Yanık Köy -Suvilla-

748 108 56
                                    


Gifrieth

Çığlıklar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Çığlıklar.

Hiç dinmeyen, her bir saniyeyle artan acı haykırışlar.

Boğazlanan bir tavuk misali sesler çıkartan genç dişi elfler, merhamet için yalvaran diri bedenli yaşlılar ve aciz çığlıklar atan korkak erkekler; her birinin tınısı Suvilla'nın kulağında bütünleşerek zihninde tatlı şarkıların çalınmasına yol açıyordu. Evi yanan bir varhalmlının tahta masasındaki tatsız marmelata buladığı parmağını zevkle yaladı. Marmelat tatsızdı ama gördüklerinin yarattığı keyif... Ah, işte o bambaşkaydı. Keyifli bir soluk aldı ve kalçasını dayadığı masadan ahenkli adımlarla uzaklaştı.

Duman kokusu genzini yakacak kadar artmıştı ve ahşap evden geriye pek bir şey kalacağı da söylenemezdi. Alevlerin arasında kalan tahtaların yüksek sesli çatırtıları elflerin vahşi çığlıklarıyla kapışıyordu. Diri diri yanıyorlardı. Yanmaktan kurtulanların bazısı tüm eşyalarını arkalarında bırakıp kaçarken çok küçük bir azınlık karşı koymayı tercih etmişti. Hepsini bekleyen son aynıydı; kii'falarının kesikleri her birini ölümün ateşten koynuna atacaktı.

"Prenses, burada durmanız çok tehlikeli. Her yer alev altında ve kii'faları zapt etmek gittikçe zorlaşıyor. Sizi hedef almalarından endişe ediyorum." Sağ kolundaki sargılar hafif zırhının altından belli belirsiz görünen Gifrieth endişeli gözlerle Suvilla'yı süzdü. Düz, kızıl saçları görkemli fakat zarif lir miğferinin altına gizlenmişti. Gölge'nin dikenini alma uğruna sakatlanan omzu, Hardibak'ın eşsiz alçı tozu sayesinde hızla iyileşmiş görünüyordu.

"Siz hitabı kullanmadan da bana saygını gösterebilirsin Gif." Suvilla yumuşak bir gülüş eşliğinde siyah saçlarını omzunun üstünden geriye attı. Onun masum tavırlarını gören, ortada bir katliam olmadığına inanırdı. Suvilla keyifli olduğunu belli eden bir ses çıkartıp kollarını kenetledi; gözü yeni bir manzaraya takılmıştı. Yamalı pantolon giymiş küçük bir erkek elf son hızıyla koşarak iri bir kii'fadan kaçmaya çalışıyordu. Çocuğun peşindeki yaratık dışarı çıkardığı dilini sağa sola sallayarak anlamsız homurtular çıkardı. Kısa bir an durup gökyüzüne doğru çığlığını saldı ve hızını arttırarak tekrar koşmaya başladı. Kestane rengi saçı terden ıslanan çocuk nefes nefese kalmıştı. Belli ki büyüsü yoktu, peşindeki yaratık karşısında fiziksel bir üstünlük de sağlayamazdı. Derken ayağı çıkıntı yapan bir taşa takıldı ve dizinin üstüne şiddetli bir şekilde düştü. "Ah!" diye haykırdığında Gifrieth çocuğun yanına gitmeye yeltendi.

Suvilla elini en yakın arkadaşının göğsüne dayayıp "Dur," dedi. "Kurtulmaya değer yetenekleri yoksa eğer bırak ölsün daha iyi." Yüzündeki yumuşaklık gitmiş, çehresi karanlık bir ifadeye bürünmüştü. 

Çocuk şimdi popo üstü oturmuştu. Alnındaki damar belirginleşmiş, bir nabız gibi atıyordu. Kesik solumaları ve korkudan irice açılan gözleri eşliğinde geriye doğru sürünmeye çalıştı. Karşısındaki kii'fa da yavaşlamıştı, zekadan yoksun bakışlarını avının üzerine sabitlemişti; küçük elfi adeta bir çocuk merakıyla inceliyordu. "Sen bu değilsin Suvilla, bu kadar zalimleşmiş olamazsın." Gifrieth, Suvilla'nın kolunu sertçe yana ittirip "Hey!" diye seslendi. Kii'fa şaşkınca başını sağa sola çevirdi. Sesin nereden geldiğini anlamak için havayı aç bir telaşla kokladı.

"Buradayım koca adam." Gifrieth'in sesi adımları gibi sakindi. Elindeki hançeri yüzüğünde sakladığı tozla efsunlayıp yaratığa iyice yaklaştı. Son birkaç adımda birkaç çevik ve çapraz adım atarak hızla kii'fanın arkasına geçti; yaratık daha ne olduğunu anlamadan hançer boynundan içeri girmişti. Kii'fa yere düşerken öfkeli bir çığlık duyuldu; yaratığa ait olmayan, Suvilla'nın nefret kokan sesiydi bu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Onları oluşturmak ne kadar meşakkatli haberin var mı senin?" Suvilla siyah tül tulumuna bağlı şeffaf pelerinini arkasında dalgalandırarak hışımla Gifrieth'in karşısına geçti. "Bunu bir daha yaparsan seni görevden alırım. Dikkatli ol." Yanakları al al, mavi gözleri çakmak çakmaktı. Nefretle kısılan gözleri, korkudan iyice sinmiş çocuğu yakaladığında başını öfkeyle iki yana salladı. İnce, uzun parmakları çocuğun soluk renk giysisini yakaladı ve sert bir hamleyle minik elfi ayağa kaldırdı. "Umarım bir kii'fanın ölüşüne değer. Farin!" Baş gardiyan koşar adım ortaya çıktığında Suvilla çocuğu ona doğru itekledi. "Diğer esirlerin yanına at şunu. Kaleye gittiğimde hepsiyle bizzat ilgileneceğim." Gifrieth'e tekrar bakmadan yanan küçük kasabanın merkezine doğru ilerlemeye başladı.

"Değişmeye devam ettiğin sürece yanında kimse kalmayacak. Çevrendekiler sahte, kuru bir kalabalık olacak sadece." Gifrieth arkasından gelmeye tenezzül etmemişti, uyarı dolu cümlesini sabit durarak dillendirmeyi tercih etmişti. Suvilla bu duruma bozulsa da gözlerini kırpıştırarak omuz silkti. Gifrieth lider olmanın zorluklarını nereden bilecekti ki? Gölge'nin dikenini almadan önce de sürekli söylenmişti ama Suvilla biliyordu. Gücü elinde tutup halkını refaha erdirmek istiyorsa eğer diğer yerleşkelere bunu zor yoldan öğretmek zorundaydı.

Tahta bir salıncağa geldiğinde duraksadı; Finrol'da Yiğit'in onu salladığı salıncağa ne kadar da benziyordu. Boğazında belli belirsiz bir yumru oluşurken yutkundu; gözleri mi dolmuştu? Burnunu çekerek silkelendi, Yiğit'i düşünmenin ne yeriydi ne de zamanı. Sonra tekrar duraksadı. Saldırıya geçişini hızlandıran, Yiğit'i beklemediği bir anda karşısında görüşü olabilir miydi? Dalgın bir halde salıncağa doğru ilerledi ve kendini tahta oturağın sertliğine bıraktı. Pek değişmemiş, diye düşündü; saçları biraz uzamış, geçen üç yıl yüzüne yeni çizgiler eklemişti o kadar. Onun dışında aynıydı, tüm detaylarıyla yüreğini hoplatan o adamdı.

Ne var ki dayanamamıştı. Annesi Monus'un ölümü beyin kıvrımlarına yerleşmiş ve ilişkisinde ona hiç huzur vermemişti. Son aylarda zihninde yankılanan ve onu suçlayan sesler artmış ve en nihayetinde dayanılmaz bir hal almıştı.

Ve Suvilla kaçmıştı.

Onu Yiğit'e bağlayan, annesinin hatıralarını canlandıran ve babasını suçladığı her ne varsa, hepsinden kaçmıştı. Yandaşlarıyla birlikte...

Gidişlerinin bu kadar yıkıcı olacağını hiç tahmin etmemişti oysa. Finrol tıpkı bu küçük kasaba gibi yanmış ve pek çok değerli ruh, elf bedenlerini ebediyen terk etmişti. Son ve güçlü bir çığlık duyduğunda hüzün yansıyan bakışlarını kaldırdı. Bir anda kendini oldukça bitkin hissetmişti. Ruh eğiticiler ellerindeki efsunlu zincirlerle kii'faları toplamaya başlamıştı; yıkım bitmişti. Yanan ve külden ibaret kalan çoğu evin bulunduğu yerden zift karası dumanlar yükseliyordu. Mora çalan gökyüzü bu duman süsüyle çirkinleşmişti. Zemin kanla yıkanmış gibiydi, elflerin cesetleri, kasılmış yüzleri ile toprağa serilmişti. Gifrieth uzaktan Suvilla'yı izliyordu; bakışları soğuktu, Suvilla anlık bir ürpertiyle yargılandığını hissetti. Kollarını sıvazladı ve güvenli bir alanda bekleyen atına ilerledi.

"Rini, benim güzelim." Yelesi okşanan siyah pullu at keyifle kişnedi ve Suvilla'ya sokuldu. "Gerçekten de korkunç bir şeye mi dönüştüm?" Saçını kulak arkası yaptı. "Ama sen beni anlıyorsun değil mi? Buna mecburum."

Esirlerin sıraya dizildiği, adamlarının sabit ve saygıyla bekledikleri kafileye doğru emin adımlarla ilerledi. Beyaz Benek. Kasaba'nın adı buydu. Finrol'un tam sınırında, Tearin'e oldukça yakın bir noktada konumlanmışlardı, cazip bir başlangıç noktasıydı. Kasabanın küçüklüğü işlerine gelmişti; karşı koyacak nitelikteki elflerin sayısı bariz derecede azdı. Suvilla Gifrieth'i es geçip Farin'den raporları istedi. Elliye yakın ölü vardı; kendi kayıpları ise sadece tek bir kii'faydı. İşe yarayabilecek on kişiyi esir olarak almışlardı; geriye kalanlar ise kaçmıştı.

"Bakalım babam halkıyla ne kadar ilgili." Suvilla atına atlayıp pulları okşadı. "Bu yüzden yeni bir köye saldırmadan önce bekleyeceğiz. Babamın tepkisini oldukça merak ediyorum." Atın üstündeki zarafetiyle göz kamaştıran Suvilla köyün ilerisine dikti bakışlarını. Omzu, başı, kalçası ve topuğu bir hizadaydı; sanki ayakta duruyormuş gibi oturuyordu. Duman anlık bir rüzgarla iki yana dağıldığında gökyüzünün mora çalan rengi prensesi selamladı. Suvilla da bakışlarıyla canlı ormanı yudumladı. Tearin bir çerezdi; aç ruhunu doyurmak istiyorsa Finrol'a sahip olmalıydı.

RUH DÜĞÜMÜ (Sivri Kulak Günceleri-2)Where stories live. Discover now