İLHAM PERİSİ

Door oykutzcn

2.4M 206K 97.4K

Açelya, Casper lakabının hakkını verecek kadar silik bir kızdı. Ta ki dünyaca ünlü rock grubu Argo'nun solist... Meer

Tanıtım
1. Görünmez Kız
2. Konser
3. Kraliçe Arı
4. Açelya... Güzel Bir Çiçek...
6. Romeo Ve Juliet
7. İlham Perisi
8. Bir Fırtına
9. Neden Biraz Eğlenmiyoruz?
10. Bonnie Ve Clyde
11. Peri
12. Kendini Fırtınaya Bırakan Çiçek
13. Taht Savaşında İlk Perde
14. Kim Bu Bonnie Ve Clyde?
15. Fırtına Ve Çiçek
16. Hayal Kırıklıkları
17. Ateş Gibi
18. Sen Bir Savaşçısın
19. Uzay Boşluğunda Savrulan Juliet
20. Sarhoş Peri
21. Yetersiz Kız
22. Peri Ve Melekleri
23. Mutlu Çiçek
24. Kraliçelerin Savaşı
25. Popüler Kız
26. Kraliçe Arının Dönüşü
27. Sonsuza Dek Bonnie
28. Bonnie Ve Juliet'in Gidişi
29. Yeni Hayat
30. İyi, Kötü, Çirkin
31. Ergenlik Canavarı
32. Fırtınanın Ortasına 'Tekrar' Atlamaya Hevesli Çiçek
33. Tsunamide Yüzmeye Gönüllü Çiçek
34. Yabancı Topraklarda Açan Çiçek
35. Spot Işıklarının Ardı Karanlıktır
36. Ölmeye Niyetli Çiçek
37. Hayaller, Hayatlar ve Büyükanneler
38. Peri Ortaya Çık
39. Taştan Kalp
40. Senin Eserin
41. Peri Ve Nöronlar Savaşı
42. Sonsuza Dek Bonnie ve Clyde
43. Peri Tozu
44. Yeni Bir Hayatın İlk Günü
45. Doğum Günü
46. Prenses?
47. Seni Duyuyorum, Seni Görüyorum.
48. Kaderin Yeni Bir Oyunu
49. Murat'ın Doğum Günü
50. Konser
51. Hoş Geldin
52. Fırtına ve Çiçek
53. Herkese Hakkını Ver
54. İyi Ki Doğdun Peri!
55. İkimize Özel Bir Dünya
56. Git Ve Aşkına Sahip Çık
57. Yeni Liseli Sevgili!
58. Duvarda Küçük Bir Çatlak
59. Mutluluktan Uçan Peri
60. Zombi Peri Ve Kraliçe Garson
61. Yıkılan Dünyalar
62. Kalp Reçeli ve Kızarmış Beyin Ekmeği
Final Part 1
Final Part 2
Final Part 3 (SON)
2. Kitap 1. Bölüm
2. Kitap 2. Bölüm
2. Kitap 3. Bölüm
4. Geçmiş Zaman
5. Yaşat
6. Yeşil Gözlü Minik Tuhaf Kız
7. Ruhu Papatyalarla Süslü Kadın
8. Ruh Sızısı
9. Yeni Bir Hikâye
10. Argo'nun Bitişi
11. Oyun Başlasın
12. Argo İle'İlk' Karşılaşma
13. Patron Açelya
14. Ben O Kişi Değilim
15. Güzel Bir Sürpriz
16. Beklenmedik Karşılaşma
17. Sen Hâlâ Perisin
18. Yeni Bir Arkadaşlık
19. Kalp Çarpıntıları
20. İyi Miyiz? İyiyiz.
21. Eskisi Gibi Mi?
22. Ben Hâlâ Bekliyorum
23. Yeni Ev Arkadaşı?
24. Yeni İlham Perisi
25. Bora İle Yüzleşme
26. Sekiz Nisan 2013
27. Veda
28. Son Bir Hikâye
Final Part 1
Final Part 2
Final Part 3 (SON)
3. Kitap 1. Bölüm - Seneler Sonra

5. Peri Masalının Finali

47.7K 3.7K 1.1K
Door oykutzcn

Destek olmak için yapmanız gereken tek şey yıldıza tıklamak. 

sevgili arkadaşlarım;

bu kitapla ilgili bilmeniz gereken EN ÖNEMLİ ŞEY

bunun bir 'öğrenme ve büyüme yolculuğu' olduğudur.

istisnasız her karakter öğrenecek, değişecek ve gelişecek.

yaptıkları her hatanın, her aptallığın farkına varacak.

bu kitaptaki hiçbir karakter mükemmel değildir ama hepsi yaşadıkları ve öğrendikleriyle birlikte değişir. 

saçma sapan yorumlardan sıkıldığım için aynı duyuruyu tekrar tekrar yazdım idare edin ♥

5. Peri Masalının Finali

Birkaç saat sonra bomba bir haber daha düştü sitelere. Bu seferki haber, Kaan ve Berk'in açıklamalarıydı. O gece neler yaşandığını anlatmışlardı. Ezgi o gece bir grup erkek tarafından taciz edilmişti. Olaya şahit olan Berk ve Kaan müdahale etmiş, tartışma kısa sürede şiddete dönüşmüştü. Berk ve Kaan birbirleriyle değil, Ezgi'yi taciz eden grupla kavga etmişlerdi.

Bu haberden sonra dünden beri linç edilen Kaan bir anda kahraman ilan edilmişti. En azından olay Kaan için güzel bir sonuca ulaşmıştı. Muhtemelen Ezgi'yi evinden almalarının sebebi de açıklama konusundaki fikrini öğrenmekti.

Sabah okula gitmek için kapıdan çıktığımda beni hiç ummadığım bir manzara bekliyordu. Bahçe kapısının önünde birikmiş bir gazeteci ordusu vardı. Kapının açılmasıyla hepsi kameralarını ve fotoğraf makinelerini kaldırdılar ama çıkanın Ezgi değil de ben olduğumu fark ettiklerinde büyük hayal kırıklığıyla söylenerek tekrar indirdiler. Görünüşe göre Ezgi artık sadece okulun değil, dünyanın en popüler kızlarından biriydi.

Durağa vardığımda Deniz telefonuna gömülmüş bir halde beni bekliyordu.

"Günaydın," dedim ama yüzünü telefondan kaldırıp bana bakmadı bile.

"Üç yüz bini geçti," dedi kendi kendine sayıklar gibi. Eğilip neden bahsettiğine baktım. Ezgi'nin instagram profiline bakıyordu. "Kurt bir anda kuzu oldu, inanamıyorum. Argo üyelerinin senin için kavga etmesinden daha havalı bir şey olmaz diye düşünüyordum ya, meğer varmış." Kafasını kaldırıp nihayet bana baktı. "Argo üyelerinin seni kurtarıp kahramanın olması. Neden bütün güzel şeyler kötü kızların başına geliyor?"

Deniz'in söyledikleri, son cümleye kadar tipik zırvalamalarıydı ama son cümleyi kurduğuna inanamamıştım. "Saçmalama Deniz!" dedim onu azarlayarak çünkü düşüncelerinin farkına varması için bazen azarlanması gerekiyordu. Bunu kendime de sık sık yapardım. "Tacizden bahsediliyor farkındaysan. Bu hiçbir şekilde güzel bir şey olamaz."

Deniz bir an afalladı. Söylediği şeyi yeni fark ettiği için yüzünü buruşturdu. "Doğru söylüyorsun. Antilik konusunu biraz abarttım sanırım."

"Eh, biraz..."

"Haklısın. Kimse böyle bir şeyi hak etmez ama anlamadığım bir şey var. Madem böyle bir şey yaşandı, neden Ezgi yalan yanlış şeyler uydurdu?"

Açıkçası bu konu hakkında daha fazla düşünmek istemiyordum. "Bilmiyorum. Belki yaşadığı şeyi unutmak için... Travmatik bir durum sonuçta."

Deniz bir süre sessiz kalıp düşündü. "Harika! Ezgi için üzüleceğim hiç aklıma gelmezdi. Hele ki Ezgi yüzünden vicdan yapacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Sağ ol Açi ya!"

Deniz'in daha da asılmış suratına ve kurmaktan asla memnun olmadığı sözlerin yarattığı memnuniyetsizliğine güldüm. "En yakın arkadaşlık görevimi yaptım sadece."

Okula gidene dek Deniz bir şey söylemedi. Ezgi için üzülmenin yarattığı şaşkınlıkla savaşıyordu muhtemelen. Ben de onun sessizliğinden faydalanıp, üzerinde hiç kafa yormadığım bir konu hakkında düşündüm: Kaan ile tanıştığımı ona ne zaman anlatmalıydım? Kaan'dan sonra rüyada gibi hissettiğimden –ve Deniz tüm gün çıldırmış durumda olduğundan- onu aramak aklıma gelmemişti. Sonra da Ezgi olayı patlamıştı zaten. Anlattığımda Deniz çıldıracaktı o yüzden yalnız kaldığımız bir anda anlatmalıydım. Özellikle de okul dışında bir yerde anlatmalıydım çünkü Deniz, Kaan'ın Ezgi'nin anlattığı şeylere saçmalık dediğini öğrenirse muhtemelen okul hoparlöründen anons yapardı.

Gazeteciler okulun çevresine de dağılmıştı. Kapıda bekleyen polisler sayesinde kapıda birikemiyorlardı ama okulun çevresinde geziniyor, öğrencilerle konuşup bilgi koparmaya çalışıyorlardı.

Bahçeden okula doğru yürürken bir hareketlilik yaşandı bahçede. Dönüp baktığımızda, Ezgi'nin Helin'in arabasında bahçeye girdiğini gördük.

"Öğrenciler ne zamandır okula arabalarıyla girebiliyor?" diye sordu Deniz.

"Muhtemelen magazin yüzünden," dedim, Helin'in arabası yanımızdan geçip giderken. Diğer parazit Melis de arabanın arka koltuğundaydı.

"Hiç de travma geçiriyormuş ya da yaşadıklarından etkilenmiş gibi görünmüyor," dediğinde cevap vermedim.

Helin arabasını park ettiğinde arabadan kahkaha atarak indiler. Deniz yürümeye devam edip yanımdan geçerken bana, 'gördün mü?' der gibi bir bakış attı. Gülüşerek okula giren Ezgi ve parazitlerini izlemeyi bırakıp birkaç hızlı adımla Deniz'i yakaladım.

"Kimsenin umurunda değil, Ezgi'nin bile," dedi Deniz. "Ve ilk başta yalan söylemesi de öyle. Neymiş, Berk ve Kaan onun için kavga etmiş!"

Haklıydı ama ben bu konu üzerine gerçekten kafa yormak istemiyordum. Peri masalımın keyfini süremeden her şey tepe taklak olmuştu zaten.

Sınıfa oturup yerlerimize geçmemizden kısa süre sonra İrem de gelip önümüzdeki sıraya oturdu.

"Günaydın kızlar," dedi keyifli bir şekilde. Okulda Ezgi ve arkadaşları dışında keyfi yerinde olan bir kız görmek güzeldi.

"Günaydın," dedim aynı şekilde.

Deniz ise tam tersimiz bir moddaydı. "Hiç de aydınlık bir gün değil."

O sırada Ezgi girdi sınıfa. Bizden önce okula girmesine rağmen sınıfa her zamanki gibi en son girmişti. Her girdikleri ortamda gözlerin üstlerine dönmesine bayılıyorlardı.

"Ah, şu olay," dedi İrem, gülerek. "Komik gerçekten."

Deniz, Ezgi'nin söylediğim gibi bir travmatik durumda olmadığını fark ettikçe daha çok sinirleniyordu sanki. Onun adına üzüldüğü için kendine kızıyordu sanki. Gözlerini diktiği Ezgi'den ayırıp İrem'e döndü.

"Neden bizimlesin?" diye sordu öfkeyle. "Sen de popüler kız değil misin? Gidip kendin gibi kızlarla takılıp bizi rahat bıraksana!"

Öfkesini İrem'den çıkarması ikimizi de bir anda afallattı ama Deniz'i şu an uyarmam onu daha da öfkelendirmekten başka bir şey yapmazdı. Neyse ki İrem bu okulda tanıdığım herkesten, özellikle de onun klasmanındaki kızlardan çok daha farklıydı. Bizim hiçbir zaman olamadığımız kadar olgun ve mantıklıydı.

"Sizinleyim çünkü sizinle arkadaş olmaktan hoşlanıyorum. Ayrıca popülerlik gibi balon arzuların peşinde koşmuyorum. Eğer benimle arkadaş olmak istemiyorsan bunu düzgün bir şekilde ifade etmen yeterli Deniz."

"Tabii ki öyle bir şey istemiyorum," derken Deniz'in sesinden pişmanlık akıyordu. İrem'in masanın üzerindeki kolunu tutup alnını koluna yasladı. "Özür dilerim İrem ya. Affet beni. Adilik yaptım."

İrem sırıtarak bana baktı. O da en az benim kadar iyi biliyordu Deniz'in huyunu. Bir anda yükselip bir anda sönüyordu. Duygularını uç sınırlarda yaşayan, heyecanlı bir karakterdi sadece, kötü bir niyeti yoktu.

"Tamam tamam affettim seni," dedi İrem gülerek.

Deniz kafasını kaldırıp İrem'i öptü. "Sen müthiş bir insansın."

Üçümüzün arasında yaşanan her şeyin müthiş bir hızla tatlıya bağlanmasına bayılıyordum.

"Yok ya, değilim," dedi İrem. Çenesini avucuna yasladı. "Kaan ilgi alanımda olmadığı için sizin kadar gergin değilim yalnızca. Sülalem rahat moduna aldım kendimi."

"Aslında sinirim olayın Kaan'la ilgili olması değil," dedi Deniz fısıldayarak. "Ben hepsiyle eşit derecede ilgileniyorum. Benim olayım Ezgi'yle. Herkes olabilirdi. Dünya üzerindeki herkes... Ama Ezgi olmamalıydı."

İrem'le ikimiz aynı anda yanıtladık. "Onu biliyoruz canım!"

Deniz'in Ezgi nefreti hiçbirimizinkiyle kıyaslanamazdı.

Öğretmen sınıfa girdiğinde İrem önüne döndü. Ben defterimi çıkarırken Deniz telefonunu çıkarıp tüm ders boyunca haberleri takip etti. Yazılanları okudu, Ezgi ve parazitlerinin instagram hesaplarında dolaşıp yorumları okudu ve neredeyse tüm gününü bu şekilde geçirdi.

Son teneffüste telefonunu elinden kaptım. "Yeter artık Deniz ya, bana fenalık geldi."

Sabahtan beri yorum okumaktan gözleri kızarmıştı. Bana bakarken de biraz boş bakıyordu bu yüzden. "Peki. Bakacak yeni bir şey yok zaten."

"Çıkınca bize gelsene."

Kaan'la tanıştığımı evde anlatacaktım. Böylelikle rahat rahat çığlık atabilirdi.

"Üzgünüm gelemem. Pazar gününe kadar anneme yardıma gideceğime söz verdim. Aslında ekebilirim ama cuma günkü deneme sınavından alacağım düşük nota bir bahanem olsun istediğim için ekmeyeceğim. Butikte çalıştığım için ders çalışamadığımı bahane edeceğim."

Deniz'in annesi yerel bir butik markasının sahibiydi. Altı butikleri vardı ve yedinciyi açmaya hazırlanıyorlardı.

"Onun yerine seni çalıştırsam nasıl olur? Okul daha yeni başladı. Konular çok ilerlemedi."

"Butikte çalışmayı tercih ederim."

Israr ettim. "Deniz, çok önemli bir şey anlatacağım. Gerçekten gelmen gerekiyor."

Telefonunun ekranı gelen bildirimle aydınlandığında bakışları telefona kaydı ve beyin görmüş zombi gibi hemen telefonuna atıldı. Telefonu elimden adeta sökerek alıp gelen bildirime bakıp kendi kendine söylenmeye başladı yine.

"Deniz," dedim ama beni duymadı. Yüzünü tutup zorla kendime bakmasını sağladım. "Deniz, çok önemli bir şey oldu," dedim bu kez de. "Anlatmam lazım kafayı yiyeceksin." Tek yaptığı, "Tamam tamam," diyerek beni geçiştirip yeniden telefona bakmak oldu ve her ne okuduysa söylenmeye devam etti. Ne oldu diye bile sormadı.

Vay be... Beni hiç umursamamıştı.

Deniz gerçekten de butikte çalışmayı tercih etmişti. Her okul çıkışı benden ayrılıp annesin yanına gitmişti. Normalde her akşam mesajlaşır ya da konuşurduk ama aramalarıma cevap vermemişti ve nadir de olsa geri döndüğünde sürekli Ezgi hakkında konuşmuştu. Hem de durmaksızın.

Okulda ne zaman uygun bir vakit bulup Kaan'la karşılaşmamızı anlatacak olsam da aynı şeyler yaşanmıştı. Hep Ezgi'den ya da onunla bağlantılı başka şeylerden bahsedip beni dinlememişti. Ben de biraz duygularının durulmasını beklemeye karar vermiştim. Beni pek umursamadığı için birazcık bozulmuş da olabilirim.

Günler geçtikçe Ezgi ve Kaan'la ilgili haberler durulmuş, kapının önündeki gazeteciler azalmış ama bitmemişti.

Cuma günü geldiğinde, okulumuzun sık sık yaptığı deneme sınavlarının ilkinin yapılacağı gün de gelmişti.

Okul çıkışında herkes beş dakikalık bir aradan sonra deneme sınavının yapıldığı büyük salona geçti. Deniz yalnızca birkaç soruya cevap verdikten sonra bana öpücük atıp, kâğıdını verip hızla çıktı.

Sınavın sonlarına doğru yanağıma çarpıp kâğıdımın üzerine düşen küçük silgi parçasına baktım. Sonra da onu bana atan kişiye; Ezgi'nin parazitlerinden Melis'ti. Bana göre Ezgi'den kat kat daha kötü biriydi ama Ezgi'nin gölgesinden çıkamadığı için kendini dizginlemek zorunda kalıyordu. Daha doğrusu Ezgi onu dizginliyordu. Çünkü Ezgi, ellerine asla çamur bulaştırmak istemiyordu. Melis ise çamurla oynamayı seviyordu.

Ağzını oynatarak ve işaretlerle kâğıtları değişmemizi istedi. Arkadaşım olmayan, normalde yüzüme bile bakmayacak bir kız için böyle bir şey yapmayacaktım elbette. Yapsam bile kendi kâğıdımı tekrar yeterli notu alabilecek kadar doldurmaya yetecek süre kalmamıştı. Sürenin bitmek üzere olduğunu vurgulamak için, saat varmış gibi bileğimi işaret edip kafamı iki yana salladım.

"Açelya!"

Edebiyat hocamız Melis ile aramızdaki iletişimi fark etmişti. Zaten gözetmen öğretmenler ilgilerini daha çok başarılı öğrenciler üzerinde tutarlardı.

"Sen buraya gel tatlım."

Sıramdan kalkıp gösterdiği yere geçtim. Birkaç dakika sonra sınav süresinin dolduğunu bildirdiler. Kâğıdımı bırakıp dışarı çıktım.

Sonbahar kendini yavaş yavaş kışa bırakmaya, hava serinlemeye başlamıştı. Gökyüzünde toplanan siyah bulutlar yağmurun yaklaştığını haber veriyordu. Keskin, serin bir rüzgâr esiyordu. Kafeye, annemin yanına gitmekten vazgeçip eve gitmeye karar verdim. Odamın balkona açılan kapısını açıp yorganımın altına girecek, yağmur kokusu eşliğinde kitap okuyacaktım. Bu, hayatta en sevdiğim aktivitelerden biri olabilirdi.

Yolumu değiştirip ana yoldan yan yola döndüm. Dönmemle birlikte birkaç elin beni yüksek bahçe duvarına yaslaması bir oldu. Melis ve okuldan birkaç kız daha beni duvara yaslayarak zapt etmiş, karşıma dikilmişti.

"Senin yüzünden hocaya yakalandım," dedi Melis. Gözlerinden ve ses tonundan soğuk bir nefret yayılıyordu. "Hoşuna gitti mi?"

"Ben bir şey yapmadım," dedim. Bana şiddet uygulamayacaklarını biliyordum. Buna cüret etmemeleri bir yana, asla o kadar iğrenç insanlar olmayacaklarından emindim ama yine de kalbim ağzımda atıyordu. Nefes alış verişim git gide hızlanıyordu.

"Salak salak hareketler yapmak yerine kâğıdını uzatsaydın fark edilmeyecektim!"

"Süre çok az kalmıştı, kendi kâğıdımı nasıl dolduracaktım? Ayrıca neden senin için böyle bir şey yapayım ki?"

"Benim için değil, sevimli Casper." Okulda çoğu kişinin lakabı vardı. Benimki de Casper'dı. Hayalet olan Casper... Görünmez olan... Bir adım yaklaşıp burnumun dibinde durdu. Neredeyse burun buruna sayılırdık. "Kendin için yapacaktın."

Kalbim deli gibi atmasına rağmen kafamı kaldırarak diklendim. "Bana ne yapacaksın ki? Hiçbir şey yapamazsın."

Soğuk ve alaycı bir gülümseme yayıldı dudaklarına. "Öyle mi?" Saçımı omzumdan geriye attı. "Beni Ezgi'yle karıştırma. Açıkçası onun yöntemlerinden sıkıldık."

"Kızlar?" Sesin sahibi uzun boylu bir adam yanımızda belirdiğinde, Melis geri adım attı. "Sohbetinizi bölüyorum ama Üstün kolejinin ne tarafta olduğunu soracaktım."

Melis yolu işaret etti. "Buradan düz gidip sağa dönün. Orada tekrar sorarsınız."

Adam, "Peki, teşekkür ederim," dedi ama yanımızdan ayrılmakta tereddüt etti. "Siz kavga mı ediyordunuz yoksa?"

"Tabii ki hayır," dedi Melis. Öyle bir söylemişti ki neredeyse ben bile inanacaktım.

"Bana öyle gelmedi ama. Polis çağırmadan önce farklı yönlere dağılsanız iyi olur." Kızlar itiraz edecek oldu ama adam inatçıydı. "Hadi bakalım. Hemen şimdi dağılmazsanız savcı yetkilerimi kullanmak zorunda kalacağım ki bunu hiç istemezsiniz. Durumu ailelerinize açıklayamazsınız sanıyorum."

Adamın savcı olduğunu duyduklarında hemen dağıldılar. Ben de bir baş selamı verip ara sokaktan gitmekten vazgeçip ana yola geri döndüm. İlk kez böyle bir şey yaşadığım için şok olmuş durumdaydım. Gerçekten de kavga istiyorlarmış gibi görünüyorlardı. Derin bir nefes aldım. Bu hiç hoşuma gitmemişti. Ezgi ile olanlardan daha farklıydı. Çok daha kötü hissettiriyordu.

"Açelya!"

Biraz önce hemen yanımda duran arabadan ismim seslenildiğinde eğilip arabanın içine baktım. Şapkası ve üstüne geçirdiği kapüşonu olmasına rağmen onu hemen tanımıştım.

"Kaan?"

İşaret parmağını dudaklarına götürdü. "Şşt. Gel hadi. Daha fazla duramam."

Söylediğini yapıp arabaya bindim. Hiçbir şey söylemeden sadece ona baktım. Bu gerçek miydi? Şu an Kaan'ın arabasında mıydım? İkinci kez? Kaan benim adımı hatırlıyor muydu gerçekten?

Bana bakıp güldü. Bu gülüş gerçek miydi? Yoksa bir büyü falan mıydı?

"Ne oldu?" diye sordu.

Bir şey söyleyemeden ona bakmaya devam ettim. Geçen sefer o kadar korkmuş ve şaşırmış bir haldeydim ki, neler olduğunu pek anlayamamıştım. Ayrıca o anların milyonda bir şanslı insanın hayatında bir kez yaşayacağı kısa bir peri masalı anı olduğunu düşünmüştüm. O yüzden mümkün olduğunca Kaan'ı rahatsız etmemeye çalışmıştım. Bir de tüm kaslarım kasılmıştı tabii. Ama aynı şeyin ikinci kez yaşanması mı?

Allah'ım... Akli dengemi mi sınıyorsun?

Az önce neredeyse darp edilmek üzereydim ama şu an Kaan'ın arabasındaydım. Birkaç dakika içinde bu kadar uç şeyler yaşamayı nasıl başarmıştım?

Bana bakıp gülümsemesi o kadar güzeldi ki, ben de güldüm. İkimiz de durup dururken şapşal gibi gülmüştük. Kendimi o şok halinden kurtarıp gözlerimi zorla da olsa ondan ayırdım. Nihayet konuşabileceğimi hissettiğimde, "Burada ne arıyorsun?" diye sordum.

"Turluyordum sadece. Döndüğümüzden beri sık sık yapıyorum. Seni görünce durmak istedim." Duraksadı, kısaca bana baktı, sonra tekrar yola çevirdi gözlerini. "Tamam, yalan söylüyorum. Sana doğruyu söyleyeceğim."

Neden bana karşı dürüst olmak zorunda hissetmişti ki kendini? O Kaan'dı sonuçta, ne söylese inanırdım zaten.

"Açıkçası son zamanlarda şarkı sözü yazamıyorum. Normalde şimdiye dek bir şarkı yapmamız ve final konserinde bu şarkıyı ilk kez söyleyip aynı gece satışa sunmamız gerekiyordu ama ben yazamıyorum. O yüzden dolaşıp ilham gibi bir şeyler arıyorum ben de işte. Seni görünce de karşılaştığımız gün söylediklerini hatırlayıp seninle bir kez daha konuşmanın iyi olacağını düşündüm." Bana bakıp gülümsedi. "İyi yapmış mıyım?"

Tanrım... Nasıl bu kadar güzel gülümserdi? Hem böylesi serseri olup, hem de sevimlilik sınırlarını nasıl böylesine zorlardı? Gülümsemesi nasıl beni de gülümsetirdi? Gerçekten, bir büyü müydü bu? O kadar güzeldi ki, intiharın eşiğindeki birine bile hayatı yeniden sevdirebilirdi. Uçurumun kenarındaki birini hayatın yeniden güzel olabileceğine inandırabilirdi.

"Bir hayranın olarak elimden gelenin daha fazlasını yapacağımdan şüphen olmasın."

"Sevindim. Çünkü dünyada senden başka bir hayranımdan yardım alabileceğimi sanmıyorum."

"Bence haksızlık ediyorsun."

"Öyle mi? Mutlaka hayranım olan bir arkadaşın vardır. Senin yerinde onun olduğunu düşün."

Ona, önceki karşılaşmamızda onun mütevazı biri olduğunu düşünerek yanıldığımı söyleyecektim ama vazgeçtim çünkü bir an aklıma Deniz geldi. Benim yerimde olsa muhtemelen durmaksızın ağlar, iki kelimeyi bir araya bile getiremezdi. Fotoğraf çekilmek ister, sonra durmaksızın sorular sorar ve sonunda Kaan'ın arkasına bakmadan kaçmasını sağlardı. Yani haklıydı.

Önceki karşılaşmamızda sakin kalmayı başarabilmem işe yaramıştı. Tipik bir hayran gibi davransaydım adımı bile hatırlamayacaktı muhtemelen; ama bilmiyordu ki onun yanında sakin kalabilmemin sebebi içimdekileri baskılamaya alışmış olmamdı. Normal olan onlardı aslında.

"Egonla ilgili düşüncelerimi bir kenara bırakırsam eğer..."

Şaşkınlıkla bana döndü. "Egolu olduğumu mu düşünüyorsun?" diye sordu. Şaşırmış ve biraz da alınmış gibi davranmaya çalıştı ama keyif aldığı hafifçe gülmesinden belli oluyordu.

Güldüm. "Neden bu kadar şaşırdın ki? Sana daha çok şaşıracağın bir şey söyleyeyim, dünyanın yarısı öyle olduğunu düşünüyor."

"Açelya," dedi daha büyük bir şaşkınlıkla. Gülümsemesi daha da yayılmıştı yüzüne. "Sürdüğüm şu arabaya bak. Herkes öyle olduğumu düşünse bile senin düşünmemen lazım."

"Bunu insanlardan kaçmak için kullanıyorsun. Kendi arabalarının değerini söyle bana."

Anında pes etti. "Aslında haklısın."

Gaza bir anda yüklendiğinde koltuğa yapıştım. Ön cama tek tük yağmur damlası düşmeye başladı. "Mütevazılığı bırakalım, dünyasının zirvesindeyim!" dedi, gülerek. "Bence arkamdan konuşacaklarına tepelerine tükürmediğim için teşekkür etmeliler."

Panik olmuş ellerle emniyet kemerini takmaya çalışırken bir yandan da söylediği şeye güldüm.

Bana baktı. "Korktun mu?"

"Pekâlâ, cool olma çabalarını bir kenara bırakıyorum. Açıkçası yavaşlarsan çok mutlu olurum."

"Cool olmaya falan çalışma Açelya. Olduğun gibi ol."

Yavaşladı. Şehir çıkışına yaklaşmıştık. Bir süre ağır ağır ilerlerken ikimiz de saçma bir şekilde gülümsüyorduk. Şehri tepeden göreceğimiz, gençler arasında adı seyirtepe olan tepeye sürdü arabayı. Efsanevi partilerin yapıldığı, araba yarışlarının düzenlendiği o yere. Önceden orada bir partiye katılmak en büyük hayalimdi ama üç sene önce yaşanan korkunç kazadan sonra orası çok daha sıkı denetlenmeye başlamıştı. Hiçbir aktiviteye izin verilmiyordu artık. Zamanla da önemini yitirmişti. Şimdi ise Kaan'la birlikte gidiyordum.

Allah'ım, lütfen aklımı yitirmemiş olayım.

Tepeyi tırmanan keskin virajlı yolları çıkarken hiç konuşmadık. Sadece arabaya düşen yağmur damlalarının ve sileceklerin sesi vardı. Arabayı şehri görecek bir şekilde park etti.

"İşte sen de herkesi tepeden görebilecek bir yerdesin şimdi. Söyle bana Açelya..." Sırtını kapıya yaslayarak yan bir şekilde oturup bana döndü. "Bir şarkı yazsaydın neyle ilgili olurdu?"

Daha önce hiç böyle bir şey düşünmemiştim. Neden düşünmemiştim? "Bu zor bir soru oldu biraz."

"Düşün biraz, bulursun. Sen benim şarkılarımın içindeki hikâyeyi duyabilen nadir insanlardan birisin. Sen özelsin. Bunu da yapabilirsin."

Ön camdan şehre baktım. Yukarıdan o kadar da büyük görünmüyordu aslında. Şehir küçük, insanları büyüktü. Onun sorusunu cevaplamak yerine ben bir soru yönelttim. Aslında bu soru ona değil, kendimeydi.

"Acaba insanlara da mı yukarıdan bakmam gerekiyor?"

"Neden?"

Ona bakmadan cevapladım. Bakarsam eğer, aklım karışırdı. Çünkü Kaan'ın o çılgın hallerinden daha çekici göründüğü bir an varsa o da ciddi olduğu, aslında ne kadar derin bir insan olduğunu gösterdiği anlardı. Çok nadir görülen, benim de kendi gözlerimle görebildiğim o hali...

"Sanırım bazılarını gözümde fazla büyütüyorum. Tıpkı bu şehir gibi... Belki ben de onlara, onların başka insanlara yaptığı gibi yukarıdan bakarsam, aslında o kadar da büyük olmadıklarını fark ederim."

"İnsanları gözünde büyütüp büyütmediğini anlaman için önce onları tanıman lazım. Onları tanımak istiyorsan da tam olarak onların seviyesinden bakmalısın hayata. Onların baktığı yerden, onların baktığı yöne..."

Onunla tanışmadan önce onu tanımayı başarmıştım gerçekten de. Diğerlerinin sandığı gibi bir insan değildi. O yüzden hep kendime benzetiyordum onu.

"Ben onları tanımak istemiyorum. Onlardan korunmak istiyorum."

"Onlardan korunmak istiyorsan savaş açmalısın."

İsterik bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. "Ben o kadar cesur değilim."

Şu anki halim savaş açacak kadar cesur değildi. Eski halim ise soğuk savaşlardan hoşlanırdı. Ve ben eski halimi, eski anılarla birlikte çok derinlerime gömmüştüm.

Kaan'a baktım. Ona her baktığımda ilk kez görüyormuşum gibi yüreğim hopluyordu. Bu hiç geçmeyecekti sanırım. Tabii bu günden sonra onu bir kez daha görürsem... "Var mı öyle cesur insanlar?"

"Var."

Bu kez içten bir şekilde gülümsedim. "İşte, onların hikâyelerini anlatırdım."

Duyduğundan memnun olmuş gibi gülümsedi o da. "Cesur insanlar... Onlara şarkı yapılmaz da kime yapılır, değil mi?"

"Aynen öyle."

İki koltuğun arasından arkaya doğru dönüp, arka koltukta bir şeyler aradı. "İşte, gördün mü? Yapabileceğini biliyordum. Nerede bu ya? Ah, buldum."

Tekrar yerine oturduğunda, elinde bir telefon vardı. Ekrandaki onlarca mesajı ve aramayı görmezden gelip kamerayı açtı. "Bunu ölümsüzleştirmeliyiz."

Birbirimize yaklaşıp kameraya gülümsedik. Telefonu çevirip bana gösterdi. Tüm bunlar gerçekti. Ekranda, yüzümün hemen yanındaki yüz Kaan'ındı. Sonsuza dek kalacak o anda ikimiz de gülümsüyorduk.

Fotoğrafı isteyecektim ama nedense cesaret edememiştim. Neyse, dedim içimden. Ben zaten onu ve bugünü öldüğüm ana dek hatırlayacaktım. O da bu fotoğraf sayesinde unutmayacaktı.

Geri dönerken yağmur dinmiş, hava kararmıştı. Kaan hiç konuşmadı. Sanki bir şeyler düşünüyor gibiydi. Her ne düşünüyorsa rahatsız etmemek için sesimi çıkarmadım.

Eve yaklaştığımız sırada, "Evin etrafı gazeteci kaynıyor, buralarda insem daha iyi olur," dedim.

"Arka sokağınızda bırakırım," dedi. Yine ciddileşmişti ama bu seferki daha farklıydı, kendimi rahatsız hissetmiştim. Sanki onu rahatsız edecek bir şey yapmıştım; ama sesimi bile çıkarmamıştım ki. Belki de ben üstüme alınıyordum. Belki yalnızca gazetecilerin olayın peşini bırakmamasına kızmıştı.

Sitemizin arka sokağa bakan apartmanlarından birinin önünde durdu.

İnmeden önce son bir kez gözlerine baktım."Teşekkür ederim."

Rica ederim demedi. O da, "Teşekkür ederim," dedi. Ben de rica ederim demedim. Arabadan inip sokağın köşesinde gözden kaybolana dek arkasından baktım. Benim peri masalım da böyle bitmişti. Prens prensesi kurtarmamış, tam tersi prenses bir prense yardım etmişti. Benim için hoş bir finaldi.

i.p vibe;

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

17.3K 1.9K 15
ama hayat hızlandı iyi şeyler artık devam etmiyor Chan.
107K 7.7K 55
Wattys 2019 Genç Yetişkin kategorisi kazananı! "Bazı hikayeler, başladığını sandığınız zamandan çok evvel başlar." Bu hikaye Sanat Lisesi'nde okuyan...
37.5K 12.5K 75
Vicdansız bunlar ya katıksız vicdan yoksunu ,fakir , dinlencileri hatta. Yüzüme yediğim bir un balonuyla öksürük krizine girdim geberiyorum yok mu ya...
223K 27.6K 50
[ TAMAMLANDI.] #Fantastik 1 #Savaş 1 Hey, ben deliyim! En az senin kadar... Jessie; çılgın, deli dolu ve köy tarafından dışlanmış üstün güçleri...