"Bence bana aşık olduğundan bu kadar utanıyorsun. Ve, Mabel bence hiçte yanlış anlamadı. Olacakları seziyor, zeki kuyruklu yıldız"

Bir türlü bulamadığım limonata şisesi ile buzdolabının önüne çöktüğüm yerde kala kalmıştım. Tüm söylediklerimi duymuştu. Ve neşeli sesinden anlaşılıyordu ki şuan bundan oldukça keyif alıyordu.

İç çekerek sonunda bulabildiğim limonata şişesi ile yavaşça ayağa kalktım. Ona dönerek gergince ve az önce hiçbir şey olmamış gibi konuştum

"Li-limonata?"

Ne ara arkamdan gelmiş  ve ne ara yasladığını fark etmediğim dirseğini tezgahtan doğrultarak yüzündeki güzel gülümseme ile bana doğru ilerlemeye başladı. Elindeki pembe bardağı rafa koyarak yanıma yaklaşmaya devan etti.

"Başka bir seçeneğimiz var mı?"

Sesindeki muzip ton hiçte hayra alamet değildi.

O geldikçe ben geriledim. O yaklaştı ben uzaklaştım. O gülümsedi ben soğuk terler döktüm.

En sonunda buzdolabına yaslanmak durumunda kaldım. Kaçacak bir yerim yoktu. Ellerim titrerken elimdeki cam sişeyi sıkıyordum.

"Bill.... n-ne yapıyorsun?"

Sorarca ona baksamda o beni dikkate almayarak yanıma  daha da yaklaştı ve güzel ellerini yanaklarıma çıkardı.

Yüzündeki eğlenen ifade gitmişti ve onun yerine daha anlamlı bir gülümseme oturmuştu.

"Utanmanı -ki her ne kadar o zaman çok tatlı olsanda, istemiyorum. Benim yüzümden doğal dengenin şaşmasını istemiyorum... Şunu unutma ne aşktan utanılır ne de kendin olmandan"

Gözlerim onun elalarında bir mezara girmişken  aniden gelen bu anlam yüklü cümleler ile ne diyeceğimi bilmiyordum. Ve dememe de gerek kalmadı.

Burnunu burnuma sürterek alnını alnıma yasladı. Güzel  elaları hoş kiprikleri ile perdelendi.

Dibimdeydi. Ve mecazi anlamda değilde gerçekten dibimdeydi. Burnu burnuma değiyor, alnı alnımla birleşmiş, sıcak nefesi de dudaklarımda hakimiyetini kurmuştu. Kokumu içine çektiği şişen göğsünden belliydi.

Kalbim hız denen şeyin bütün seviyelerini aşmıştı. Yanaklarım al aldı. Göz bebeklerim büyük ihtimalle bir kedinin ki gibi büyümüştü. Bu heyecan silsilesinin yanında ise içten içe huzurla doluydum. Sözleri olsun nahoş sesi olsun baştan sona beni rahatlatıyordu. Ve temasları...

"Dipper! Bill! Limonu ağaçtan toplamıyorsanız bir limonatayı getirmek zor olmamalı!"

Tam konuşacaktım ki gelen sesle yerimde sıçradım.

Başım küt sesi ile birlikte sarsılırken sessiz mutfağı ikimizin inlemeleri doldurdu.

Hızla gözlerimi yüzü acıyla buruşmuş Bill'e çevirdim. Benimde canım acıyordu fakat Bill'e de vuran bendim. Neredeyse çocuğa kafa atmıştım.

"Tamam Mabel! Geliyoruz!"

Endişeyle elimi başına çıkardım.  Kısık sesle konuşmaya başladım

"Tanrı aşkına! Özür dilerim. Özür dilerim. İstemeden oldu"

Kapalı gözleri ile gülmeye başladı.

"Sorun yok. İyiyim gerçekten. Hadi şu limonataları götürelim."

Gülümseyerek elimi avuçlarına alarak indirdi.

Ne kadar inanmasamda üstelemeyerek yavaşça ondan uzaklaştım.

Sağ elimdeki şişeyi üç bardağın  yanına koyarak yanımdaki Bill'e döndüm. Emin olmayarak konuştum.

"Gerçekten iyi misin?"

Gözlerini devirerek kıkırdadı.

"İnan bana gerçekten iyiyim... güzelim"
(Y.N. yazar r.i.p. ⚰⚰)

Limonata şişesinin kapağını açmak için uzattığım elim havada kalırken ağzım sonuna kadar açılmıştı. Kaşlarım havaya kalkarken kocaman gözlerle teyit istercesine konuştum.

"Gü-güzelim?"

Yandan bir bakış atarak limonata şişesini eline alarak  bardakları sıra sıra doldurmaya başladı. Bütün bardaklar dolduğunda elindeki şisenin kapağını kapattı. Ve tek kaşı kalkmış sorarca konuşmaya başladı.

"Güzelim değil misin?"

"Ama-"

Konuşmam, dudaklarım üzerine  iki saniyelik hükmünü ilan eden dudaklar ile kesilirken, tekrar geri çekilen  dudaklar ile kala kaldım.

Ve yanımdan iki bardağı da alarak geçti  gitti.

Mutfağın çıkışına ulaştığında omzunu mutfak kapısına dayayarak bana sırıttı.

"İsterseniz artık içeri gidelim prensim?"

Ağzım açık robot gibi başımı aşağı yukarı salladım. Tezgahtaki son bardağı, kendi bardağımı elime aldım. Hiçbirşey olmamış gibi beni bekleyen oğlanın yanına ilerledim.

Elimizdeki  pardaklarla holde yürümeye başladık.

"Canavar görmüş gibi davranmayı bırak ne oldu diye soracaklar"

Gözlerim duyduğum neşeli sesi ile kısılırken ona döndüm.

"Beni öptün. Bunu hazmetmek zor"

Bana bakmadan yürümeye devam etti ancak sırıtarak konuştu.

"Seni her zaman  öpüyorum"

Dudaklarımı  büzmeyi bıraktım ve geçtiğimiz kapıyla gülümsemeye başladım.

Masadaki  yeni bakışlar ve diğerleride bizi bulurken içimden yüzümün kırmızı olmaması için  tanrıya dualar ediyordum.

"Soos yeni çalışanı ne ara buldu? Daha sabah yakınıyordu"

Kıkırdayarak Stanley amcama yönelik konuştu.

"Aslında çalışan değilim ancak bu bir teklifse kabul edebilirim"

Şaşkın bakışlarım sırıtarak amcama bakan Bill'de ve kahkaha atan Stanley amcamda gezindi.

Bill eğer burada çalışırsa bu demek oluyordu ki yirmi dört saat onunla olacaktım.

"Sevinmelisin çam ağacım!"

Yeni bölüm... bu.

HİÇ EMİN DEĞİLİM 🤧🤧

Tarafsız bakın ve lütfen nasıl olduğunu söyleyin ♡

Ve ıhım... Dipper'ın bölüm sonuna kadar biran feelsten öleceğini -ben gibi xD- zannettim.

Şimdi, düşünsenize, bunlar daha sevgili değilken böyle. Artık sevgili olduklarında atacağım bölümleri düşünsenizeee ☆.☆

Devamı pornh-

Mfsbsfvkkfbsksbf xD

Sizi seviyorum kaçtımm bennnn

♡♡♡♡♡♡

Kitabıma yeni katılanlara da tekrardan hoşgeldin diyorummm
🍅🍅🍅🧂 buyrun domates ikram edeyimmmmmm

♡♡♡♡♡♡

Kayıp Güneş Where stories live. Discover now