<19>

1.4K 156 74
                                    

"Şuan burada yan yana oturmak... açıkcası biraz garip hissediyorum"

Bakışlarımı ondan kaçırarak başımı aşağı yukarı salladım.

"Bende..."

Kocaman bir çam ağacının altında yan yana oturuyorduk. Yaklaşık yarım saattir. Arada dönen ufak tefek sorular harici hiçbir konuşma yoktu.

"Bundan sonra ne olacak?"

Bakışlarımı ona çıkararak dudaklarımı büzdüm.

"Bilmiyorum. Sana bir şans verdim ancak gerisini düşünmedim."

Anlıyorum dercesine başını sallayarak önüne döndü. Bende bundan istifade onu incelemeye başladım.

Sarı saçları alnına kadar uzanıyordu. Kabarık ve güzel denebilirdi. Kumral tenindeki çilleri hoştu. Ona güzel ve çocuksu bir hava katıyordu. İnce uzun boynu onu asil gösteriyordu. Beden yapısı ince ve uzundu. Yanımda birkaç karış uzun kalıyordu.

"Bill?"

"Hm?"

Bakışları bana dönerken bağdaş kurduğum bacaklarımı serbest bırakıp ileri doğru uzattım.

"Dün geceki tepkim için özür  dilerim. Herşey çok hızlı gelişti. Açıkcası böyle bir tepki vermeyi düşünmüyordum"

Bakışlarımı ondan çekerek ayaklarıma indirdim. Ellerimi çimlere bastırarak sırtımı ağacın gövdesine yasladım.

Derin bir soluk sesi duydum. Ardından da çenemdeki el ile başım kaldırıldı ve sarı gözlerle göz göze geldim. Bana tebessüm ederek baktı.

"Özür dileyecek hiçbirşey yok Dipper. Aslında daha kötü bile karşılayacağını düşünüyordum."

Yanaklarım hafif hafif ısınırken bakışlarımı ondan çektim. Bir süre çenemi serbest bırakmadı ve gülümseyerek yüzüme baktı.

"Ne?"

Meraklı soruma ise sadece küçük bir kıkırtı aldım. Ardından çenemi okşayarak elini tenimden çekti.

"Hiç... sadece utanınca çok hoş oluyorsun"

Yanaklarım biraz daha kızarırken başımı onu görmeyecek şekilde diğer tarafa çevirdim.

"Bana neden başta kendini göstermedin?"

"Eğer sana gerçekten değiştiğimi gösteremeseydim bana şuanki gibi bir şansı geçtim iyi bile davranmazdın"

Yerde boylu boyunca uzanan bacaklarımı kendime çektim. Ellerimi bacaklarıma sararak başımı dizlerime yasladım. Kafamı ona döndürerek onu izlemeye başladım. Bir yandan da merak ettiklerimi sormaya.

"Nasıl değiştin? Kötü olmayı nasıl bırakabildin?"

Gülümsedi. Öyle basit bir gülümseme değildi bu. Yaşanmışlıkların eklendiği, mahsun geçmişin süslediği bir gülümsemeydi.

Ben gibi dizlerini kırdı  ve çenesini dizlerine yasladı. Artık burunlarımız arasında sadece on beş santim anca vardı. Fazla yakın olsakta bunu o an önemsemedim.

"Beni alt ettiğinizde Stan'in hafızasına sıkışıp kalmıştım.  Ve demeliyim ki o anıları gezecek kadar çok zamanım oldu. Sanırım o an anladım, iyi olmanın bir kayıp değilde bir mücevher olduğunu."

"Sonra?"

Merakla onu dinliyordum. Bana gülümsedi ve gözlerini kapadı.

"Sonra, ağladım. Ailenize imrendim açıkcası. Ne kadar farklı olsanızda hepiniz birbirinize öyle güçlü bir sevgi besliyordunuz ki bu beni baya ağlattı. O döneme kadar bütün mükemmel şeylerin elimde olduğuna inanırdım. Fakat, sevgiyi gördüğümde aslında elimde acıdan başka birşeyin olmadığını gördüm. Gerçekten... sevginin çok güzel olduğunu fark ettim."

Kayıp Güneş Donde viven las historias. Descúbrelo ahora