Önsöz

342 11 0
                                    


Ortaokul 4. Sınıf.

"Adele, senden hoşlanıyorum. Lütfen hislerimi kabul eder misin?"

"Üzgünüm ancak başka birisinden hoşlanıyorum."

...

Lise 2. Sınıf.

"Layla! Senden son derece hoşlanıyorum! Benimle çıkar mısın?"

"Üzgünüm ama ben başka birisini seviyorum."

...

Lise 3, Birinci Dönem.

"Bryan üzgünüm ama senden ayrılmam gerekiyor."

"Ayrıl...mak... mı?"

"Bunu bende istemiyorum ama babam senin gibi birisi ile birlikte olmama izin vermedi."

"Ama hislerimi ne olursa olsun kabul edeceğine ve beni bırakmayacağını söz vermiştin."

"Sen değiştin Bryan, kilo problemini çözeceğini söylemiştin, ancak durum daha da beter hale geldi. Üzgünüm ama sözünü tutmayan kişi sensin."

"..."

"Numaramı ve fotoğrafları silmeyi unutma! Seninle takılmak güzeldi, elveda..."

"..."

"..."

"???!!!"

***

Kara Kaplan Şehri'nin sokakları her zamanki gibi ıssız ve soğuktu. Ayazın geldiğini haber eden donmuş küçük su birikintileri, onları umursamadan yürüyen gencin kederinden habersiz orada duruyordu.

Gökyüzüne yükselmiş parlak ay, loş ve karanlık şehrin sokaklarını bir nebze de olsa güzelleştiriyordu.

Bu sokaklarda yürüyen genç, 1.80 boylarında aşırı derece obez bir gençti. Vücudu öyle büyüktü ki kaldırımları ikiye ayıran bir duvardan farksızdı.

Bu kişi Bryan'dı. Üzerinde neredeyse parçalanacak deri mont, sütunvari bacaklarının üzerinde elastik bir eşofman vardı.

Aşırı derece obezite ile uğraşan Bryan'ın hayatı, bir drama filmi çekilebilecek kadar acınasıydı. Bebekliğinden beri bu lanet kilo sorunu ile uğraşıyordu. Bu sorun öyle bir lanetti ki, onun yüzünden çok şey kaybetmişti.

İlk okulda hoşlandığı kız onun kilosu ile dalga geçmişti ve bu onu aylar süren depresyona sürüklemişti. Yakışıklı ya da zengin olmayan birisi için çirkinlik bir kabustu. Üstelik fakir ve nadir gözüken bir sorununuz varsa bu çok daha kötüydü. Özellikle dikkat çeker ve daha 'ayrıcalıklı' insanlar tarafından fark edilirdiniz.

Işte Bryan bunların doğurduğu acıları her zaman hissetmişti. Öyle ki şu an da vücudunu zor taşıyordu. Üzerine yeni eklenen bir yük ile artık dayanacak gücü kalmamıştı.

Bryan soğuk gecenin karanlığında, sokaktan sokağa, caddeden caddeye ilerledi ve beş dakikalık yolu yarım saatte geldi. Bu kısa yürüyüş bile onu bitirmeye yetmişti.

Burası Kara Kaplan Şehri'nin fakir mahallerinden birisi olan Wyner Mahallesiydi. Burada yaşayan herkes, Bryan'ın annesi ile eşit konumdaydı.

Bryan annesinden son derece nefret ediyordu. Böyle doğması tamamıyla onun suçuydu. Hoşlandığı kızların elini tutamamak, itiraf ettiğinde aldığı kaçamak cevaplar, başkaları arkadaşları ile eğlenirken kendisinin banktan kalkamaması; hepsi o kadının suçuydu.

"Bir de beni çok sevdiğini söyler, öyle olsaydın, hastalığım ilerlemeden önce beni ameliyat ettirecek parayı bulurdun! Böylelikle bununla uğraşmam ve bunları çekmem gerekmezdi."

Geçmişte bir çok değişik hastalık ile uğraşmıştı. Hipertansiyon, kronik hastalıklar... o zamanlar bu hastalıkların kendisini öldürmesi için dua etmişti ama duaları yanıtsız kalmıştı. Bu yüzden hiçbir şeye inancı kalmamıştı.

Kendisine bile...

Bryan bir korkaktı.

İntihar edecek cesareti kendisinde bulamıyordu.

Derken eskimiş bir gecekondunun önüne geldi. Kırmızı duvarların üzerinde bırakılmış bir el izi vardı. Gecenin karanlığında orijinal renginden farklı görünse de kalitesizliği çok belli oluyordu. Burası Bryan'ın olmaktan nefret ettiği ama mecbur olduğu eviydi. Kirası yok denecek kadar azdı. Bu artık gereği olmayan bir eşyayı yok fiyata satın almak gibiydi.

Kedi-köpek girmesin diye konulmuş olan demir kapıyı var gücüyle iteleyerek açtı ve karanlık avluya adımını attı. Burada ışık yoktu. Bu yüzden evin girişine kadar yürüyerek gitmesi gerekiyordu. Kör topal gibi çok zor hareket ederken, yanağına bir yağmur damlası düştü.

"Siktir." dedi öfkeyle, "Tam dinlenmek isterken yağmur yağıyor. Usta da uzun zamandır gelmediğinden dolayı, odamdaki tavan su geçiriyor!"

Bir ağız dolusu küfürden sonra eve girebilmişti. Beklediği gibi eve girdiği anda bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. Anlaşılan bu gece rahat uyku yoktu. Bunun verdiği sinirle ayakkabılarını bir kenara fırlatıp içeri girdi.

"Ben geldim!" diye bağırdı. Karşı ses gelmeyince sinirle tekrarladı. "Ben geldim diyorum be! Bir hoş geldin yok mu?"

Garip bir şekilde tekrardan ses gelmemişti. Bundan dolayı Bryan, sinirle annesinin yattığı oda olan oturma odasına gitti. Kapıyı sinirle açtıktan sonra suratına sıcak hava vurdu.

Eskimiş koltuğun üzerinde kimsecikler yoktu. Bryan'ın öfkesi bu sefer beynine sıçramıştı. Zaten sevgilisi ile ayrıldığından depresyona girmek üzereydi, bir de bu kadının yaptıkları onu iyice delirtiyordu.

Odanın içinden çıktı ve kendi odasına yöneldi. Ağır ve orantısız vücudu her adımında yön değiştiriyordu. Neyse ki odası uzak değildi, beş adım sonrasında apoya ulaşmıştı.

Yeşil renkli tahta kapının kolunu indirdi.

"Kilitli mi?" diye mırıldandı. Odasının kapısı asla kitli olmazdı. Bir kaç kez daha kapıyı zorladıktan açamayınca vaz geçti ve oturma odasında yatmaya karar verdi.

"Kendisi için orayı tamir etmiş olmalı... cimri kadın."

Ancak bunu umursayacak durumda değildi. Bugün olmuşlar yüzünden zihni dağınıktı ve kazandığı azıcık özgüveni kaybetmişti. Ayrıca uyandığında neler olacağını bildiğinden uyanmak istemiyordu.

Gözlerini kapattı ve uyudu.

Baştan Çıkarma SistemimWhere stories live. Discover now