ANKA KIZ (ASKIDA)

By sevval_1_nazli

332K 23.2K 17.5K

#1 Kehanet #23 Bilim Kurgu #2 Anka #13 Tarihsel Anka, Anka Kuş, Anka Ölüm ve Anka Kız bu isimler sadece tek b... More

BİLGİLENDİRME
1. Bölüm (DÜZENLENDİ)
2. Bölüm (DÜZENLENDİ)
3. Bölüm (DÜZENLENDİ)
4. Bölüm (DÜZENLENDİ)
5. Bölüm (DÜZENLENDİ)
6. Bölüm (DÜZENLENDİ)
7. Bölüm (DÜZENLENDİ)
8. Bölüm (DÜZENLENDİ)
9. Bölüm (DÜZENLENDİ)
10. Bölüm (DÜZENLENDİ)
11. Bölüm (DÜZENLENDİ)
12. Bölüm (DÜZENLENDİ)
13. Bölüm (DÜZENLENDİ)
14. Bölüm (DÜZENLENDİ)
15. Bölüm (DÜZENLENDİ)
16. Bölüm (DÜZENLENDİ)
17. Bölüm (DÜZENLENDİ)
18. Bölüm (DÜZENLENDİ)
19. Bölüm (DÜZENLENDİ)
20.Bölüm (DÜZENLENDİ)
21. BÖLÜM PART 1 (DÜZENLENDİ)
22. BÖLÜM PART 2 (DÜZENLENDİ)
23. BÖLÜM (DÜZENLENDİ)
24. Bölüm (DÜZENLENDİ)
25. Bölüm (DÜZENLENDİ)
26. Bölüm (DÜZENLENDİ)
27. Bölüm (DÜZENLENDİ)
28. Bölüm (DÜZENLENDİ)
29. Bölüm (DÜZENLENDİ)
30. Bölüm (DÜZENLENDİ)
31. Bölüm (DÜZENLENDİ)
32. Bölüm (DÜZENLENDİ)
34. BÖLÜM PART 1 (DÜZENLENDİ)
35. BÖLÜM PART 2 (DÜZENLENDİ)
36. Bölüm (DÜZENLENDİ)
37. Bölüm (DÜZENLENDİ)
38. Bölüm (DÜZENLENDİ)
39. Bölüm (DÜZENLENDİ)
40. Bölüm Sezon Finali
⛔DUYURU⛔ HERKES OKUSUN LÜTFEN⛔
Anka Kız 2

33. Bölüm (DÜZENLENDİ)

3.8K 319 517
By sevval_1_nazli

Düzeltilme tarihi; 24.11.2020
Instagram Hesabı; p.phoenix_girl
Medya: Mack Turgor (Gerçek adı Sergio Carvajal)

⚔⚔⚔

Ciara LION

Göz kapaklarım beni dinlemeyi kesinlikle reddederek açılmazken yüzümde sinirden oluşan gülümsememi takınarak kendimi tamamen karanlığa bıraktım.

Ciara sen kimsin?

Tanıdık soğuk ses bedenime ve tüm sinir hücrelerime usulca yayıldı. Ağzımı kıpırdatıp her ne kadar yüksek sesle bağırmak istesem de, sadece istemekle kaldı.

Anka Ölüm.

Kısa ve net. Ben buydum, herkesin korktuğu ama o dillere destan gücü tükenince bayılan aptal Anka Ölüm! Cidden bu nasıl oldu?! Kasta'nın dediği gibi paslandım mı? Hayır, hayır bu olamaz...

Hayır, Ciara sen kimsin?

Kasta'nın soğuk sesi tüylerim diken diken etmişti ama yine de duraksamadan tekrar cevapladım. Kim bilir neyi fark etmemi bekliyordu?

Anka Ölüm'üm.

Hayır! İyi düşün Ciara, sen kimsin!?

Bekledim. Hazır baygınken düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Güçlüydüm. Korkusuz. Ve her şeyi yapabilecek bir kızdım. Evet bunu söyleyince gülünç duruyordu belki ama öyle Dünya'da ki en güçlü varlık bir kızdı. Okulda hatta çevremde olduğuna emin olduğum bir çok erkek, kızları gücümsüyordu belki de ama hayır. Biz güçlüyüz. Biz sandıklarından daha fazlasıyız.

Ben sandıklarından daha fazlasıyım.

Ben yıllara meydan okuyan Anka Kuşun varisiyim. Mavi ateşle kutsanmış ve doğmaması gereken herkesin korktuğu varisim!

İşte sonunda söylemiştim. İçimde biriken tüm o nefretle birlikte söylemiştim. Ben güçlüydüm fakat gidecekte çok yolum vardı. Korkusuzdum ama aynı zamanda diğerleri için ölümüne korkan bir korkaktım. Varistim. Mavi ateşin kontrol edemeyen varistim. Babam lanet olasıca mitolojik bir yaratık ve annemse beni öldürmek için koca bir konseyi ayağa kaldırmış boktan bir cadıydı.

Düşündüğüm onca şeye rağmen Kasta derin bir nefes eşliğinde fısıldadı.

Sen mührü tamamlayacak kişisin Ciara, annen Elanor'un mührünü tamamen yok edebilecek kişide sensin...

Yoğun fakat kısık sesi ilmek ilmek tüm beynime işledi. Mühür. Annem olacak kadın Elanor. Ve tekrar mühür.

Şu sürekli bahsettiğin sıçtığımın mührü tam olarak ne ve ne işe yarıyor Kasta?!

Her zaman olduğu gibi Kasta'nın bana bir cevap vereceğini düşünmemiştim, yine bu sorununda cevabını benim bulmamı isteyecekti. Ve ben bulamayıp ona sinirlenecektim. Sürekli dönüp durduğumuz o döngüde kalacaktık. İlk kez bu kadar umutsuzluğa düştüğümü hissediyorum, yoğun ve de içimi kurutan bir umutsuzluktu. Bedenimle beraber zihnimde yavaş yavaş karanlığa gömülürken Kasta hiç beklemediğim bir şey yaptı. Benden daha sönük ancak fazlasıyla parlayan mavi gözleri, adeta zihnimi aydınlattı.

Mühür uzun zaman önce bizzat annen tarafından yapıldı. Sen doğduktan sonra epey güçten düşmüştü ve bunu kabullenmek istemiyordu. Annen Elanor sen ve kardeşine hamileyken sonsuzluk gibi süren bir uykuda yatıyordu.

Ben ve kardeşim mi? Bir kardeşim mi vardı? O da mı benim gibiydi...

Karanlık daha ne kadar koyu bir hal alabilirdi emin değilim ama şu an zifir diyebileceğim bir yerdeydim, boşlukta. Tamamen bayılmamamı sadece Kasta'nın pasparlak gözleri sağlıyordu fakat bu gerçekleri öğrenmektense bayılsam daha mı iyi olurdu acaba?

Ciara senin asıl gücün kutsanmış mavi alevler, alevlerin istediğin kişi diriltmeni aynı zamanda da istediğin kişiyi öldürmeni sağlıyor. O komutlara uyan bir köpek gibi ve onun sahibi, sensin. Ona ilk emrini de sen daha bebekken verdin. Üzgünüm Ciara bunu daha önceden söylemeliydim belki de ama kardeşinin ölümünün sıradan bir doğumda yaşanan hata olduğunu sanmıştım...

Onu ben mi öldürdüm. Ben?

İşte şimdi içimde ki biriken öfkenin nedenini anlayabiliyordum. Öfkemde, nefretimde ve hatta umutsuzluğum bile kendimeydi. Ben belki hatırlamıyordum ancak alevlerim yaptıkları şeyin farkındaydılar, bu yüzden demek ki onları her kullandığımda karamsarlığa kapılıyordum...

Kapalı gözlerim titredi. Işık hüzmeleri benden izin almadan gözlerime erişmeye çalışıyorlardı. Kalbim acıyordu hem de hiç olmadığı kadar... Karanlık gitgide yok oluyor. Hayatım ise daha çok karanlığa gömülüyordu. Bedenim uyanmak için yalvararak titredi, hala kucağında olduğumu düşündüğüm Mack titrememle duraksadı. Bağırış çağırışlar kulaklarımda doldu.

İçimde beni bekleyen ve onu kaybettiğimi düşündüğüm güç benimle beraber gözlerini açtı. İlk gördüğüm şey Mack ve Mack'in bana hayranlıkla bakan kahverengi gözleri oldu. Ter içinde kalmış yüzü ve koştuğunu belli eden hızlı nefes alışverişini bir süre dinledim. Umutla bakan gözlerine son kez baktım ve ardından duyduğum gürleme sesiyle bizden sadece iki üç metre uzaklıkta, göğsünü yumruklayan yaratığa döndüm.

Simsiyahtı, o kadar siyahtı ki gözlerini yeri bile belli olmuyordu sadece bembeyaz sivri uzun dişlerini seçebiliyordum. Siyah tüylerle kaplı ve yaklaşık iki metre uzunluğunda ki canavar tekrar kükredi. İki ayağının üstünde durmuş etrafını çevreleyen ekibimize hırlayarak süzüyordu. Gözlerimi canavardan çekmeden Mack'in omzundan destek alarak ayaklarımı sertçe yere bastım, yerin yapışkan yapısı ayakkabılarımı sardığında derin bir nefes aldım. Ciğerlerim çektiğim tüm oksijeni benimserken tam göğsümün altında birikmiş onu kullanmamı bekleyen gücü hissettim. Masmavi alevlerim beni bekliyordu.

Ayağa kalktığımı gören ikizler melez tırnaklarını çıkarmış tam canavara saldırmak üzereyken durup bana dönmüştüler. Yüzlerinde oluşan şaşkınlığa bakılırsa şu an gözlerim hiç olmadığı kadar çok parlıyordu. Bu iyi bir şeydi. Güce ihtiyacım vardı. Emmy birkaç adım uzağımda elinde sımsıkı tuttuğu sopayla bana dönüp "K-kiara sen iyi misin?" dedi şüpheyle, ona bir cevap vermektense gülümsemeyi tercih ettim.

Evet sadece gülümsedim. Soğuk ve içtenlikten uzak bir gülümseme olduğunu farkındaydım ama umursamadım. Bacaklarıma komut vererek çamurlu yolda ses çıkartarak ilerledim. Canavar oluşan sessizlikten hoşnutsuz bir hırıltıyla etrafında tek ses çıkartan kişiye, yani bana, oldukça zor seçilen gözlerini dikti. Tüm bedeniyle bana dönen canavar pençelerini ileriye sinirle savurdu, bedeniyle orantısız şekilde uzun olan kolları ve tırnakları yüzüme gelemeden başımı çevik bir hareketle aşağıya eğdim. Sandığımdan daha hızlı hareket etmiştim.

Öyle ki canavarın pençesini savururken havada ağır çekimde izliyormuşum gibiydi, ondan hızlıydım. Canavar daha ne olduğunu çözemeden gözlerim çoktan hırsla kısılmıştı. Tek bir hamle yaptım. Tek bir hareket. Yoğunlaşarak gücümü işaret parmağıma yolladım ve sadece dokundum. Uzun siyah tüylerden neredeyse gözükmeyen işaret parmağım bir deriye değene kadar bekledim. Yumuşak ve oldukça sıcak olan canavarın derisine değer değmez aramızda yalnız benim görebileceğim bir patlama gerçekleşti. Yoğun fakat iyi hissettiren bir patlamaydı.

Mavi alevlerim tüm bedenime hayır hatta tüm hücrelerimi asıl şimdi benimsemişti. Gücüm benim benimsemişti.

"Hassiktir."

"Sanırım bayılacağım..."

Dokunduğum an küllere dönüşerek yok olan canavar yanmamıştı bile bir anda yok olmuştu.  Arkamdan şaşkın bakışları ve şoktan ne dediğini bilmeyen arkadaşlarımı duyabiliyordum ancak konuşmak yerine dümdüz ilerlemeyi tercih ettim. Durup onlarla konuşursam ağlayacak gibi hissediyordum ve ağlarsam da içimde tuttuğum ve ne zamana kadar böyle olacağını bilmediğim gücüm yok olabilirdi. Belki de olmazdı? Ama bunu şansa bırakamazdım.

Bir adım attım. Canavarın küllerinin olduğu yere doğru cesurca bir adım. Sanki alevlerim bu anı bekliyorlarmış gibi aniden canlandılar, içim içime sığmamaya başladı. Alevlerim isteğim dışında bana tol göstermek için parmak uçlarımdan bir yılan gibi ince şeritler halinde yere döküldüler. İnce ve gittikçe uzayan şeritler bulunduğumuz yerden başka bir yönü gösteriyordu.

Arkamda toplaşmış olan ekip oldukça sessizleşmiş sadece hayran hayran bakan gözlerle, ellerimden kopup giden mavi alevlerime bakıyorlardı. Ben bile bir süre akışkan bir sıvıymış gibi ilerleyen alevlerime dalıp gittim. Geçen beş saniyenin ardından hemen toparlanarak ilk adımımı attım, benim adımımla birlikte uzaktan bir başka ekibin sesi kulaklarıma doldu. Olabildiğince ses çıkarmamaya gayret gösteren Kurtlar okulu yine de benim keskin kulaklarıma yakalanmışlardı.

"Kurtlar okulunu duyabiliyorum. Yakın değiller ancak bizden daha önde olduklarını söyleyebilirim, hızlı hareket etmeliyiz." Keskin ve yine aksanlı çıkan sesim ortamdaki gergin havayı daha da gerdiğini hissettim ancak arkamdakiler sadece kafalarını sallamakla yetinmişlerdi. Onlarda bir sıkıntı olmayacağına inanarak ilerlemeye, alevlerimin gösterdiği yolu izlemeye, devam ettim.

Nasıl oluyordu da benim bilmediğim yolu alevlerim biliyordu pek emin değilim ama anladığıma göre mavi alevlerimin de bir çeşit hafızası vardı. Gerçi bu iyi miydi yoksa kötü müydü emin değilim?

"Kurtlar okulu bizden nasıl hızlı ilerlemiş olabilirler ki?" En arkadan temkinli bir şekilde gelen Oll'ün sesini duyabiliyordum. Melez dişlerini ve tırnaklarını çıkarmış gözleriyle etrafı tarıyordu. James'te onun gibi ciddi, artık ne kadar ciddi olabiliyorsa,  bir surat ifadesiyle uzun tırnaklarını çıkarmış hemen arka çaprazımda ilerliyordu. "Onları gittiği yol bizimkinden daha mı düzgündü acaba?" dedi James ve bu James'in şu ana kadar ağzından çıkan en mantıklı sayılabilecek cümleydi. Fakat bence düşüncesi yanlıştı.

Kral Dike ne kadar çatlak ve tuhaf olursa olsun halkının gözü önünde bizi kayırmazdı. Büyük ihtimalle gittiğimiz yolun tam ters tarafında başka bir kulübe daha vardı ve orada da erzak falan artık ne koydularsa o vardır. İki farklı kulübe. Birinde erzak varken diğerinde kocaman bir canavar saklıydı.

İşte tam da Kral Dike'ın yapabileceği bir şey...

Hemen arkamdan ilerleyen Jesica ayaklarını yere sert sert vurarak "Belki de sadece bizim yaptığımız gibi aptalca bir yoldan gitmemeyi tercih etmişlerdir ve şu lanet canavarı harekete geçirmemişlerdir?!" dedi sinirle ve onu görmesem de burnunu kıvırarak dudaklarını bir çocuk gibi aşağı çoktan sarkıttığına emindim. James ona cevap vermek yerine omuz silkip tamamen başka bir yöne doğru kafasını somurtarak çevirdi.

Şu an ikisinin de ne kadar çok birbirine benzediğine resmen şahit oluyordum. James, Jesica'nın kendi ikizinden bile daha çok ona benziyordu, tabi görünüş olarak değil, tamamen karakter olarak.

Başımı sırıtarak iki yana sallayıp tekrar konsantre olmaya çalıştım. Alevlerim hiç durmaksızın ağaçlık bir yolda bizi ilerletiyordu. Nereye gittiğimizi tam bilmiyordum ama az önce ki çamurlu araziden çıkmış daha yeşillikli ve ağaçlık bir yerdeydik. Yol tabi ki de yoktu, olabildiğince ağaç kökü ve börtü böcek mevcuttu.

Sessizlik içerisinde yürüdüğümüz yolda bizim ayak seslerimiz ve sadece benim duyduğum Kurtlar takımının ayak sesleri yankılanıyordu. Bir de sopa benzeri şeylerin toprakta sürtündüğünü işitiyordum ama bu ses bizden değil Kurtlar takımının olduğu yerden geliyordu.

Tıpkı düşündüğüm gibi bizim tam tersimizde kalan erzaklı kulübeyi sanırım onlar bulmuştu? Ama tamda düşündüğüm erzaklar yoktu galiba, duyduğum sesler resmen silah sesleriydi...

Kral Dike cidden bir oda dolusu silahı böyle bir yarışmaya koymuş olabilir miydi?

Ah kimi kandırıyorum! O lanet adamdan her şey beklenir!..

Stephanie JOHNSON

Her cadının, büyücünün, omuzlarında doğarken büyük bir yük bindirilirdi. Özellikle benim yaşımda ve benden 10 yaş daha büyük diğer cadılar için bu geçerliydi. Bizlerden doğar doğmaz bir güç gösterisi yapmamızı isterlerdi ailelerimiz ve evet ciddiyim, doğar doğmaz...

Bizi güçlü gösterecek onları ise diğer ailelerden daha üstün kılacak bir gücümüz olsun isterler. Benim annem benden bunu hiç istemedi aslında zaten isteyemezdi de, sonuçta beni doğar doğmaz büyükanneme teslim etmişti. Ara sıra beni ziyarete gelse de annemin yüzünü hatırlamakta hep zorlanırdım, babam ise-

Onun kim ve nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yok!

Ne annemi ne de babamı aramıştım belki arasam bulabilirdim fakat çok kindar biri olduğumu itiraf etmem gerek, beni bırakan kişileri aramayı gururuma yediremezdim. Zaten büyükannem bana yeterince iyi bakmıştı! Gözükmese de iyi bir öğretmen ve yeri geldiğinde iyi bir anne, kardeş ve baba bile olabiliyordu. Diğer büyükler gibi hiçbir zaman üstüme çok gelmemişti. Gücümü kendim keşfetmemi, onun kendimin geliştirmesini söylerdi sürekli ve bende öyle yaptım.

Diğer yaşıtlarım gibi gücümü yerli yersiz gösterip ne popüler olmayı amaçladım ne de başka bir şeyi, sadece hayatımı yaşadım. Bir plan yapmadan sadece kendi isteklerim doğrultusunda yaşadım...

Ta ki Ciara ile karşılaşana dek! Onunla yaptığımız konuşma fazlasıyla sıradan ve önemsizdi, alt tarafı sınıfta büyükannemin vermemi istediği balo kartını ona vermiştim. Daha sonrası ise baya saçmaydı, nasıl arkadaş olduk nasıl bir araya geldik cidden çözememiştim ama bir şekilde yakındık?

Bana güveniyor muydu bilmiyorum ancak ben ona güveniyorum. Sadece bende değil onun etrafında bir sürü arkadaşı var ve onlar gerçek dostlarıydı, onlarda Ciara'ya eminim ki ölümüne güveniyorlardı. Peki onlar arasında beni ayıran o lanet şey neydi?..

O kadar kişi arasında neden beni seçtiğini sorabilir miyim sayın Anka Kuşu?

Dizlerimin bağı çözüleli pek olmamıştı ve ben hala sonuna kadar açtığım şaşkın gözlerimle çimlere deli gibi bakmayı sürdürüyordum. Yanımdan geçen tek tük insanların fısıldaşmaları ne kadar kulağıma çalınsa da bir türlü kendimi toparlayıp ayağa kalkmayı başaramıyordum.

Pek bir neden yok aslında, Ciara'nın sürekli takıldı sadece iki cadı var ve onlardan biri şu an yarışmada diğeri ise sensin.

Tamam düşündüğüm kadar da önemli bir kişilik değilmişim...

Peki benden tam olarak ne istiyorsun?

Zihnimde yankılanan kendi sesim oldukça gür ve korkusuz çıktığından gayet mutluydum ama yine de bacaklarımın hala tutmaması iyi bir şey değildi. Korkudandır herhalde dimi? Bir anda felç inmiş olamaz?!

Çok bir şey değil cadı merak etme sadece benimle bir süre bir yeri ziyaret edeceksin.

NE, NEREYE, NİYE Kİ?!

Bedenim felçli olmadığımın göstergesi olarak zangır zangır titremeye başlamıştı ve ben buna bile sevinemiyordum. Koşmak istedim, kaçmak ama kafamın içinde tıslayarak konuşan mitolojik bir kuştan nasıl kaçabilirdim ki?! Ben cevabı söyleyeyim kaçamazdım.

Bedenim bana itaat etmeyerek iyice hissizleşirken nefes alışverişimde yavaşlamaya başlamıştı, ellerimi zorlanarak boğazıma götürüp öksürmeye çalıştım. Faydasızdı, nefes alamıyordum ve bunu söyleyecek gücüm bile kalmamıştı.

B-bana ne yapıyorsun?..

Sadece kısa süreliğine öleceksin cadı, merak etme kaderinde yazılı daha yaşayacak çok uzun bir ömrün var.

Merak etme mi? Ciara'nın kime çektiğini şimdi anladım, resmen hık demiş burnundan fışkırmış! Ailecek vurdum duymaz bunlar! Acınacak halime gülerek kendimi yere attım. Herkes yarışmaya odaklandığından fark edilmediğimi biliyordum, zaten ses çıkarsam bile bu gürültüden duyamayacaklardı beni o yüzden en iyisi iki saniye öleyim ben...

Acaba öldüğümü biri fark eder miydi?

Ciara o süper kulaklarıyla acaba bağırsam duyar mıydı?

Belki evet ama peki bunu ben istiyor muydum? Açıkçası Anka Kuşu'nun beni nereye götüreceğini çok merak ediyorum ve sırf bu yüzden ses çıkarmamaya karar verdim.

Cesursun cadı hatta büyükannenden bile daha cesursun.

Sessizlik. Tüm duyularım bir anda kaybolmuş gibi üstüme çöken sessizlikte sadece Anka Kuşun o tıslamaya benzer kalın sesini duyuyordum. Benimle konuşuyordu ama ne dediğini anlayamıyordum. En son büyükannemden cesur olduğumu söyledi, bundan ne anlam çıkarmalıydım? Beynime yeterince oksijen gitmediğinde iyice aptallaştım sanırım...

Merak etme cadı senin için çok güzel bir yolculuk olacak...

⚔⚔⚔

Ciara LION

Hafif bir rüzgar saçlarımı nazikçe okşuyordu. Taze çimenleri kokusunu burnuma getiren rüzgar çok ılıktı. Normal bir zaman diliminde olsak belki de yatıp uzanacağım ve de kafamı dinleyebileceğim bir hava vardı. Gerçi etrafımda bu kadar birbirine yakın neredeyse dip dibe girmiş bir ekiple bu hayallere dalmamda aşırı komikti.

Yanımda duran Amy yüzümde oluşan gülümsemeye cins cins bakıp omzuyla hafifçe beni dürtüp, "Niye öyle hayran hayran bakıyorsun? Hoşuna giden bir şey mi gördün yoksa?" diyerek kısık sesle kendi dediği şeye kıkırdadı, onun kıkırtısına ben de katılıp başımı iki yana hafifçe salladım. "Hayır aklımdan şu an keşke piknik yapsak hava çok güzel diye düşünüyordum." dedim yalan sayılmazdı sonuçta ana düşünce aynıydı ama nedense Amy bu dediğime daha fazla gülmeye başladı, o kadar komik gülüyordu dengesini sağlayamayıp çömeldiği yerden toprağa popo üstü aniden düştü. Bulunduğumuz ortamdan sinirleri bozulmuş olacak ki normalde olsa bu kadar gülmeyen kız bıraksak yerleri yumruklarcasına kahkaha atacaktı onun bu haline bende dayanmayıp elimi ağzımla kapatarak gülmeye başladım. Bir yandan da onun gibi düşmemek içinde yaslandığım geniş ağacın gövdesine tutunuyordum.

James kulağımın dibinden homurtu dolu bir sesle "Ulan şimdi bunları ben yapsam çoktan kafamı kopartmıştınız!" diye isyan eden bir ergen gibi atılarak kafasını benim ve Amy'nin arasına sokup yüzümüze doğru sıcak nefesini üfledi. Sanki nefesi nane gibi kokuyordu? Göz sulandırıcı bir naneydi. "Sen hiç konuşma James şu an zaten bizi görmüyorlar." dedi Amy'nin arkasında yere bağdaş kurmuş oturan Black oldukça rahat gözüküyordu ancak birbirine doladığı kol kaslarının yeterince kasıldığını söyleyebilirim. Gözlerim onun yeşil hoş gözleriyle buluştuğunda aramızda saniyelik bir bakışma olmuştu ama bunu önemsemeyip kafasını tekrar üç dakika boyunca izlediğimiz kurtlar ekibine çevirdi.

Evet onları bulmuştuk. Yaklaşık yirmi dakikalık sık ağaçların bulunduğu ormandan geçip taşlık engebeli bir yola çıkana kadar Jesica ve Serina'nın sızlanmalarını dinleyerek yürümüştük. En sonunda da bize yol gösteren alevlerim geldikleri gibi parmaklarımdan geri çekilerek yok olmuşlardı, onların yok olmasıyla beraber de bir daire oluşturmuş ve yere oturan kurtlar ekibiyle karşılaştık! Bana göre onları bulmamız fazlasıyla kolay olmuştu ve doğrusu onlara bu kadar yaklaşmamıza rağmen bizi fark etmemişlerdi. Yine de işimizi şansa bırakmamak için Serina'dan bir koruma kalkanı yapmasını istemiştim.

İki dakikadır ise bulduğumuz rahat bir yere oturmuş ne konuştuklarını duymadığım kurtlar ekibini izliyorduk. Bildiğim kadarıyla ekiplerinde bir cadı yoktu ancak onları hiçbir şekilde duyamıyorduk. Ben bile... Gücümü daha yeni mükemmel şekilde kullanmaya başlamıştım oysa, şimdi onları duyamamak açıkçası biraz koymuştu.

"Daha ne kadar burada duracağız bayrağı aramamız gerekmiyor muydu?" dedi Chris, sesi baya arkadan geliyordu. Acaba nasıl oldu da benden beş santim uzaklaşmayı akıl edebildi? Her neyse yarışma boyunca zaten çok yakınımda duruyordu şu an aramızda ki mesafe gayet iyiydi. Hemen arkamda duran Mack beni daldığım düşüncelerden dürterek çıkartıp "Chris haklı Ciara, biz neden onları izliyoruz?" diye kulağıma doğru fısıldadı, büyük ihtimalle şu an herkes Chris gibi düşünüyordu ve bir yerde de haklılardı. Yarışmayı kazanmak için illa dövüşmemiz şart değil Kurtlar okulu hazır böyle çember açmış meditasyon yapar gibi dururken çok rahat önlerine geçip bayrağı alarak bu yarışmayı kazanabilirdik.

Ama bir tuhaflık var. Onları duyamıyorduk ve zamana karşı yarıştığımız bu yarışmada tüm kurtların hepsi ekip kaynaşması yapıyor gibi bir arada dinlenmek için oturmuş, amatör bir ekipte değillerdi. "Sizce de çok tuhaf değil mi?" dedim tek kaşımı kaldırarak kurtlara bakarken, etrafımızda Serina'nın oluşturduğu koruma büyüsü varken Kurtlar bizi ne duyabilir ne de görebilirdi ancak bu büyü yokken de bizi görüp duyabildiklerini sanmıyorum. Black ne demek istediğimi anlamış gibi bana bakmadan başını salladı. "Bir tuhaflık var. Hepsinin yanında silahlar var ve bizde olmayan çantalardan taşıyorlar. Bir şeye hazırlanıyor gibi değiller mi?" Black kaşlarını çatarak bana ve diğerlerine bakıp kendi kendine sessizce tekrarladı. "Bir şeye hazırlanıyorlar?.."

Kevin kızıla çalan kahverengi saçlarını geriye düzgünce ittirip elinde ki sopayı bir kenara fırlatarak, "Neye hazırlanıyorlar ki?" dedi yüzünde bariz bir şaşkınlık ve merak vardı. Ortam tekrar sessizleştiğinde Emmy ayağa kalkıp bir adım öne doğru ilerledi, bunu yaparken de kurtlara daha dikkatli bakabilmek için gözlerinin hafifçe kısmıştı. "Şu renkli saçları olan kızın çantasına dikkatlice baksanıza sanki içinde bir sopa varmış gibi duruyor. Çantaya sığmadığından çapraz konulmuş ama çantayı yine de germiş?"

İşaret ettiği kıza doğru hepimiz aynı anda döndük. James ve Mack'te Emmy gibi ayaklanmışlardı, iki saniyenin ardından Mack nefesini vererek tekrar arkama geçip başını iki yana sallayarak "Evet sanki öyle bir şey varda bu ne anlama geliyor ki?" diyerek ağaca yaslı duran Emmy'e yandan bir bakış fırlattı. Emmy ise bir türlü toka ile tutturamadığı saçlarını sinirle kulağının arkasına kıstırıp eliyle bir şeyi anlatmak istercesine havada değişik hareketler yapıp gözlerini yumdu. "Hani vardı ya yarışmaya başlamadan önce bize bayrağı göstermişlerdi! Çok uzun bir şey değildi kolay taşınabilir gibi gözüküyordu hani!"

Emmy anlamamız için tüm gayreti ile ellerini kullanarak havada bir şeyler çizerken arkada oturmaktan baya sıkılmış olmalı ki Chris minik adımlarla yanıma doğru gelip, hiç çaktırmada, Amy ile aramda ki ufacık boşluğa koca cüssesini sığdırıp "Ne yani kızın çantasında bayrak olduğunu mu söylüyorsun sen şimdi? O zaman çoktan yarışmayı kazandılarsa neden orada öylece dursunlar ki?" dedi araya kaynadığını belli etmemek için ve gerçekten de belli etmemişti çünkü gayet mantıklı bir soruydu, herkes bir anda soruya odaklanmıştı. Emmy cevap olarak omuz silkip tekrar içinde bayrak olduğuna inandığı çantaya baktı. "Niye bilmiyorum ama çantada silah olduğunu sanmıyorum, hepsinin elinde zaten var. Aklıma sadece onun bayrak olabileceği geldi."

Haklı olabilirdi. Çantalarına yedek silah almak anlamsız olurdu çünkü aniden savaşmaya başlarsak yedek silahı çıkartma gibi bir durum biraz zordu, bu sadece kitaplarda olurdu ama imkansızda değildi. Herkesin düşünmesi için bir süre bekledim. Bu iş fazla uzamaya başlamıştı, uzadıkça daha sıkıcı ve katlanılmaz bir hal alıyordu.

Bir yarışma için gerçekten bu kadar güç kullanmama gerek var mıydı?

Amy, Black ve Kevin dışında tüm arkadaşlarım Anka Ölüm olduğumdan haberdar ve şu an tek bir hareketimle kurtları rahatlıkla etkisiz hale getirebilirdim. Gerçi böylede yarışmanın hiçbir eğlencesi kalmazdı...

Kendi kendime göz devirip oturduğum yerden ağır hareketlerle kalktım ve gelişi güzel altıma giydiğim pantolonu silkeleyerek "O zaman hadi saldıralım?" dedim gayet rahat bir tavırla ve bu tavrım tabi ki hepsinin kafasını bir anda bana çevirmesini sağlamıştı. Sanırım savaşmaktan çekindiğimi falan düşünüyorlardı ancak bilmiyorlardı ki ben sandıklarından da çok fazla savaş görüp geçirmiştim. Onlara hayatımın sadece bir kısmını anlatmıştım ve o anlattığım kısımda hayatımın en durağan zamanları sayılırdı!

"Aslında düşününce konu Kurtlar okulu olunca Emmy'nin dediği pekte imkansız gelmiyor." dedi Oll düşünceli bir tavırla ve elinde tuttuğu sopa yardımıyla ayağa kalkarken yavaşça yanıma doğru yaklaşıp "Sende öyle düşünüyorsun değil mi? Kurtlar okulunun amacı hiçbir zaman yarışmayı kazanmak değildi. Onlar hep bizimle dövüşmek istiyordu." diyerek Oll kendinden emin bir şekilde ela rengi gözlerini bana dikti. Ela rengi gözleri ağaçların aralarında sızan güneş ışıklarıyla birleşip değişik bir renk almıştı ayrıca oldukça sarı olan uzun saçları da güneş ışığı sayesinde adeta parlıyordu. Ayrıca belirtmekte isterim ki çocuk zekiydi.

Gerçekten zekiydi. Hatta geriye şöyle bir dönersem benim Anka Ölüm olabileceğimi de ilk o ortaya atmıştı galiba?

"Haklısın Oll bende aynen senin gibi düşünüyorum!" dedim beyaz dişlerimi tamamen göstererek ve ona katılmama şaşırmış olacak ki yüz ifadesi aniden değişmişti. Oll gözlemlediğim kadarıyla çok sakin ve gerekmedikçe öne atılmayan bir melezdi, acaba nasıl oldu da Chris ve James gibi aptal bir gruba düştü? "O zaman ben şu kalkanı indiriyorum artık!" dedi Serina, uzun bir süredir bizi görmesinler diye yaptığı kalkanı tutuyordu ki bu gözüktüğünden daha zor bir işti. Neyse ki ona verdiğim büyülere çalışmıştı ki biraz olsun dayanıklılığı artmıştı.

Serina'ya bakıp sırıtarak başımı onaylarcasına salladım, etrafımızı saran ince tabaka kızıl cadının işaretiyle yavaşça yok olurken bu sefer James gözlerini büyültüp "Bir saniye öylece saldıracak mıyız? Öylece? Bunu ben desem kafamı uçururdunuz!" diyerek tam hareketlenecekti ki Oll'dan önce Jesica harekete geçti ve James'in ensesine doğru bir tane fiske attı. "Saçma saçma konuşma tabi ki bunu sen söylesen kafanı uçururduk!"

Bu dediğine hepimiz gülerken Serina yorgun bir şekilde nefes alarak etrafımızdaki kalkanı tamamen indirmişti. Kalkanın inmesiyle aynı anda tüm kurtlar ekibi bizim olduğumuz tarafa dönüp hala gülen yüzlerimize afallayarak baktılar. Bizim burada olmamıza değil de daha çok gülmemize şaşırmış gibi bir ifadeleri vardı. Büyük ihtimalle tam düşündüğüm gibi zaten burada olduğumuzu biliyorlardı ve bizim sadece ortaya çıkmamızı bekliyorlardı...

Gerçekten savaşmayı bu kadar çok mu istiyorlardı?

Yüzümde ki gülümseme solarken başımı yana yatırarak kurtlara hızlıca göz gezdirdim. Emmy'nin gösterdiği çantasında bayrak taşıdığını düşündüğümüz renkli saçlı kız fazla siyah olan gözlerini tam bana dikmiş pişmiş kelle misali sırıtıyordu, diğerleri de gözlerine birer hedef belirlemiş olacak ki aynı anda ayağa çevik bir hareketle kalktılar. Toplam on iki kişilerdi ve gördüğüm kadarıyla da birkaçında ağır yara izleri vardı, çoğu iyileşmeye dönük olduğundan savaşırken onlara sorun çıkaracağını sanmıyorum ama itiraf etmeliyim ki ellerinde bulunan kılıçlar ve mızraklar sıradan değildi. Winta Büyücülerinin özel olarak tasarladığı büyülü silahlardı ve merak ediyorum da Kral Dike'ın bu silahları onlara vererek aklından ne geçiyordu acaba?!

Hayır yani ben ölümsüzümde bunu test etmek için doğru bir zaman mıydı?!

Erica arkamdan yaklaşarak omzunun benim omzuma yaslayarak "Eee şimdi ne yapacağız?" deyip yumruk yaptığı sağ elini havaya kaldırarak hızlıca açtı ve tırnakları uzun birer pençeye dönüşmüştü. Melez gücünü eskisinden daha iyi kullandığını bana göstermek için yandan bir bakışla göz kırptı. Bu haline kıkırdayıp tekrar bakışlarımı ellerinde silahları döndürerek üzerimize gelen kurtlara baktım. En önde Clark omzuna attığı kılıcıyla siyah gözlerini bana çevirip beyaz dişlerini göstererek "Yine karşılaştık Ciara." dedi kendinden oldukça emin bir şekilde ki en son bu tavrını takındığında kaburgalarını kırmış ve onu hareket edemez bir şekle çevirmiştim.

Bunu çok çabuk unutmuş olamaz değil mi?

"Evet Clark ve bu sefer ayakta durabiliyorsun, bu çok şaşırtıcı!" dediğim şeyle Clark'ın dudakları düz bir çizgi halini aldı ve bakışları tamamen sarıyla kırmızı arası bir renge döndü. Melez formuna girmeyi planladığı çok açıktı ama gerçekten bu iyi bir seçenek miydi... Onun aksine gülümsemem daha çok büyüdüğünde tüm kurtlar birbirine saniyelik bir bakış attılar.

"Hazır mısınız millet?" dedim çok sakin bir sesle ve ellerimi yana doğru hafifçe açtım. Sağ yanımda duran Erica ve sol yanımda duran Mack aynı anda "Her zaman hazırız." dediler, onların arkasından Jesica, James ve Oll ormanı inletircesine kükreyerek kurt ekibini fazlasıyla şaşırtacak derece de hızlı kurt adama dönüşüp dört patilerinin üstüne düştüler. Evet bir hafta boyunca onlara Abros'un eskiden kullandığı çok sıkı dönüşme programını yaptırmıştım ve şu an bunu onlara yaptırdığım için kendimi içimden alkışlıyorum!

Yüzümde ki sırıtmayla beraber kurtlara göz kırpıp "Sanırım bayrağı aldığınız gibi ormanda çıkmanız gerekiyordu. Cidden bize karşı bir şansınız olduğunu mu sanıyorsunuz?" normalde asla rakibimi küçük görmeyen benim ağzımdan bu lafları duymak kurtlarda dahil yanımda duran arkadaşlarımı da şok ettiğinin farkındaydım ama bunu önemsemeyip omuz silktim ve iki adım öne doğru adımladım. Arkamdan Chris, Emmy ve diğerleri ellerinde ki tahta sopalarla hiza aldılar. Serina ise hepimizin arkasında durmuş elinde ona öğrettiğim farklı bir illüzyon büyüsü ile işaretimi bekliyordu.

Hepsi tamamen savaşmak için hazırdı. Bir hafta boyunca onları hazırlamıştım, güçlerini daha iyi kullanabilmeleri için eğitmiştim. Ve evet kurtların böyle bir şeyi yapacağını da biliyordum. Bizden önce bayrağı bulacaklarına neredeyse emindim sonuçta Oll'ün de dediği gibi onların amacı yarışmayı kazanmak değil, onların amacı bizimle savaşabilmekti. "Fazla erken konuşuyorsun büyücü kız bence bizi yeneceğine o kadar emin olma!" Bunu diyen daha önce hiç görmediğim bir melezdi, kırmızı koyu gözleri ve sıfıra vurduğu kırmızı saçlarıyla hemen Clark'ın çaprazında yer alıyordu. İsmi, sunucu tarafından söylenmişti gerçi ama isim hafızam o kadar da iyi değildi anlaşılan...

"Sakin ol Daniel bizi akıllarınca oyuna getirmeye çalışıyorlar." demek ismi Daniel'miş, görünüşüne pekte yakışan bir isim değildi doğrusu ben daha farklı bir şey beklemiştim. "Oyuna mı getirmeye çalışıyoruz, gerçekten mi abi?" dedi Chris bu sefer gözlerini kısarak,  normalde biz Kurt Okulundayken abisi ile pek diyaloga girdiğini görmemiştim ama şu an sırtını dikleştirmiş elinde ki sopayı yere bastırmış oldukça rahat bir şekilde Clark'ın karşısında dikiliyordu.

Chris'in zaten güçlü olduğunu biliyorum hatta iki kardeşle de dövüşmüş biri olduğumu düşünürsek aralarında en güçlüsünün Chris olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim ancak söz konusu ikisi olduğunda nedense Chris dövüşürken bir adım geri çekiliyormuş gibi hissediyorum. Belki de sadece kuruntu yapıyordum. "Sizce de çok fazla konuşmadık mı artık dövüşebilir miyiz?" dedi renkli saçlı kız ve hiç kimseyi beklemeden sırt çantasını hırsla çıkartıp yere fırlattı. Siyah gözlerini çoktan bana kilitlemiş hırıltılı sesler çıkartarak üzerime doğru hızla atıldı. Daha o melez dişlerini çıkartamadan elimi havada gelişi güzel savurdum. Dışardan aynı bir sineğe kovalarmışım gibi gözükmüş olabilirdi ki kısmen bu doğruydu da...

Elimi savurduğum an renkli saçlı kızın hırıltıları boğazında takılı kalmış ve en yakın ağaca doğru savrulmuştu. Tamam çarpmıştı. "Hala sizi oyuna getirmeye çalıştığımızı mı düşünüyorsunuz?.." aksanlı sesim renkli saçlı kızın acılı iniltileriyle karışırken mavi gözlerim parlamaya başladı. Ben göremesem de karşımda bana dimdik bana Karl'ın gözlerinden yansımamı seçebiliyordum. Dudağımın kenarı itinayla kalkarken sol elimin dört parmağını açıp kapatarak Karl'a doğru gel işareti yaptım. O da bunu bekliyor olacak ki kurt dişlerini ve pençelerini çıkarttı ve üzerime doğru son sürat koşmaya başladı.

Saniyeler içinde uzun tırnaklarını boğazıma geçirdiğinde istifimi hiç bozmadan yanımda işaretimi bekleyen arkadaşlarıma göz devirerek dil çıkarttım ve evet, işaretimiz buydu! Kimin fikri diye sormayın tahmin etmesi çokta zor olmamalı...

Emmy ve Erica kıkırdayarak öne atılıp yarışmadan önce yaptığımız plana uyarak Clark'ın arkasında duran melezi ve kurt adamı hedef aldılar, biri Daniel denen çocuktu diğeri ise kurt okulunda sık sık gördüğüm, pek bir esprisi olmayan sarı saçlı Agnes'ti. İkisi de ne olduğunu anlayamadan yüzlerine birer yumruk yediğinde, onlardan eksik kalmamak için bende Karl'ın hala boğazımda olan elini sertçe tutup ters çevirerek vücudunu geriye ittirdim.

Chris bir süre bana baktıktan sonra koşarak Clark'a doğru atıldı onun arkasından Jesica sarıya dönük tüylerini savurarak tekrar kükreyip bir başka meleze doğru koştu. "Beni büyünle hareket ettirmiş olabilirsin ama o bir kez olur." dedi az önce ittirdiğim Karl ve cidden sinirlenmiş olmalı ki kendini tutma gereği görmeden hırlayarak ayağa kalktı. Kalkar kalkmaz kurtlar okulunda daha önceden yaptığı gibi yüzüme doğru sert bir tekme attı. Bu sefer tekmesini durdurmak için hareket etmemiştim ve sert tekmesi çenemle buluşup, yerinden çıkartarak başımı yana çevirmemi sağlamıştı.

Çıkan çenemin sesi yanımda duran Mack ve Serina'ya bile ulaşmıştı. Onlar yanıma doğru gelmeden yana dönen başımı gözlerini irice açmış Karl'a döndürdüm ve gözlerinin içine bakarak çenemi sağ elimle tutup hızla sola dik bir şekilde çevirdim. Çenem yerine tak diye oturduğun da karşımda ki kutsanmış kurt adam korkuyla yutkundu. Korkmalıydı da zaten...

Öne doğru bir adım attım o da bir adım geri adım attı. Tekrar bir adım attığımda korkudan olsa gerek pençeye dönüştürdüğü ellerini kontrol edemeyerek eski hallerine geri çevirdi. Benim gibi o da kutsanmıştı. Ve annemin mührü için kutsanmış biri gerekiyordu...

Acaba Karl ile bir bağlantımız olabilir miydi?

Kaşlarımı havaya kaldırarak Karl'ı alıcı gözüyle süzdüm; kızıl dağınık saçlar ve benden daha koyu olan mavi gözlere sahipti ayrıca kemikli bir yüzü ve orta kaslı bir vücudu vardı. Ben onu süzerken Karl sinirle kaşlarını çatıp, bağırarak bu sefer karnıma doğru aptalca bir hamle yaptım ama yumruğu daha bana değmeden onu durdurup esnek bir şekilde üstünde atlayarak tutuğum kolunu çekip, bedenini taşlı toprağa doğru serçe fırlattım. Tuttuğum kolu çıktığını belirten bir sesle toprağın üstünde şekilsiz biçimde duruyordu ve bacağı da kırılmış olmalı ki o da sağa doğru normal olmayan bir açı ile dönmüştü.

"Serina çanta!"

Bağırdığım an Serina oturduğu yerden hızlıca kalkıp renkli saçlı kızın çantayı attığı yere doğru koşturdu. Oldukça büyük siyah çantayı almasına santimler kala araya kurt okulunda ki melez kız Jane girdi ve Serina'nın arkasından karın boşluğuna doğru sert bir tekme attı. Yardım etmek için koşacaktım ki Emmy benden önce davrandı ve ters taraftan koşup ağacın geniş gövdesinden destek alarak Jane'nin sırtına tekmeyi geçirdi. Havada takla atarak yere düzgünce inen Emmy bana bakarak pişkince göz kırptı ve gülerek Jane'nin kendisine gelmesine izin vermeden yüzüne dirseğini indirdi.

Onun bu hareketine bende gülüp göz kırptım. En sonunda Serina çantayı alıp planladığımız gibi güvenli bir yere doğru arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. Arkasından iki saniye boyunca bakıp güvende olduğuna emin olduktan sonra derin bir nefes vererek kafamı tam üstümde ki dalda duran ve bana sürpriz saldırıyı yapmayı düşünen kıza tek kaşımı kaldırarak baktım. "Eee orada havalar nasıl?"

Ağaç dalında sinirle hırlayan kızı tanımıştım, bu bizim okulda Jesica'yı iyice benzeten uzun siyah saçlı kızdı. İsmi yanlış hatırlamıyorsam Alişya diye bir şeydi. "Sen nesin? Büyücü diyorlar ama büyücü değilsin." Uzun saçlı kız çömeldiği kalın daldan kolaylıkla atlatıp tam karşımda dikilerek yüzüme dikkatlice baktı. Benden oldukça kısa olan Alişya yerde acıyla inleyen Karl'ı işaret edip "Bunu sıradan bir büyücü yapamaz. Nesin sen? Melez falan mı!?" dedi sinirle karışık bir hırlamayla ve kolumu tutmak için atıldığında eline vurup sinirlerimi bozan saçlarını kavrayıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdım. Kızın boyu benden oldukça kısa olduğundan eğilmem gerekmişti.

"Ne olduğumu düşünüyorsun?" Beklediğimden daha ürkütücü bir şekilde soruyu sormuştum ve kızın cevaplamasını her ne kadar beklemesem de beni şaşırtarak kahverengi gözlerini inatla dikti ve "Bir şeytansın sen!" dedi bağırıp tükürüklerini saçarak, doğrusu bu tepkiyi beklemiyordum. Alişya tutuğum saçlarını yolunmasını önemsemeyip kendini geriye doğru hızlıca çekti ve belinde ki kılıcı alarak boynuma doğru savurdu. Son anda geri çekilmem sayesinde kılıç boynumda hafif bir çizik oluşturmuştu daha fazlası olmasına izin veremezdim.

Elimde kalmış bir tutam saçı tiksinerek yere atıp içimde fokurdayan mavi alevlerimi avuç içimde topladım. Alişya nidalar atarak iki eliyle tuttuğu kılıcı havaya kaldırdığında o daha ne olduğunu anlayamadan yanında bitmiş ve alevlerimi topladığım elimle boğazından sıkıca kavradım. Kısa olduğu gibi sandığımdan da daha hafifti ve onunla daha fazla uğraşmamak için tek elimle kavradığım boğazını bayılana kadar sıktım. Mavi alevlerim Alişya'nın boğazını dalgalanarak tamamen sarıp, kızın boğazı görünmez hale getirdiğinde onu Karl'ın yattığı yere bıraktım. Mavi alevlerim benim için Alişya'yı tutmaya devam edecekti.

Karl'ın kolu ve bacağı zaten kırık olduğundan yerinden kıpırdayamıyordu o yüzden hızlı hareket ederek diğerleri ne durumda diye hızlıca göz gezdirdim. Chris ve Clark hala pençelerini birbirlerine saplayarak dövüşüyordu, Mack ve Oll da birleşmiş, Daniel ve Agnes'ı köşeye sıkıştırmıştı. Jesica hala kurt formundaydı ve ismini bilmediğim gri saçlı bir kızın üstünde onu ısırmaya çalışıyordu. Erica ve James'te bir yerden buldukları kılıçlarla dönüşmüş iki kurdu geri tutuyorlardı.

Kevin, Black ve Amy de plana uyup bayılan kurt adamları ağaçlarda ki sarmaşık ve dallarla beraber hareket etmemeleri için sıkıcı bağlıyorlardı. Onların duyabilmesi için işaret ve başparmağımı ağzıma götürerek pek sık yapmadığım ıslık sesini çıkarttım. Tiz ıslığımı ilk Black duyup elinde ki sarmaşıkla benim olduğum tarafa döndü. "Buradaki kurtları da alın!"

Black'ın ardından Amy de sesimi duydu ve bana dönüp tamam anlamında baş parmağını havaya kaldırdığında ellerimi birbirine vurup tam diğerlerine yardıma gidecekken yan tarafımdan biri "Hey büyücü kız sence de fazla erken konuşmuyor musun?" diye bağırdı ve aynı anda yüzüme doğru yumruk salladı.  Yumruğun etkisiyle sağa dönen yüzüm sadece şaşırdığım için yana dönmüştü onun dışında vurduğu yer hiçbir şekilde acımadığında gülerek bana meydan okuyan kıza döndüm.

Yeşil ve sarımsı keskin gözler, kızıl dalgalı uzun saçlar ve sinirden olsa gerek sıkılmış yumruklar, ah ayrıca tanımadığım başka biri... "Sen kimsin?" Gayet normal bir soru sormama rağmen kız delicesine gülüp yüzüme doğru bir yumruk daha atmaya çalıştı ama geri giderek yumruğundan rahatlıkla kurtuldum. "Ben Asteria Russell ve sende kendine büyücü diye kandıran bir sahtekarsın!"

Tamam sanırım benden hoşlanmıyor?

Niye acaba?..

Asteria yarım yamalak at kuyruğu olan saçlarını savurarak sol yumruğunu göğsüme gelecek şekilde savurdu ve yine kolaylıkla yana çekilerek beni ıskalamasını sağladım. Bu sefer çok kızgın genizden gelen bir hırıltıyla beni baştan aşağı yeşil gözleriyle süzdü. " Ne olduğunu söyle! Sen bir büyücü olamazsın!"

Ah yeter artık, cidden kime denk gelsem aynı şeyi tekrarlayıp duruyor. Bunaldım.

"Büyücü değil miyim? Öyle mi düşünüyorsun?" Asteria'nın havada hazırda bekleyen yumruklarına alayla bakıp gözlerimi iki kez kırpıştırdım. İsteğimle mavinin tüm tonlarıyla parlamaya başlayan gözlerimi kızın sinirden kısılmış gözlerine döndürüp onun gibi yumruklarımı havaya kaldırdım. Kaldırmamla beraber yumruklarım mavi birer alev topuna döndüler. "Cidden büyücü değil miyim?" Tekrarladığım soruyla şaşkına dönen Asteria homurdanıp geriye doğru benden uzaklaşmak için takla attı ve çevik bir hareketle iki bacağından da minik bıçakları tam karnıma gelecek şekilde fırlattı. Aynı anda bende ellerimle bütün olan alevlerimi bıçaklara savurdum. Alevler bir halat misali bıçakları kavrayıp demir olmasını önemsemeden ikisini de eritti.

Alevlerim bu sefer kalkan gibi kollarıma bacaklarıma ve gövdeme usulca beni gram yakmadan sardı, yakmak yerine beni soğutuyorlarmış gibiydi. İçim bir anlık huzurla dolmuştu. Güzel hissettiriyordu...

"DEĞERLİ WİNTA HALKI VE YARIŞAMAMIZDA YARIŞAN DEĞERLİ ÖĞRENCİ ARKADAŞLARIM YARIŞMA BİTMİŞTİR! BAYRAĞI İLK GETİREN SERİNA DRECHER YANİ WİNTA EKİBİ!"

Sunucunun sesi tüm ormana dalga dalga yayıldı, ses tek bir yerden değil birçok yerden geldiği için devam etmek yerine huzurla etrafımda dalgalanan alevlerimi dudaklarımı sarkıtarak geri çağırdım. Karşımda beni kaşlarını çatmış izleyen Asteria ise başını onaylamaz şekilde iki yana sallayıp arkasını döndü ve hiçbir şey demeden çoğunu bağladığımız diğer arkadaşlarının yanına doğru ilerledi.

Bir an dövüşmeye devam edeceğini sanmıştım ama beklediğim şey olmamıştı. Bu yüzden kendi kendi e gülerek bitkin halde olan ekibimize baktım. Emmy neden olduğunu anlamasam da bir dalın üstünde bacaklarını dolamış boş boş sallanırken Chris, James ve Oll de yere bağdaş kurarak oturmuş nefes nefese şekilde öylece duruyorlardı.

"Eee şimdi kazandık ödülümüz ne?" dedi Jesica, üstü başı yırtık pırtık olmuş sadece uzun kazağıyla tam karşımda baygın bir ifadeyle bana bakıyordu. Melez formundayken hala çok duramasa da şimdiye kadar gerçekten iyi dayanmıştı! Arkasından ikizi Erica gelip omuz silkerek elinde tuttuğu hoş kılıcı kabzasında ki iple kemerine dikkatlice bağladı. "Büyük ihtimalle ilk önce ormanda çıkmamız gerek" dedi Mack ve ondan hiç beklemediğim şekilde yorulmuş gözlerle kendini en yakın çimenlik yere doğru atıp ellerini yukarı doğru bir bebek gibi kaldırarak, "Ama ondan önce biri beni taşıyabilir mi?" deyip dilini dışarı çıkartarak bayılmış numarası yapmaya başladı.

Tek kaşımı kaldırıp bizim ekibe bir de kurtlara baktım. İki tarafa yorgunluktan kalkıp gidemiyorlardı sanırım? "Hadi ama o kadar yorucu değildi!" dedim homurtu dolu bir sesle ama keşke bunu yapmasaydım çünkü kurtlar da dahil bizimkiler de üstüme her an atlayacakmış gibi bakıyorlardı...

Hey alt tarafı kocaman ormanda bombalandık, bir sürü canavar tarafından kovalandık ve on iki kişilik kurt ekibiyle çarpıştık! Ne var ki bunda?..

Aynen ne var ki? Bunlar önceden bizim günlük işlerimizdi.

Lütfen, o zamanları hatırlatma!

Güzel ve bolca kan kokulu günlerdi...

⚔⚔⚔

Bazen cidden merak ediyorum; acaba şanslı mıydım yoksa şanssız mı? Ya da her ikisi birden miydim?

Ekipçe tek dileğimiz, benim dışımda, dinlenmekti fakat muhteşem olağanüstü saygıdeğer tuhaf Kralımız Dike yarışma sonuçlanır sonuçlanmaz birkaç görevli askeri ormana sokmuş ve bizi her ne kadar taşıdıklarını iddia etseler de resmen sürükleyerek yarışmaya başladığımızı yere getirmişlerdi. Halk tarafından her iki ekipte alkışlanmış, övgü yağmuruna tutulmuştu ve bundan herkes çok mutluydu ancak neden orada kesmedik ki? Yani tamam övdünüz falan da bırakın odalarımıza gidelim...

Neden şu an biz ekipçe Kral'ın lüks sarayında başı ve sonu belli olmayan masada oturmuş zorla yemek yiyorduk ki? Bu arada yemekler güzel ona lafım yok.

Kral Dike üstünde daha az resmi bir kıyafetle masanın en başına oturmuş yemeğini çoktan bitirdiği için gülümseyen bir suratla bizi izleyerek her beş dakikada dediği şeyi tekrarladı. "Yarışmada çok yorulmuş olmalısınız, sakın yemekleri yemekten çekinmeyin zaten her gün tek yediğim için böyle kalabalık masalara hasret kalmıştım! Bolca yiyin!" Yemeğimi bitireli benimde çok olduğundan Kral gibi ellerimi çenemin altında birleştirmiş zorla yemek yemeye çalışan arkadaşlarıma bakıyordum. Masa da tek konuşanlar; Kral, Chris, James ve ara sıra isimleri geçtiğinde de lafa atlayan Oll ve Serina idi. Onların dışında diğerleri ayıp olmasın diye yemek yemeyi sürdürüyorlardı.

Bu işkenceye daha fazla dayanmayacağım sanırım...

"Kral'ım sizinle bir şey konuşabilir miyim lütfen?" sesim çoğunlukla boş olan beyaz mermerle döşenmiş yemek salonunda gelişi güzel yankılandı. Kral'ı korumak için iki yanında duran askerler de dahil herkesin gözleri açılarak bana dönmüştü ama benim tek odak noktam Kral'ın saçında ki koyu kırmızı tutamlar gibi olan kırmızı parlak gözleriydi. Dike'ın da gözleri benimle buluştuğunda uzun ince dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Tabi ki de sorabilirsin Ciara Lion."

Pürüzsüz sesi huzurla etrafa yayılırken benimde dudaklarım onunki gibi kıvrıldı ve çenemin altında birleştirdiğim ellerimi zarifçe masanın iki yanında duran çatal ve bıçağı almak için uzattım. "Askerleriniz ülkemize izinsiz giren ajanı bulabilirdiler mi acaba?" Tabağımda tek tük kalan brokoli parçalarından birini çatalıma batırıp ağzıma götürürken gözlerini çoktan kısmış ve oturduğu yerden gerildiği çok belli olan Dike'a usulca baktım. Bu saçma oyunu sonuçta o başlatmıştı ve zarif bir kız olarakta benim devam ettirmem gerekirdi değil mi?

Aman ne zarifsin...

Kral Dike kırmızı gözlerini benden çevirip diğerlerine döndü ve hafif bir kahkaha eşliğinde "Hayır daha bulamadık ama ajan büyük ihtimalle size saldıran elf askerden biriydi. Yani bir sorun kalmadı Ciara, endişelenmene gerek yok." benden daha çok diğerlerini avutmak için gülerek kurduğu cümleye tabi ki kanmamıştım bu yüzden ona tek kaşımı kaldırarak bakmayı sürdürdüm. Bakışlarımı ne kadar görmezlikten gelse de yutkunma sesini çok rahat duyabiliyordum. "Öyle mi bunu duyduğuma çok sevindim Kral'ım." imayla kurduğum kelimeler Kral Dike'a ulaştığında boğazımı sessiz biçimde temizleyip gözlerimle yemek salonunun tek çıkış kapısını işaret ettim.

Kral'ın kırmızı yoğun bakan gözleri anında değişmişti ancak eminim bunu fark eden tek kişi bendim buna rağmen oyuna devam etmeyi sürdürecektim... Artık her şeyin açığa çıkma vakti gelmişti.

⚔⚔⚔

Son. Cidden yaz yaz bir türlü bitmeyen illallah ettiren bir bölümdü ama bence aksiyon dolu olduğu için aynı zamanda mükemmel bir bölümdü? Geç gelmesinin nedeni yaklaşık 10.000 kelimeye yakın olduğundan kaynaklı ve eminim Wattpad yüklerken zorlanacaktır!

Her neyse daha fazla uzatmadan size minik bir duyuru daha yapacağım. O da şu ki ikinci kitaba daha geçmek istemeyen bir sürü okuyucu olduğundan ve bu kararınıza saygı duyduğumdan birinci kitaptan devam edeceğim lakin bazı sevimli tatliş okuyucularım Anka Kız 2 için kapak tasarlamış ve onları burada paylaşmak istiyorum! Bence hepsi çok güzel!

Herkesin eline sağlık gerçekten 2. kitaba geçtiğimde bu kapaklardan birini seçmenizi isteyeceğim!!


Sanırsam hepsini ekledim eğer eklemediğim varsa bana yazmaktan çekinmeyin ss almayı unutmuş olabilirim😅😅

Continue Reading

You'll Also Like

101K 10K 86
Aşk ne kadar ateşliyse de intikam o kadar soğuktu. Ona ikisinin peşinden koştuğunda birini veya ikisini de kaybedeceğini söylemişlerdi. Söylenenleri...
79.3K 2.3K 82
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
111K 8.1K 44
#Korku 28. Sırada #Gezegen 1. Sırada #Element 1. Sırada #Krallık 2. Sırada Bir kız... Asıl hayatını öğrendiği andan itibaren pek çok şey değişiyo...
169K 6.6K 102
Duygu dolu, Zarifçe kağıda dökülmüş satırlar...