XIII Kayıp Ruh

By biAntiSosyalhikayesi

10.2K 2.9K 393

Bir lanet, ikiz kız kardeş ve yasak bir aşkın hikayesi.. Geçmişin izlerini taşıyan, ihanetin ve sırların yaşa... More

XIII Kayıp Ruh
~ 1 ~
~ 2 ~
~ 3 ~
~ 4 ~
~ 5 ~
~ 6 ~
~ 7 ~
~ 8 ~
~ 9 ~
~ 10 ~
~ 11 ~
~ 12 ~
~ 13 ~
~ 14 ~
~ 15 ~
1K Teşekkürler
~ 16 ~
~ 17 ~
~ 18 ~
~ 19 ~
~ 20 ~
~ 21 ~
~ 22 ~
~ 23 ~
~ 24 ~
~ 25 ~
~ 26 ~
~ 27 ~
~ 28 ~
~ 29 ~
~ 30 ~
~ 31 ~
~ 33 ~
~ 34 ~
~ 35 ~
~ 36 ~
~ 37 ~
~ 38 ~
XIII Kayıp Ruh
Tanıtım
Açıklama - Düzenleniyor - Seri
2 K :)

~ 32 ~

139 52 8
By biAntiSosyalhikayesi

Yemek sessizlikle ilerleyerek son bulduğunda hepimiz odalarımıza çekilmiştik. Benim gibi diğerlerinin de uyumakta zorluk çektiğine emindim. Bu yüzden onlar gibi bende düşüncelerimde kaybolmayı tercih ederek kendimi derinliklere doğru serbest bırakmıştım. 

Hissettiklerim ilk kez beni yanıltmıştı ve Lema'nın ruhuna sahip olmama rağmen onun haklı olabileceğine inanmamıştım. Bu sefer her ayrıntıyı dikkatli bir şekilde incelemeye çalışıyordum. Karan, Lema ile bir hayatı paylaşıyordu ama onun kız kardeşi Elame'ye aşık olmuştu. Bu aşk yasaklı olmasına rağmen uzun bir zaman sürmüş olmalıydı. Elame kız kardeşine olan ihanetini kabullenerek aşkından vazgeçtiğinin kanıtı olarak parmağından yüzüğünü çıkartmış ve ona göndermişti. O zaman her şey başlamış olmalıydı. Elame bunu bilmesine rağmen yinede o yüzüğü parmağından hiç düşünmeden çıkartmıştı. Zaman ilerledikçe Elama'nin kalbinde büyüyen aşk gözlerini körelterek kız kardeşine karşı bir nefrete dönüşmeye başladığında Karan'ın, Lema'ya olan sevgisi daha da kuvvetleniyor gibiydi ama hala yanlış olan bir şeyler vardı. Karan onun haklı olduğunu söylediğinde ve Lema'yı buradan götürmek istediğinde kız kardeşi büyük bir tepki göstererek Lema'nın sadece ona ait olduğunu dile getirmişti. Biranda değişen ruh hali ise onun kişiliğini sorgulamama sebep oluyordu. 

Kendi kendime "Elame neden bunu yapmış olabilirsin." dediğimde gözlerimi yumarak uyumaya çalıştım. Odamın kapısının açılmasıyla yatağımdan kalkarak gelen kişin kim olduğuna baktığımda karşımda Pars'ı bulmuştum. 

"Uyuyamadım, senin yanında uyuyabilir miyim?" Pars'ın soruyu soruş tarzına gülmemek gerçekten imkansızdı. Kahkaha atmam karşısında kaşlarını çatarak "Unut, bunu demem bile hataydı." dediğinde gülmemi bastırarak "Tamam, hadi gel." demiştim. Yüz ifadesi anında değişerek hınzır bir şekle bürünmüştü. Kendini yatağıma atarak "Oldukça rahat görünüyor." diyerek yüzünü bana yaklaştırdığında bende yavaş yavaş geriye doğru gidiyordum. 

Pars'a "Bana öyle bakmayı kes lütfen." demiş ve nefesimi tutmaya başlamıştım. "Nasıl bakmayı." diye sorduğunda yutkunarak "Öyle işte.." dediğimde aramıza giren kocaman bir el Pars'ın suratını kaplayarak geriye doğru itmişti. Varlığını henüz fark ettiğimiz Buray'a ağzım bir karış açık vaziyette döndüğüm de "Sen de mi uyuyamadın?" diye bilmiştim.

Yüzünde beliren şeytani bir gülümsemeyle "Evet, bende uyuyamadım." dediğinde korkudan yutkunarak kendimi doğrultmuştum. Buray yaramaz bir çocuk gibi Pars'ın yakasından tutarak dışarı atmış ve bana doğru dönerek "Yinede o heriften hoşlanmıyorum. Kapını kilitle ve artık uyu.." demişti. Başımla onaylayarak ayağa kalktığımda onuda kapı dışarı ederek anahtarı çevirmiştim. Sırtımı kapıya dayadığım da "Ne düşünüyordun ki!" diye kendi kendime söylenerek yatağıma doğru gitmiş ve üzerine yayılmıştım. Buray ile bazı yalanlar üzerine kurulu olsa da bir geçmişimiz vardı. O buradayken Pars'ın benim odama gelmiş olması pekte doğru sayılmazdı. Buray bizi o şekilde gördüğünde belli etme bile gerçekten incinmiş olmalıydı. Belkide şuan için asıl düşünmem gerekenler ilişki durumumun karmaşıklığı olabilirdi. Bu cadıların savaşından bile kötü bir senaryo içeriyordu. 

Başımı yatağıma gömerek bu sefer gerçekten nefessiz kalarak ölmeyi tercih etmiştim ama bu pekte işe yaramamıştı. Uzun süredir kullanmadığım ilaçlarımı masanın üzerinde gördüğümde içmem gereken sayıda olan ilaçları alarak su yardımıyla yutmuştum. Uyku şimdi ilaçlarında etkisiyle daha tatlı gelmiş ve karanlık bir çok kez olduğu gibi beni yine içine çekmişti.

Gördüğüm ilk rüyanın içinde kendimi bulduğumda meşe ağacına yaklaşarak etrafında yarım bir tur döndüm ve yine onu buldum. Kızıl kahve bukleli saçlarıyla sırtını meşe ağacına dayamıştı. Parmağından çıkartığı yüzüğü, mektubuna sardığı hasır ipin ucuna bağlamıştı. Genç adam yanından uzaklaştığında yine bana doğru dönerek "Herkesten daha masumsun Lema. Kalbin o kadar saf ki.. Bu yüzden herkesin ulaşamadığı yerdesin." dediğinde bu rüyanın neden aynı olduğuna anlam verememiştim. 

"Bu senin sayende Elame.. Sen ve ben biriz ve bizi hiç kimsenin ayırmaya gücü yetmez." 

Dudaklarımın arasından dökülen kelimelerin şokuyla aslında gördüğüm ilk rüyada Elame'nin benimle değilde Lema'nın ruhuyla konuştuğunu anlamıştım. 

"Güneş doğmak üzere, artık gitmen gerek"

"Biraz daha seninle kalmama izin ver.. Lütfen!" 

"Güneş doğmadan gitmen gerek, yoksa asla bir daha geri dönemeye bilirsin." 

Elame ellerini gökyüzüne doğrulttuğunda avuç içlerinde olan kızıl ışık yayılarak etrafımı sarmış ve ruhum tekrar Lema'nın bedeninde karanlıklar içinde uyanmıştı. Yataktan doğrulan bedeniyle elleri çarşafların üzerinde dolanarak Karan'ı arıyor gibiydi. 

Lema "Seni özledim sevgilim.. Nasıl göründüğünü merak ediyorum." diyerek yüzünde ufak bir tebessüm oluşmuştu. 

Görüm son bulduğunda gözlerimi aralayarak etrafıma bakınmış açık olan pencereden gün ışığının henüz havayı sarmadığını görmüştüm. Elame tam anlamıyla cadı güçlerine sahip olmalıydı ve Lema'yı mutlu edebilmek için onun ruhunu daha önceden bedeninden ayırarak gerçek dünyasını görebilmesini sağlamıştı. Yani rüyalarımda en başından beri konuştuğu kişi ben değildim. Bunları bana gösteren kişi ise Lema olmalıydı ama parçalanmış görü birileri tarafından engelleniyor gibiydi. Bu diğerlerinin gibi benimde yanılgıya düşmeme sebep olmuştu. Yinede bu görü Elema'nin aslında o kadar kötü olmadığının bir kanıtıydı. İşlediği günah yüzünden kız kardeşine böyle bir gücü sunmuştu. Belkide onun aslında o kadar da kötü olmadığını fark etmemi isteyen asıl kişi Lema'ydı.

Cadı kitabının son büyüsü

Aşağıya indiğimde diğerlerinin hala uyuduğunu düşünerek cadı kitabını araladım. Son yazılı sayfaya bakarak büyünün nasıl yapıldığını merak etmiştim. Arka sayfayı çevirdiğim de karşılaştığım boşlukla nefesimi serbest bırakarak gözlerimi yumdum. Lanetin nasıl durdurulabileceği hakkında bir yazı olmaması tam anlamıyla bir sorun olabilirdi. Gözlerimi araladığımda karşımda duran ruh kitabın başına gelerek bakmıştı. 

Ruhun "Eksik olan sayfa toprağın altında gömülü.." demesiyle "Meşe ağacının kökleri altında olan yer mi?" diye sormuştum. Ruh başını iki yana çevirerek "İsimsiz taşın sahibinde." demişti. Ayağa kalkarak "Bunca zamandır mezarlıkta mıydı?!" dediğimde anahtarlarımı alarak arabaya koşmuştum. Kontağı çevirdiğimde gazlayarak dikiz aynasına bakmıştım. Karan ve Buray kapının ağzında belirdiğinde Buray'ın dönüşememiş olmasına sinirlendiğini tahmin edebiliyordum. Kapıları açarak tekrar araca bindiğimde henüz gün ışığı ile aydınlanmamış ormanın içinden kurt ulumalarının yankılandığını duymuştum. Korku bedenimi ele geçirdiğinde donmuş bir vaziyette arazi sınırlarının içerisinde durmaya devam ediyordum. Asıl korkmam gereken neydi? Lema'nın ve Elame'nin savaşında cadıların asla iyi olamayacaklarını öğrenmem mi? Ya da iblisin kızgın zincirlerine bağlanmış olan kurtlar mıydı? 

Cadılık en büyük kötülüktü!

Gazı kökleyerek iyi bir karar vermediğimi biliyordum ama en ufacık bir zaman kaybına dahi artık tahammülüm yoktu. 

On üçüncü ruh bendim.

On ikinci ruh annemdi ve arkasında her şeyi geride bırakarak kaçmasına rağmen yine buraya geri dönmek zorunda kalmıştı. 

On birinci ruh, amcamın benden diğer herkesten sakladığı sırrı öğrenmemi sağlamıştı. 

Onuncu ve dokuzuncu kayıp ruhlar ise Lema'nın ruhunu on üç parçaya bölerek bu savaşta yer almak istememişlerdi.

Sekizinci ruh, iblisin canavarlarının peşinde olduğunu bilmesine rağmen kanlı ay taşını güvende tutabilmesi için eski cadıya gücü karşılığında teslim etmişti.

Yedinci ruh ise bir canavara aşık olmuştu. Ona kanlı ay taşını veremeyeceği bildiği için ölümünün ellerinden olmasını tercih etmişti. Ama bilmediği kurdun aşkının kendi canına kıyabilecek kadar büyükte olmasıydı. 

Altıncı ruh müzik kutusunun sahibi, tatlı melodinin asıl sahibinin korkunç yüzüyle meşe ağacının kökleri altında karşılaştığında gerçekler ağır gelmişti. 

Beşinci ruh belkide en masum ve en çaresiz olanlardan birisiydi. Lanetini unutarak mutluluğa kapılmış ama bu mutluluk fazla uzun sürmemişti. Siyah güllerin sahibi onun aşkıydı. 

Dördüncü ruh bana cadı kitabının son büyüsünün yerini söylemişti ama ona ne olmuştu. 

Bu yüzden bir gerçeği daha öğrenerek sona yaklaşmayı biran önce istiyordum. Lema'nın sonunun nasıl şekillendiğini gözlerimle görmek istiyordum.

Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Teşekkürler. <3




Continue Reading

You'll Also Like

346 75 41
Umudun mevsiminde çiçekler açtı dedi uğruna çiçek bahçemi yakıp kül ettiğim kadın. Umudun mevsiminde kuşlar sıcak diyarlara göç ederler, bunu bilir m...
232K 17.8K 88
"Zamansızlığı bilir misin? Geldin ve beni bir savaşın içine attın. Aşk benden güçlü çıktı, işte bu kadar basit." /text/ 33 içinde #HayranKurgu Virgül...
73.8K 5.4K 37
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
136K 10K 72
Felsefe profesörü Arnott Kowalski öğrencisinin ona sunduğu teklifi kabul etmesi durumunda olacakları asla tahmin edemezdi. Bir topluluğa davet olan b...