Altmış Altı Basamak -Ekin-

627 99 56
                                    

Ekin

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ekin

O siyah gözlere baktığında bir kara deliğe kapıldığını hissetmişti Ekin. Çatal dili andıran şeridi, Çetin'i, elf olduğu gerçeğini ve ondan saklanan onlarca gizemi unutturan bir kara delikti bu. Sonrasında Gliondel kollarından sıyrılmış ve Ekin, elektrik çarpmışçasına bir anda gerçekliğe dönüvermişti.

Kalbi titremişti sanki; göğüs kafesinde saklanan o minik organı silkelenmişti, kendine gelebilmek için.

Bir şeyler ters, diye düşündü Ekin. Dünya'da iken Gliondel'i aralıklarla görmüştü ve aynı şimdiki gibi duygularının aşırılığı yüzünden sersemlemişti. Diyar'a geldikten sonra çoğunlukla onun yanındaydım, diye devam etti düşünceleri. Ama son zamanlarda...

Son zamanlarda hiç bir araya gelememişlerdi ve Ekin Gliondel'in dışında bambaşka şeyler ile uğraşmıştı. Zihni berraktı, kontrolü kendi elindeydi ama az önce... Yutkundu. Az önce, o iki siyah kara delikte kaybolmuştu yine. Gliondel'in gözleri Ekin'i çekmiş ve dağıttıktan sonra bir kenara öylece savuruvermişti. Gliondel'i gördüğünde Ekin'de bir şeyler oluyordu orası açıktı ama...

Başına şiddetli bir ağrı saplandı. Ama, diye diretti düşünceleri.

Ağrı daha da şiddetlendi.

Ekin'in ağzından zayıf bir inilti kaçtı. Yüzü buruşmuş, kaşları biçimsiz bir hal almıştı. Baş ağrısını tetikleyen şeyi biliyordu; Gliondel ile dans ederken onun zihnine ulaşmayı başarmıştı ve o karanlık beyin koridorlarında yankılanan kelimeler... AĞRI!

Şiddetliydi, çok şiddetliydi. Ekin bir an için kafatasının patlayacağını ve parçalara ayrılacağını zannetti. Gözleri istem dışı yaşarmıştı ve yaşlar yanaklarında tuzlu izler bırakıyordu.

Ekin de böylece düşünmeyi bıraktı. Zihnindeki fısıltılar sırra kadem bastıkça vücudu gevşedi ve ağrılar kendi kabuklarına çekiliverdi. Düşünmek Ekin'in canını acıtıyordu, öyle ise o da düşünmezdi.

Gözlerini kapattı ve bir süre karanlığın içinde savrulmanın keyfini çıkardı. Gözlerini açtığında ise aklında tek bir düşünce vardı: Bilgi Zerreleri Kulesi.

Gliondel ile dans ederken onlarca elfin gözü üzerlerine çevrilmişti ama şimdi hepsi danslarına kaldıkları yerden devam ediyordu. Ekin de Çetin için küçük bir özlem duysa da Gliondel'in temasıyla sarhoş olmuş vaziyetteydi. Prensi gerçekten de seviyordu ama onunla olmak Ekin'i korkutuyordu. Ne var ki bunu daha sonra düşünecekti; Gliondel ile bu konuyu konuşur, ondan içini rahatlatacak öneriler bile alabilirdi.

Şimdi ise danstan önce yapmayı düşündüğü işe konsantre olmuştu. Bilgi Zerreleri Kulesi'ne gidecek ve gerekirse gününü orada noktalayacaktı. Öğrenmek istediği sayısız şey vardı ama daha öğrendiklerini bile doğru düzgün sindirememişti. Merfos kardeş olduklarını belirtmişti; bu durumda Ekin'in babası Perta oluyordu ve Perta, Ekin'in bunca yıl öz babası olduğunu düşündüğü Haluk ile tek yumurta ikizi gibi benziyordu. Madalyonun diğer yüzünde ise Asya vardı; kızının hayal dünyasını her fırsatta kınayan ve onu gerçek olgularla sıkı sıkıya bağlı bir şekilde büyütmeye çalışan Ekin'in mantık abidesi annesi. Asya gerçekte bir elfti; bir Varhalm elfi. Diyar'ın en aşağı tabakasından geliyordu ve gerçek ismi Surikii'ydi.

Bilgi Zerreleri Kulesi'nin kitap sayfaları şeklindeki ön duvarı Ekin'in hemen önündeydi; heybetiyle göz kamaştırıyordu ama Ekin boşluğa bakar gibiydi. Annesi onu yıllarca kandırmıştı, Ekin'in düşündüğü tek şey buydu. Üstelik Asya kızının elf saplantısını ilk elden biliyordu. Ekin'in elflerden bahsettiği her seferinde yüzünü buruşturmuş ve konuyu kapatmaya çalışmıştı. Hiçbir şey yokmuş gibi Dünya'da yaşamış ve diğer çocuğunu anmamıştı bile. Ekin, Merfos'un öfkesini, hayal kırıklığını ilk kez gerçek anlamda hissetti. Merfos ve Ekin, ikisi de kandırılmıştı ve bu kandırılış affedilecek gibi değildi. Yüzleşecekti ama henüz değil; önce yeteri kadar donanımlı olmak istiyordu.

Sonrasında Deha-re'ye gidecek ve... Ekin'in zihninde bir yer kıpırdanmıştı ama o kavrayış hissi hızla yok oldu. Bileklikle ilgili bir şeydi; su ve bileklik. Kendini biraz daha zorladı; Efe'nin kolundaki bilekliğe dokunmuş ve... Ve ne olmuştu? Herna'nın Yeri'nde kusmaya başlamıştı, kendini berbat hissediyordu, evet öyle olmalıydı. Sonra Eylül onu eve taşımış ve Ekin Merfos ile karşılaşmıştı. Tüm detayları hatırlıyordu ama ana konunun yerinde yeller esiyordu. Bir şey olmuştu; bir şey ama ne? Bileklik, diye düşündü Ekin. Ona tekrar dokunmak zorundayım. Bu çok kuvvetli bir düşünceydi, öyle ki Ekin'in tüm zihnini kaplayıvermişti.

Yine de kendine bir rota belirlemeyi başardı. Buradaki araştırmasını bitirdikten sonra Efe'yi bulacak, bilekliğe dokunacak ve babasıyla annesini görmek için Deha-re'yi kullanacaktı. Derin bir nefes aldı; müzik çoktan bitmişti, havada süzülen notalar artık yoktu ama Ekin bunu henüz fark ediyordu. Platform alanı da boşalmıştı; elflerin pek çoğu stantlara akın etmişti. Bir an için arkadaşlarının nerede olabileceğini düşündü ve rotasına yeni bir güzergah ekledi. Tüm bunlardan sonra arkadaşlarını bulacak ve Hayal için hep birlikte daha detaylı çalışacaklardı. Parterkalı elflerin iz üzerinde olduğunu biliyordu; Sale her şeyi ilk elden takip ediyordu ama Ekin öylece durup bir gelişme olmasını beklemek istemiyordu. Plan her ne ise ona dahil olmalıydı, bunu Hayal için yapmalıydı.

Böylece zihnindeki hemen hemen her noktaya temas etmişti. Belirgin bir yol haritası çizmek Ekin'in kararlı ve kendinden emin hissetmesini sağlamıştı. Boşalan taşlı yoldan karşıya geçti ve kulenin basamaklarını dengeli adımlar ile çıkmaya başladı. Her basamağa bilgece sözler oyulmuştu ama Ekin onları üstünkörü okuyup geçiyordu. Normalde dikkatini çekecek olan bu detaylar şimdi zihnindeki suyu taşıracak fazlalık damlalara dönüşmüştü.

Altmış altı basamak çıkmıştı, bunu kapının yanına asılı levhadan öğrenmişti. Levhada koyu harfler ile yazılmış bir dörtlük vardı. 'Çıktın altmış altı basamak, bu uğraşı ziyan etmemek bacakların için bir hak. Gir içeri kaybolursun belki raflar arasında, bilgi zerrelerinin en nadidelerini yutarsın belki kitap sayfalarında.'

Bacakları gerçekten de yorulmuştu, üstelik nefes nefese kalmıştı. Basamaklar dikti; üstelik merdiven korkuluğu da yoktu. Çıkış süresince Ekin hiçbir yerden destek alamamıştı. Levhadaki yazıyı bir kez daha okuyup derin bir nefes aldı. Solukları düzene girince ise iki kanatlı ahşap kapıyı açarak içeri girdi. Henüz düzelen nefesi bir anda kesilmişti; baktığı devasa alan muazzam güzellikteydi.

Ekin araştırma işine soyundu, bakalım kulemizi sevecek misiniz

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Ekin araştırma işine soyundu, bakalım kulemizi sevecek misiniz. Çünkü bir sonraki bölümde burayı detaylıca ele alacağız.

Bölüm hakkındaki görüşlerinizi burada dillendirebilirsiniz. ^^

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now