"Ece?" Ses tonum oldukça temkinliydi. Gülümsedi. "Neden buradasın abla? Beni tekrar terk etmek için mi yoksa?" Kelimeler adeta bıçak gibi saplandı göğsüme. Gözlerim doldu. Ellerime baktım. Kız kardeşime bakmak bana acı veriyordu. Derin derin nefesler alarak çenemi dikleştirdim. Artık daha fazla kaçamazdım. "Hayır." Diye fısıldadım. Kahverengi gözlerini kıstı. Karşımdaki Ece on yaşındaki Eceydi. Benim küçük kız kardeşimdi.

" Ben senin küçük kız kardeşin değilim!" Diye bağırdı. Hızla önüme gelip beni omuzlarımdan tutup arkaya doğru savurdu.

" Sen eğlenirken ben neredeydim biliyor muydun? Bilmiyordun!" Duvara çarpmış ve yere kapaklanmıştım. Olduğum yerden kalkmaya çalıştım. Beni duyabiliyordu. Zihnimdeki sesleri duyabiliyordu. Karşımda duran kişi benim kız kardeşim değildi. O bir canavardı. Tüm bunlar gerçek değil. Tüm bunlar, "Gerçek!" Adeta bir çığlık gibi çıkmıştı sesi. Zihnimi kontrol etmekte zorlanıyordum.

" Sen aşağılık bir ablasın. Şu an sen değil ben yaşamalıydım. Ben. Anladın mı beni?" Üstüne giydiği beyaz boncuklu doğum günü elbisesini inceledim. Aklıma detaylarıyla kazıdığım bu elbiseyi. Başımı deliler gibi iki yana salladım. Üstüme doğru geldi. "Sen benim kız kardeşim değilsin." Diye haykırmak istedim. Tüm bu kelimeler boğazıma düğümlendi.

"Sen beni öldürdün." Ağlamaya başlayınca irkildim. Başını iki yana salladım. Tek diyebileceğim şey kısık sesli bir "hayır." Oldu.

"Defol!" Diye bağırdı yüzüme bakarak.

" Sen Ece değilsin." Dedim sertçe. Bunları derken yüzünde bir kıpırdama oldu. "Bu olanların hiçbiri gerçek değil." diye bağırdım. Sesimin olabildiğince yüksek çıkmasını istiyordum.

Bana gülümseyerek baktı "Bunu sen istedin." Sanki deprem oluyormuşçasına sallandım.

"Neler oluyor!" Her yer yıkıldı. Aşağıya doğru düşerken kendimi kaybettim. Yıkık bir binanın içindeydim. Acı ve çaresizlik tüm bedenimi vurdu. Yıkıntının altından çıkmaya çalışsam da nafileydi. Yana doğru kıvrılınca soğuk bir kol çıplak koluma değdi. Başımı yana doğru çevirdim. Ece tam yanımdaydı gözleri ardına kadar açılmıştı. Başı kanlar içindeydi ,tüm bedenini taşlar örtmüştü. Haykırmak istedim. Gözlerimi kapatıp buradan çıkmak istedim. Hıçkırıklara boğularak üstündeki taşları çıkartmaya başladım.

"Olmuyor." Sesim boğuk ve kısık çıkmıştı. Taşlar yerinden oynamıyordu. Başını kaldırıp bana doğru baktı. "Sen beni öldürdün!" Sesi düz ve soğuktu. Olduğum yerde geriledim. "Sen Ece değilsin." Diye fısıldadım.

" Benim kardeşim yaşıyor. Sen o değilsin."

Bunun üzerine her yer silikleşti. Tek hissedebildiğim dondurucu rüzgardı. Soğuk kuvvetli rüzgâr adeta her yanımı sardı. Dizlerimin üstüne düştüm. Bir uçurumun tepesindeydim. Kar yağıyordu. Adeta dondurucu bir soğuk vardı burada. Çok uzaklarda hissediyordum kendimi. Canım hala sızlıyordu. Ece aklımdan bir türlü gitmiyordu. Hem ateşle savaşmak değil zihnimin ulaşamadığı yere kilit atıp bir köşeye çekildiğim kötü bir anı mıydı bu? Kollarımı vücuduma sardım. Ne yaparsam yapayım nafileydi. Soğuk hızla bedenime işledi. Dişlerim tangırdayarak titrerken uçurumun ucunda bir silüet fark ettim. Kollarını iki yana açmıştı. Başını bana doğru çevirdi. O an göz göze geldik. Uçurumdan atlamaya çalışan kişi bendim.

O an ki şaşkınlığım tüm bedenimi esir aldı. Kızıl saçları rüzgarda savruluyordu. Gözlerimi gözlerine diktim. Bana garip bir şekilde bakıyordu. Benim ona baktığım gibi.

"Sen.." diye mırıldandım.

Bana bakıp ardından da uçuruma doğru döndü.

" Yapamadım." Diye fısıldadı uzaklara doğru bakarak.

Bir adım attım.

" Verdiğim mücadeleyi kaybettim. Yenildim."
Ses tonu güçsüzdü.

"Henüz hiçbir şey kaybrtmedin. Daha mücadele bile etmedin. Verdiğin savaş için hiçbir zaman korkmamalısın" dedim kararlı bir sesle.

O ise gülümsedi. Karşıdaki ben'in gözleri ağlamaktan şişmişti. "Artık savaşmaktan sıkıldım. Belki de pes etmeliyiz. Bu yaşadığımız hüzünü sonlandırmalıyım." Soğuk rüzgar saçlarımı savurdu. İki kolunu iki yana açınca atlayacağını anladım.

"Hiç savaşmadan kaybedenler korkaktır." Ses tonum adeta bıçak gibi keskindi. İlgisini çekmesini başardım. Bana doğru baktı.

"Ya başka şansı yoksa?." Burnunu çekti. Yüzünü sertçe sildi.

"Ya hiç umudu kalmadıysa?" Diye sordu.

"Her zaman ikinci bir şans vardır."

"Elbette."

Sonra uçuruma doğru baktı.

"Ama masallarda."

Göz açıp kapayıncaya kadar atladığında hızla ona doğru koştum. Adeta zaman çekimdeymiş gibi elini bana doğru kaldırdı. Hiç düşünmeden Ben de arkasından atladım. Sonsuzluğa doğru düşerken nefes nefese olduğum yerden kalktım. Alevleri ellerimi yere vurarak susturdum. Küçük ahşap oda berbat olmuştu. Yerden doğrularak kalktım. Herkes neredeydi. Yanık kapıyı iteleyip dışarı çıktım. Dışarı çıkmam ile beraber Asena'yla karşılaştım.

Yeşil gözleri şaşkınlıkla büyüdü. " Sen ölmüştün." Defalarca başını iki yana salladı.

"Hayır bu olamaz. Senin bedenin ateşle savaşmamıştı bile. Bunu nasıl yapabildin." Bana sanki ölüymüşüm gibi baktı.

"Kaybettin Asena. Şimdi önümden çekil."

Tam yürümüştümki yeşil büyüsünü üstüme saldı.

Eğer bedenim ateşte savaşmışsa içimdeki Alevi de kontrol edebilirdim.

"Onu engelle." Büyü olduğu gibi Asenanın üstüne geldi.

"Hayır! Bu olamaz!" Diye bağırdı.

Deliler gibi kahkaha atmaya başladı. " Sen kurtulmuş olabilirsin ama Aras kurtulamayacak Eftelya."  Sinirle elimi ona doğru  savurdum. Duvara oldukça sert bir şekilde savruldu.

Hareketsizce yerde yatarken zaman kaybetmeden koşmaya başladım. Aynalı bir  koridora geldiğimde görüntüme baktım. Üstümdeki elbise neredeyse yanmıştı. Vücudumu yarı yarıya kapatsada umursamadım. Gözlerimde bir değişiklik vardı. Bal rengi gözlerim daha da sarıydı. Kızıl saçlarım aynı ateş kırmızısı gibiydi. Göğsüme keskin bir acı girdi.

Aras'a bir şey mi olmuştu? Koridorun sonuna girdiğimde acı ve soğukluk çoğalmaya başladı. Hislerime güvendim. Ardından merdivenlerden aşağı inmem gerektiğini hissettim. Önümde iki tane koridor vardı. Sağdakine girip koşmaya başladım. Nefes nefese kaldım. Kesik kesik nefesler vererek dizlerimin üstüne düştüm.

"Olamaz. Aras." Hızla yerimden kalktım. Ardından tekrar yukarı çıkıp düz bir şekilde koşmaya başladım. Aras'a ulaşmam için daha ne kadar gitmem gerekiyordu. Koştukca koridorun sonu yok gibi düşünüyordum. İçimdeki acı daha da keskinleşti. Aras'a gittikçe yaklaşıyordum. Koridorun sonuna geldim. Kapı buz içindeydi. Ellerimi kapıya yaslayıp buzları erittim. Lütfen çok geç olmasın diye fısıldadım dedim kendi kendime. Buzlar eridiğinde hızlıca kapıya gittim.

Karşımdaki görüntü karşısında oldukça şaşırdım.  Her yer buz içindeydi. Tavan buzlar içinde kalmıştı. Buz kristalleri duvarları sarmıştı. Nefesimi tuttum. Peki Aras neredeydi. Neredeyse buzlar içinde yarıklar oluşmuştu. Sanki buzdan yapılmış saray odadındaydım. Aras'ı bulmak içim etrafı göz gezdirdim.

Oradaydı. Buzların içinde yatıyordu. Öylece hareketsizce yatıyordu. Soluk teni morarmıştı. Bedeni zayıflamıştı,gözleri kapalıydı. Hareketsizce seyrediyordum bu hayattaki tek meleğimi. Kurtarıcı meleğim yerde hareketsizce uyuyordu.


Oy vermeyi ve elbette yorum atmayı unutmayalım. Yorumlarınız o kadar değerliki.. Her yeni yorum geldiğinde ne kadar mutlu olduğumu bilemezsiniz 🌟

Kendinize iyi bakın tekrar görüşmek dileğiyle hoşçakal'ın. (;

ALEV VE BUZ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin