<26>

1.1K 139 243
                                    

Tepsideki son iki limonatadan önde bulunanı Bill'e uzatarak yavaşça eğildim.

"Keşke asıl ben sana  hizmet etsem"

Kibar düşüncesine kıkırdarken gözlerimi gülümseyerek bana sırıtan çocuğa çevirdim.

"Afiyet olsun"

"Teşekkür ederim"

Gülümseyerek tepsideki son limonata ile Bill'in yanına oturdum. Ortamda bol kahkahalı bir sohbet bulunuyordu. Bende oturduğum yerden onları dinliyordum.

Yada aktif olarak sohbete katılan Bill'i.

Elindeki limonatadan koca bir yudum alarak kahkahalarla geriye yaslanan Grenda ve Candy ile bende kıkırdadım.

Onu benden başka biriyle konuşurken ilk kez görüyordum ve hayran kaldığımı söylememe gerek bile yoktu.

Yüz mimikleri, ara ara orataya çıkan ve benim yeni fark ettiğim gamzeleri, heyecanla ellerini kullanması onu çok tatlı yapıyordu. Ve ara ara göz göze gelmelerimiz...

Sarı saçları dağınıktı, hoş elalarını perdeliyordu.

Elimdeki limonatadan bir yudum alarak beni sarmayan sohbetten ilgimi çekerek bakışlarımı cama çevirdim.

Öğlene nazaran havada hafif bulutlar vardı. Güneş ağaçların arkasına geçti geçiyordu. Soos elindeki çim biçme aracı ile kulübenin köşe tarafında kalan yeri biçiyordu. Amcamlar  hediyelik eşya mağazasının hemen yanında bulunan gölge  bankta oturuyordu. Buradan bile hararetli bir şekilde konuştukları belli oluyordu. Bu güzel bütünlük ile yüzümde minik bir tebessüm oluşmuştu. İnsanın kendini evinde hissettiği yer gibisi yoktu.

Elimi soğutmaya başlayan bardağı masaya koymak için hafif cama yönelttiğim kafamı önüme çevirdim.

Elimdeki bardak masada yerini alırken gözlerimde Bill'in ela harelerini buldu.

Gözlerim beklemediğim bir şekilde elalarla çarpışırken elimin hareketi kesilmişti. Bana gözlerindeki hoş pırıltılarla hayrancasına bakıyordu. Utanarak yutkundum ve hızla bakışlarımı ondan çektim. O beni mi izliyordu?!

Gözlerim Bill harici herkesin üzerinde gezinirken bize sırıtarak bakan Mabel'ın üzerinde hareketsizce kaldı. Yüzündeki muzip sırıtış   imalar ile bezenmişti.

Yanaklarım daha da kızarırken yarıya inmiş limonatamı elime alarak bakışlarımı hızla ondan  çektim. Yoksa ne diyeceğimi bilmiyordum.

Son yudumu da dikerek ayağa kalktım. İçinde bulunduğum anormal durumdan sıyrılarak herkese hitaben konuştum.

"Ben yeni bir tane doldurup geliyorum millet başka isteyen var mı?"

Grenda dirseğinin yanındaki boş  bardağı bana uzatarak gülümsedi.

"Mahsuru yoksa bana da doldurur musun Dip?"

Bende o gibi gülümseyerek başımı hafifçe aşağı yukarı salladım.

"Elbette, birazdan dönerim"

Herkesten birer onay mırıltısı çıkarken elimdeki iki bardakla az ileri de bulunan mutfağa ilerlemeye başladım.

Milletten uzaklaşmanın verdiği rehavetle nefesimi seslice verdim. Bir yandanda boş elimi kızaran yanaklarıma doğru sallıyordum.

Mutfağa geldiğimde iki bardağı karıştırmamak adına uzak uzak koyarak dolaba yöneldim. Bir yandan da kısık sesle kendime homurdanıyordum.

"Kutsal patatesler aşkına! Niye bu kadar fazla utanıyorum ki?! Ağhhh!! Mabel çok  yanlış anladı... aptal kafam aptal ben!"

Dolabın raflarında gözükmeyen limonata şişesi ile dolabın önüne dizledim.

Kayıp Güneş Where stories live. Discover now