elimdeki The Navigator serisinin atası, Gezgin Magnum'dur. Dünya'da sadece on tane var ve aşırı güçlü bir şey. Altıpatlar gibi bir silah bunun yanında; yetişkin bir adamın karşısındaki bebek gibi kalır. Bunu nereden buldun?"

Bryan şaşırmadı. Bir altıpatlar için fazla ağır ve güçlü bir tabancaydı. Tekrardan baktığında, ona saldıran figürün ayağı yerinde yoktu. Bu da silahın gücüyle parçalanmış demekti. "O bana ait değil, Juno Minerva'ya ait."

"Juno Minerva... tabii ki. Yoksa senin gibi sıradan birisi böyle bir silahı ele geçiremez." Dedi Ace, alaycı bir gülümsemeyle. Elleri arkada ve ağzını bir an bile açmadan etrafı izleyen Juno'ya döndü. "Ailen, oldukça güçlü değil mi? Bizden üstün olduğunu düşünüyorsun değil mi?"

Juno, Ace'e bir bakış attı ve gözlerinde saklamadığı bir kibir ortaya çıktı. Bu kibir, doğuştan gelene asaletin ve gücün eseriydi. Ace'in ne kadar güçlü olduğu önemsizdi. O hâlâ zayıf bir insandı. Ancak Juno, ölse dahi bu dünyaya iz bırakmıştı. Bu bile kibirlenmesi için yeterliydi.

Juno'nun gözlerindeki kibri gören Ace delice kahkaha atmaya başladı. Elindeki silahın namlusunu yerdeki kişiye çevirdi ve tetiğe bastı. Namludan çıkan mermi, yerdeki figürün kafasına çaptığı anda kafası bir karpuz gibi patladı. Et ve kan Juno'nun vücudunu yıkadı.

Kibirle dolmuş gözler, tarifi olmayan bir korkuyla doldu. Kendisini öldüremeyeceklerine emin olan Juno'nun tüm güveni bir mermi ile parçalara ayrıldı.

"Anladın mı şimdi seni orospu! Bu sefer kurtuluşun yok! Ne Seçilmiş gücün, ne paran, ne de arka planın! Hiçbiri ölümün ellerinden kurtulmana yardımcı olamaz!" Ace çılgınca kahkaha atmaya devam ederken, Bryan'ın soğuk bir nefes aldığını duydu. Gözlerini ona çevirdiğinde her şey çok geçti. Bryan çoktan bacağındaki kılıfta duran tabancayı çekmiş ve Juno'ya birkaç el ateş etmişti.

"ÖL OROPSU!"

BAM!

BAM!

BAM!

Bryan birkaç el ateş ettikten sonra Juno'dan kanlar yükseldi ve geriye doğru düştü. Beş metre yüksekten nehrin soğuk sularına düştü.

Ace zamanında tepki verip, gücüyle Juno'yu çekmeye çalıştı ama çoktan nehrin arasında kaybolmuştu. Geriye sadece taze kan izleri kalmıştı.

Bryan derin nefesler eşliğinde gözyaşları döktü. "Sonunda! Sonunda ailemin intikamını aldım! Hahahaha! Minerva ailesinin biricik prensesini öldürdüm! Annemin ruhu rahat edecek!"

"Seni aptal..." Ace ani bir öfkeyle onu öldürmeyi düşündü ama onun kızarmış gözlerindeki korkusuzluğu görünce tereddüt etti. Aklında birkaç yıl önceki kaybı gelince onunla empati kurdu. Yıllardır bu seviyeye gelmek ve intikam almak için savaşmıştı. Öyle ki Kara Taht isimli kötücül bir organizasyona dahi katılmıştı.

İntikamını alacağı için dikkatsizdi. Bryan'ın bu anı kollaması kötü bir şeydi. Kendisi Juno'yu öldürmek istiyordu. Ancak bu çok kötü bir şey değildi. Artık suçu Bryan'ın üstüne atabilir ve araştırmalardan kaçabilirlerdi.

Caspian soğuk bir nefes aldı. "Vay be, Ace. Kalbinin tam ortasına dört kurşun yedi. Yaşaması imkansız! Başardık! Artık rahatlayabiliriz ve kendimizi işimize adayabiliriz!"

Oldukça sevinçli olsalar da bunu belli etmiyorlardı. Ayakta kalan herkes aynı kaderi paylaşmıştı. Bryan'ın böyle davranmasını anlayabiliyorlardı. Düşündüler ve kendileri aynı durumda kalsaydı ne yaparlardı? Cevap basitti. Bryan'ın yaptığının aynısını yaparlardı. İntikam almak için her şeyi yaparlardı.

Ace elini savurdu ve Bryan'ın elindeki silahı tek hamlede kaptı. Bu silah bir Clock'tu. Silahı Bryan'ın kafasına doğrulttu ve onu uçurumun kenarına götürttü. "Yaptığın iyi bir şeydi. En azından bizim açımızdan. Aslında iyi birer dost olabilirdik. Bu ülkeyi kökünden değiştirecek Kara Taht'a katılabilirsin. Yeteneğin olmasa da, kalbin ve cesaretin yeterli. Ne dersin? Kara Taht'a katılmak ister misin?"

Bryan derin bir nefes aldı. Cezbedici bir teklifti. Ancak o bir baştan çıkarıcıydı. Belki orada çok daha fazla gelişebilirdi ama kendi intikamını almalıydı. Gergin vücudunu rahatlattı ve namludan çıkacak mermiye odaklandı.

"Sadece ateş et. Çok yoruldum. Uyumam gerekiyor."

Ace derin bir iç çekti. "Adın nedir?"

Bryan yanıtladı. "Luca."

"Cehennem de görüşürüz, kader ortağı."

Ace tetiği çekti.

BAM!

Bryan'ın vücudu geriye doğru düştü. Kafasından kanlar yükseldi ve çığlık atmadan nehrin akan sularına karıştı.

O düştükten sonra Ace bir bakış attı ve kafasını çevirdi. "Taksiciyi uyandırın. Cesedi ve kanları temizleyin. Üç dakikaya gidiyoruz. Zen Tapınağı'nın bölgesindeyiz, hızlıca çıkmamız lazım yoksa fark edecekler."

"Anlaşıldı!" 

Baştan Çıkarma SistemimWhere stories live. Discover now