<34>

822 96 63
                                    

34 ve 35. Bölümler aşşırı yakınlaşma içerir rahatsız olanlar okumayabilir -ama çok şey kaybeder ᕕ🤪ᕗ

Sizi aptal rutinlerinizden uzaklaştıran, sıkıcı monoton planlarınızı renklendiren insanlara iyi davranın. Hayat bomboş bir koliden ibarettir. İçine ne kadar renkli çiçek koyarsanız o kadar güzelleşir. Ne kadar fazla iyi insanı içine çekerseniz hayattan bir o kadar memnun kalırsınız. Tabi bu kutuyu renklendirmekte şans işidir. Doğru çiçekleri seçmeliydiniz...

Ve ben şanslı olanlardandım. Ben bu boş kutuya kocaman bir güneş sığdırmıştım.

Bakışlarım sol elimi tutan elin sahibindeydi. Kasaba arkamızda kalırken usul usul yürüyorduk. O önde, ben arkasında.

Sırtını izlerken gülümseyerek bakışlarımı masmavi göğe çıkardım. Hava güzeldi. Etraf serindi ve ben biricik sevgilim ile el ele yürüyordum. Bundan alâsı mı vardı?

Neşeyle konuştum.

"Hava çok güzel değil mi? Güneş bile parıl parıl"

Önümüze gelen çam dalını havaya kaldırarak bana gülümsedi. Dikkatla eğilerek tuttuğu çam dalının altından geçtim.

Eğildiğim yerden doğrulurken beni tutarak kendine çekti.

"Bilmem, hava güzel mi? Çünkü benim gözüm tek bir güzellikte takılı. Diğerlerini göremiyorum"

Dedikleri ile dudaklarımı dişledim.

Yan yana koca çam ağaçlarının aralarında ilerlerken ellerimizi hafif bir ritimle sallamaya başladım. Dudaklarım duyduklarımın etkisi ile iyice kıvrılmışken beni izleyen bakışlara dönerek konuştum.

"Biliyor musun bende bu güzellikleri hayatımdaki güneş sayesinde görüyorum. Sanırım bu gökyüzünü bile güzelleştiren o güzel güneşim"

Sallanan ellerimize tatlı bir bakış atıp tekrar gözlerime odaklandı. Gözleri aşkını kalbime serercesine bakıyordu... Aşkla ve en güzel duygularla...

"Peki o güneşin ışığını nereden aldığını biliyor musun?"

Utanarak bakışlarımı çamlara çevirdim. Ağzım kulaklarımda çok ama çok mutluydum. Resmen aşktan ve mutluluktan uçacaktım.

Birkaç koca ağaç ve çalılık daha geçtik.

Yaklaşık on beş dakika sonra koca çam ağaçlarını geçtiğimizde daha yeni büyüyen küçük ağaçlarla dolu bir kıra gelmiştik.

"İşte burası olur. Hazır mısın peki?"

Emin bir şekilde gözlerine baktım. Onunla neye hazır olmayabilirdim ki?

"Seninle herşeye"

Birleşik ellerimizi ayırdı ve çayırda biraz öne ilerledi. Bakışlarım onda hareketsizce ne yapacağını izliyordum.

Kumral saçları sarıya dönerken insan formundan kendi formuna döndüğünün farkındaydım. Ve bu hali daha da nefes kesiciydi. Altın sarısı saçlar, beyaz ve hoş ten, sapsarı zehirli gözler an be an nefesimi kesmeye yetiyordu. O bir büyüydü, tüm bedenimi büyüleyen...

Anlayamadığım fısıltısı kulaklarıma dolarken ellerini birbirine sürttü ve avuçlarından aşağı doğru yavaş yavaş parlak siyah parıltılar dökülmeye başladı. Avucunu dudaklarına yaklaştırdı ve yavaşça açtı.

Avucu içindeki parlak toza hafifçe üfledi.

Parlak toz ileriye doğru dağılırken merakla olduğum yerden onu ve ne yaptığını izlemeye devam ettim. Sanırım... Onu bu tür şeyler yaparken birazcık daha fazla seksi buluyordum. Dağılan saçları, ciddileşen çehresi kalbimi hızlandırıyordu.

Kayıp Güneş Where stories live. Discover now