İPOTEKLİ HAYAT

By elfidaa_

35.5K 3.6K 2K

GERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen... More

1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4. BÖLÜM
5 BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8. BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM -2-
13.BÖLÜM
14. BÖLÜM
15.BÖLÜM (+18)
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21. BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM (+18)
24.BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM (+18)
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM (+18)
34. BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37. BÖLÜM (+18)
38.BÖLÜM (+18)
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM (+18)
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43. BÖLÜM (+18)
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM (+18)
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52. BÖLÜM (+18)
53.BÖLÜM (+18)
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57. BÖLÜM
58.BÖLÜM
59. BÖLÜM (FİNAL)
Du - yu - ru!

9. BÖLÜM

797 91 47
By elfidaa_

Günler aynı monotonluğunda geldi geçti. Yine bir hafta sonu, yine erken kalkmalar, yine aynı sıkıcı eğitim semineri. Biteceği günü sabırsızlıkla bekliyorum. Bu arada kış da iyice geldi. Aralık ayındayız mantosuz dışarıya çıkılmıyor. Güneş yüzünü gösteriyor ama ısıtmıyor. Tıpkı Barış gibi.  Oda mesaj atıyor kendini gösteriyor ama hiçbir yaklaşımı içimi ısıtmıyor. Neyse ki sabahları günaydın akşamları iyi geceler mesajından öteye gitmiyor. Ben de bir nebze olsun huzur buldum. Gel gelelim diğer şahsiyete Aslan'a çalıştığından dolayı gün içinde öyle pek mesaj atmıyor. Akşamları açılıyor. Kah okuldan, kah ailelerden, kah işten, kah aştan bahsediyor. Aklımı dağıtıyor, keyif veriyor. Çoğu kez gülümsetiyor beni. Öyle çok dertlerimden bahsedip sıkmamaya çalışıyorum ama yüzeysel de olsa biliyor yaşadıklarımı. Anlıyor, hatta akıl bile veriyor. Mutlu olmam, işimden zevk almam için çabalıyor. Oysaki yargılamadan dinlemesi bile benim için öyle anlamlı ki. Yarın yüz yüze görüşeceğiz. Şu üç beş günde pişman etmedi beni verdiğim bu karara. İnşallah yarın da güzel geçer.

          Günün akşamında film önerilerinde bulundu birkaç tane. Ben de filmleri beğenmeyip yine sohbet etmek için oturmayı teklif ettim. Aslan' da o zaman spontane yaparız yarın karar veririz dedi. Onunla görüşeceğim için bir küçük heyecan duymuyor değilim. Günlerdir farklı bir yüz görmeden evde hapis hayatı yaşıyorum. Dolayısıyla yarın benim için görüş günü gibi bir şey. Bu arada üç gün sonra da Aslan'ın doğum günü. Yarın bir tatlı jest yapsam güzel olur. Ama ne yapabilirim, ne hediye alabilirim, nerden ve nasıl?  Neye ihtiyacı var ne sever bilmiyorum ki. Hem seminerden çıkamam. Bir öğle arası var. Yakınlarda da... ne var, ne var, ne var... Aaa clup var. Her erkek futbol sever. Evet öyle yapayım. Orda mutlaka güzel bir şey bulurum. Neyse karara vardığıma göre içim rahat uyuyabilirim. Yatağa girdiğim, girdiğim gibi de doğruldum.

--Ben ne giyineceğim yarın?

          Ben bu soruyu nasıl atladım. Yataktan çıktım ve gardırobun tüm kapaklarını açtım.  Sonra karşısına geçtim. Keşke dolap dolap söyle bana, bana en çok yakışan kıyafet nedir? Desem dolap da içindeki en güzel şeyi bana doğru fırlatsa. Ben de düşünmekten kurtulmuş olurdum. Ve tabi odayı dağıtmış olmaktan da. İçimdeki ayarsız neşe çocuksu hayal gücümü dışarıya çıkarttı resmen. Neyse bir şeye karar verip yatmalıyım.

          Birkaç deneme yaptım ve fark ettim ki çok abartılı. Heveslisiymiş gibi görünmeye gerek yok yanlış anlamasın. Hakkımı doğallıktan yana kullanayım. Kırmızı kot pantolonumu ve yaldız biyeli mavi bluzda karar kıldım. Evet evet iyidir. Kararımı vermiş olmanın rahatlığıyla odayı topladım ve yatağa girdim.  Aklıma bir şey daha gelmeden uyuyakalsam iyi olur. Alarmı kurmak için telefonu elime aldım. Üç mesaj gelmiş. Telefon sessizde kalmış. İkisi Aslan dan biri Barış tan idi.

Barış "iyi geceler bitanem"

O bana hala bitanem diyordu bense yarına başka biriyle görüşecek olmanın heyecanı içerisindeyim. İçim cız etti.  Acaba Barış a haksızlık mı yapıyorum. Ama neden haksızlık olsun ki Aslan benim arkadaşım. Tamam biraz yakışıklı olabilir ki bu ne alaka bende bilmiyorum ama sonuçta aramızda bir şey yok. Arkadaşça görüşüyoruz, Barış ı biliyor hatta hangi aşamada olduğumuzu da. Evet evet haksız bir durum yok. Mesajı atalı yarım saat olmuş. O zaman uyumuş gibi davranmaya devam edeyim. Diğer mesajlara bakayım.

--Biran önce uyusam da yarın olsa istiyorum. Bunu istediğim için uyuyamıyorum. Yardımınıza ihtiyacım var Eylem Hanım :)

--Lakin görüyorum ki siz çoktan uyumuşsunuz. Yeteneğinizden mutlaka bahsediniz. İyi geceler.

Ciddi yazma şekli beni gülümsetti. Son mesajı atalı altı dakika olmuş. Öyleyse yanıtlayayım.

--Size yardımcı olmayı çok isterdim ancak zannettiğiniz yeteneğim yok. Gerçi henüz uyumaya çalışmadım, belki de vardır. Deneyip göreceğim. Şayet becerirsem yarın anlatırım, beceremezsem on dakika sonra birlikte çözüm ararız.  İyi geceler Aslan Bey.

--Zannettiklerimden çok daha fazlası var sende. Ben de tekrar deneyeceğim bakalım ne zaman buluşuruz.

Mesajı okuyunca kaşlarım bir araya toplandı

Zannettiklerimden çok daha fazlası var ne demek. Ne demek istiyor. Fazladan ne gösterdim ki. Allah Allah yaa ne biçim laf bu.. Sonra birden ışık yandı aklımda.

--Şu cümleyi düşüneyim de uyuyamayayım sana yazayım diye yazdın değil mi?

--Zekisin işte onu demek istedim :)

--Haha, beni uykumdan edemezsin. Erken uyanıyorum ve sinemada uyumak istemiyorum.

--Sinemada uyumak da cazip gelmedi değil. Tamam tamam daha fazla oyalamayacağım seni iyi uykular..

--Teşekkürler sana da iyi uykular.

          Yorganı kafama kadar çektim. Çünkü bir annesözü derki; "ısınırsan uyursun" kendimi ısıtmam lazım.

          Alarmın sesine gözlerimi açmaya çalıştım ancak acıyordu. Çok uyumalı döneme ne zaman geçeceğim acaba. Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkadım ve üzerimi giyindim. Saç ve makyajı da tamamladım mutfağa yollandım. Bir şeyler atıştırdıktan sonra hızla okula gittim. En sıkıcısından dersleri dinlerken saatlerin hızla akmasını istiyordum. Öğle arası geldiğinde clup a gittim. Şöyle bir bakındım. Forma alamazdım, eşofmanda abartılı olurdu. Sonra atkı bere takımlarını gördüm. Evet bu mantıklı olabilir. En sadesinden lacivert bir atkı seçtim ve kasaya geldim. Kasada çakmakları gördüm. Sigara içmiyor ama çakmak çok güzeldi dayanamayıp hediye paketinin içine attım. İnşallah Aslan da beğenir. Yeniden okula döndüm, öğlede uyananlardan mesaj vardı.

--Geç yatmanın bazen güzel yanları da oluyor. Saat epey ilerlemiş olarak uyanıyorsun ve buluşma saati yaklaşmış oluyor. Bu arada günaydın :)

--Ben ne kadar geç yatsamda gün erkenden ayıyor bana. Ve saatler geçmek bilmiyor. Sabretmeyi öğreniyorum bu arada TÜNAYDIN :)

Herhangi bir cevap yazmadı. Zaten ders de başladı. Güç bela çıkış saati geldi.

--Aslan 5 dakikaya çıkıyoruz. Haberin olsun.

          Madem beni alacak haber vermek gerek. Dersten çıktım ve okulun önünde beklemeye başladım. Ne cevap geldi ne de kendisi. Arasam mı acaba? Yok ya araba kullanıyordur. Az daha bekleyeyim. 10 dakika oldu ekilmiş olma düşüncesi ufaktan yaklaşıyor. En iyisi arayayım.. aradım... çaldı, çaldı, çaldı ama açan olmadı.20 dakika oldu ve bekliyorum. Üstelik neyi beklediğim belli değil. Ekildim yaa. Resmen ekildim. Çok aptalca. 5 dakika daha bekleyeyim çünkü inanmak istemiyorum. Sonra giderim. 3 dakika daha geçti ki önümde araba durdu. Camı açıp başını eğdi ve özür dilerim dedi. Ben tam ağzımı açıyordum ki koltuğumun üzerinde bir buket papatyayı gördüm. Kucağıma alıp oturdum. Nerde kaldın diye sormama fırsat vermeden.

--Pazar günü açık çiçekçi bulmak çok zor. Telefonu da arabada bırakmışım çünkü hemen dönerim sandım. İlk dakikadan çuvalladım galiba.

Kafamı çevirip ona baktım. Büyük bir ciddiyetle araba kullanıyordu. Ona baktığımı anlayınca bana bakıp kısacık gülümsedi. Ve içim bir tuhaf oldu. Hemen kendimi toparladım.

--Ne yalan söyleyeyim ekildiğimi düşündüm. Birazcık kızdım. Ama mademki sebebi bu güzel çiçekler özre gerek yok.

Tekrar bana bakıp gülümsedi ve içim....

--Öyleyse hoş geldin Eylem

--Hoş buldum Aslan.

Ağzım kulaklarımda konuşuyordum.

--Direk avm ye gidiyorum.

--Tamam nasıl istersen.

--Eee ders nasıldı?

--Aman ders işte sıkıcıydı. Gereksiz zaman kaybı.

--Peki ne kadar zamanımız var? Eve dönmenin bir saati var mı?

--Bugünlük geç dönebilirim. Kız arkadaşlarımla takılacağımı söyledim.

--İyi bari sevindim. Dedi ve bana bakıp gülümsedi.

Gülümsemesi çok mu güzel, yoksa bana mı öyle geliyor. Ayran budalası gibi ağzım hep kulaklarımda. Toparlayamıyorum bir türlü.

Avm otoparkına arabayı park edip tamamen bana döndü.

--İnelim mi?

--Eee şey, sırası değil belki ama ben de senin için ufak bir şey almıştım. Üç gün sonra doğum günün diye.

Bu ezik konuşmayla paketi uzattım.

--Çok mahcup oldum şimdi. Ne gerek vardı. Seni görmüş olmak bana en güzel hediye.

Aman Allahım yanaklarım kızarıyor! İnşallah anlamaz inşallah inşallah...

          Paketi açtı ve hediyeleri beğendiğini söyledi. Çakmağa bayıldı ve atkının sade oluşunun doğru tercih olduğunu söyledi.

--Öyleyse doğum günün kutlu olsun dedim.

--Teşekkür ederim dedi, ilk kutlayanımsın.

--Yani normal daha üç gün olduğuna göre. Neyse inelim mi?

Yoksa alev alacağım...

--Aaa tabi hadi.

          Yan yana avmye girip üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldik. Kalabalıkta elini belime koyarak gidiyordu. Sahiplenici, koruyucu, destekleyici bir tutuştu bu garipsiyordum. Ama bir o kadar da hoşuma gidiyordu. Bana değdikçe içim gıcıklanıyordu...

          En üst kata çıkınca doğru sinema bölümüne geldik. Hiç tarzım film yoktu. Maksat birlikte vakit geçirmek diye sesimi çıkarmadım. En yakın film saati yarım saat sonraydı. Gidip ona bilet aldık. Asker filmi idi. Ne kadar ironik :) en azından yarım saat muhabbet edebileceğiz diye seviniyordum.

          Salon kapılarının önündeki masalardan birine yan yana oturduk. O bana bakıyor, ben ona bakıyordum. Hayır muhabbet etmek için yanıp tutuşan ben şimdi ağzımı bıçak açmıyordu. Oysa telefonda saatlerce mesajlaşıyorduk. Yüz yüze gelince sus pus. Nelerden bahsedilirdi böyle durumda unutmuşum. Demek ki filme gitmek öyle çok da kötü bir düşünce değil. Bir zaman sonra:

--Aaa bak sana ne gösterecektim. Az daha unutuyordum dedi.

          Telefonu çıkardı. Eski lise arkadaşlarımızdan birkaç fotoğraf gösterdi. Birçoğunu tanımakta zorlandım. Ne çok değişmişlerdi. Fotoları gösterdikçe haklarında bildiklerini bana anlatıyordu. Benim aklım ise aynı telefon ekranına bakmak için girdiğimiz o samimi duruşta. Çok güzel kokuyordu, sıcaklığını hissediyor ve kızarıyordum. Ellerine baktım, ne kadar erkeksi, benimkilerin yanında kocaman görünüyor.

--Bu çocuk sizin sınıftaydı değil mi? Eyleeeeemmm orda mısın?

          Başını iyice eğmiş yüzüme bakıyordu. Biranda içine düştüğüm saçma dünyadan sıyrıldım. Bana bu kadar yakın duran yüze bakarak.

--Ee efendim, ne sordun, ben şey duymadım. Yani duydum da algılayamadım. Yani anlamadım. Ne söyledin?

          Cümleyi kuramadıkça daha çok bocalıyor ve domatese çalıyordum. Ben kızardıkça o halime gülümsüyordu. Bakışları, gülüşü içime doluyor. Midem karıncalanıyor ortamdaki tüm hava çekilmiş gibi hissediyorum. Heyecanım arttıkça çişim geliyordu. Ayağa kalktım.

--Film başlamadan ben bir lavaboya gideyim dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Nereye gittiğime bakmadan öylece yürüyordum. Başımı kaldırdığımda ortalıkta bir tuvalet göremedim. Görevli birisine sordum ve geldiğim yönün tam tersi istikameti gösterdi. Yeniden Aslanın yanından geçip tuvalete mi gideceğim aahh bu utanç verici. Bir mucize olsa da yer yarılsa. El mahkûm yürümeye devam ettim. Yanından geçerken.

--Şey oradaki tuvaletler tadilattaymış, şuraya gideceğim.

Yine gülümsedi ve tamam canım dedi. Birisi şuna gülmeyi yasaklamalı. Ve umarım orada tuvalet olmadığını bugün öğrenmez.

          Lavaboda suyun sakinleştirici etkisini kullanmaya çalıştım. Aynada gördüğüm simaya bakınca mutlu oldum. Kaybettiğimi sandığım duygular hala varmış. Belli ki dışarıya çıkaracak birisini beklemiş. Sarhoş eden bu güzellikteki duyguya kapılıp gitmeyi ne çok isterdim. Asma hayatım bu kadar karmaşıkken doğru olmaz.

          Lavabodan çıkıp yanına geldiğimde filmin başlamasına beş dakika kalmıştı. İçeriye girip koltuklarımıza oturduk.

--İnşallah güzel bir filmdir. Dedi

--Evet inşallah

          Bir asker filmi ancak beni kendime getirirdi zaten. Film başladıktan bir zaman sonra karakterler hakkında bir şey demek için kulağıma eğiliyor. Kokusu yetmezmiş gibi bir de nefesinin sıcaklığı değiyor bana. İçimde bir şey yükseliyor. Ben de tam ona cevap vermek için dönünce burun buruna geldik. Nefesimi tuttum öylece gözlerine baktım. Olası bir hamlede ne yapardım, bunu bilmediğim için hızla kendimi geri çektim. Ancak oda aynı hızla elimi tuttu. Dudaklarına götürdü. Öyle yumuşacık öpüyordu ki. Ben kendimi ona değilde filme vermeye çalıştım. Elim elinin içindeydi. Ne karşılık verip tutuyor, ne de elimi çekiyordum. Öyle saçma bir şekilde olacakları bekliyordum. Bir şey söylemek için yaklaştığında bende ona doğru eğildim. Burnunu yanağıma dokundurup derin bir nefes aldı.

--Eylem çok güzel kokuyorsun. Dedi yavaşça ve derinden gelen bir sesle. Ardından yanağımdan öptü. Bütün tüylerim diken diken oldu. Ardından nefesini boynumda hissettim. Sonra da dudaklarını.

          İçim çekiliyor, vücudum karıncalanıyordu. Tüm arzularım ayağa kalkmış alkış tutuyordu. Durmasını söylemek için başımı döndürdüğümde dudakları dudaklarımla buluştu ve kaçamadım.  Daha doğrusu kaçmadım. Şu ana kadar tuttuğum arzularımla ben de ona karşılık verdim. Tüm açlığımla öpüyordum. Nefes nefese kalıp ayrıldığımızda güç bela konuştum, sessizce

--Bunun için çok yanlış yerdeyiz, burası çok kalabalık dedim.

Ağzımdan çıkana inanamadım. Resmen olur vermiştim duruma da mekanı beğenmemiştim.

--Öyleyse sakin bir yere gidelim dedi

--Tamam dedim.

          Eşyalarımızı toparlayıp salondan cıktık. Elim hala avuçlarının içerisindeydi. Avmden çıkıp arabaya binene kadar ne yaptığımın farkında değildim. Varlığı ruhumu öylesine sarmalamıştı ki oluşturduğu heyecan dalgası ile yürümüyor uçuyordum.

          Elini elimden çekip, araba hareket etmeye başlayınca beynim düşünmeye başladı. Başım sağ yana dönük dışarıya bakıyordum. Çalan slow müzik çalışmaya başlayan aklımı durdurmaya çalışıyordu.

--Eylem yüzünü yine bana döner misin?

--Ben şuan yaptığım şeye inanamıyorum. Ben olmanın o kadar dışında bir şey ki.

--İstemiyorsan anlarım..

--İsteyip istemediğimi bile bilmiyorum... Nereye gidiyoruz?

--Eve gidiyoruz.

--Annen ve babanla tanıştırmayacaksın herhalde. Kimin evine?

--Büyükannemin evi, ancak kendisi il dışında teyzemlerde kalıyor.

--Sen de evi kötü niyetlerine alet ediyorsun?

--Oralar benim eski mahallem, arkadaşlarımla takıldığımda tuvalet ihtiyacı için kullanıyorum. Başka amaçla orayı hiç kullanmadım.

--Ne yani ben?

O sırada araba durmuştu. Dönüp gözlerimin içine baktı ve elimi tutarak

--Yani sen bu eve gelen ilk kızsın...

          İnanmıştım. Bu atmosferde bana ne dese inanırdım zaten. Merdivenlerden yukarıya cıktık ve eve girdik. Ben evi incelemeye çalışırken Aslan bırakmadığı elimi çekiştirerek beni yatak odasına götürdü. Koridorun ışığını yakarak içeriye loş bir ışık verdi. Ardından o çekici gülümsemesiyle bana yaklaştı. Soluk gibi çıkan sesiyle

--Kokun dedi ve burnunu boynuma gömdü. Dudaklarıyla boynumu keşfederken ben kendimden geçiyordum. Elleri sırtımda gezinirken bluzumun uçlarını yakaladı ve yavaşça çıkardı. Atletimle beraber çıkan bluzumdan geriye sadece sutyen kalmıştı. Dudakları yeniden dudaklarıma değdiğinde ayakta duramayacak kadar sarhoş olmuştum. Gözlerim kapalı öpüşme ile yoğunlaşırken Aslanın elleri kopçalarımı zorluyordu. Sonunda onu da açıp bedenimden sıyırınca ben kollarımla Aslana sarıldım. Çünkü görmesini istemeyecek kadar utanıyordum. Ne yapmaya çalıştığımı anlayınca gülümsedi.

--Dur şartları eşitleyelim dedi ve gömleğini çıkardı.

O soyunurken ben yatağa oturmuş kollarımla göğüslerimi kapatmaya çalışıyordum.

          Üzerinde benim gibi pantolonu kalmıştı. Bana yaklaştı ellerimden tutup kollarımı başımın üzerine kaldırdı ve beni yatağa yatırdı. Dudaklarımda başlayan keşif boynuma ve oradan da göğüslerime geçti. Meme uçlarıma değen dudaklarıyla istemsiz kasılıyor ve inliyordum. Bedenim benden bağımsız ona itaat ediyordu ve o beni nasıl dizginleyeceğini çok iyi biliyordu. Dudakları göbeğime doğru indi ve elleriyle düğmelerimi açmaya başladı. Hayal gibi, rüya gibiydi her şey. Tamamen soyunduğumun farkında bile değildim. Dudakları tende en kuytuma ulaştığında iniltilerim iki katına cıktı. Dudaklarını da parmaklarını da ustaca kullanıyor bana her şeyi unutturuyordu. Yeniden dudaklarıma ulaştığında onun da tamamen soyunduğunu fark ettim. Elleriyle bacaklarımı aralarken ruhumu doldurmaya hazırlanıyordu. Neden bilmem biranda ellerimi göğsüne koydum. Nefes nefese

--Aslan, ben bunu daha önce hiç yapmadım dedim.

Ellerimin altındaki göğsü biranda sertleşti. Bana bakan gözleri büyüdü. Dudakları hiç kıpırdamasa da gözleriyle gülümsediğine yemin edebilirim.

-Yani sen bakire misin?

--Evet... Ben sadece bilmen gerektiğini düşündüm.. ancak hazırım..

--Ne demek hazırım?

--Hazırım yani senin olabilirim...

Uzun süre sessizlik oldu gözlerimin içine bakarak ne derece kararlı olduğumu görmeye çalıştı ve sonra yana devrildi.

--Olmaz Eylem bunu yapamam sana.

--Aslan ben bu noktaya gelmişken durmak istemiyorum.

--Bunca yıl, uzun süreli erkek arkadaşın olmasına rağmen kendini saklamışsın. Ben sana bir gelecek sunamam, sana bu haksızlığı yapamam.

--Ne demek bu?

Gözleri pencereye kaydı. Artık bana bakmıyordu. Yapacak olduğu açıklamadan deli gibi korkuyordum.

--Yani şu demek. Seninle uzun zaman üstüne karşılaşıyorum ve ilk kez buluşuyorum ve sen benim yatağımdasın. Böyle birine hayatımı adayamam. O yüzden de sana bu kötülüğü yapamam.

          Beynimde şimşekler çakmaya başladı. Ben olmaktan çıkarak, arzularıma kapılıp geldiğim bu nokta beni hafif yollu kadın yapmıştı. Her şey uçup gitti ve ilk gün yatağına giren BÖYLE biri olmuştum. Yerden kesilen ayaklarım çok çabuk, çok sert bir şekilde yere çakıldım. Boğazımda kocaman bir yumru oluştu.

--Şuan bu sözlerinle bana ne büyük bir iyilik yapıyorsun(!) sinema isteğinde ısrarcı olma sebebin beni bu noktaya getirmekti, tebrikler başardın. Bana ilklerimi yaşatırken dilerim sen sonunu yaşamışsındır.

          Bir hışımla yataktan çıkıp kıyafetlerimi bulmaya çalıştım. Acele edip üzerimi giymeye çalıştıkça elimi kolumu sağa sola çarpıyordum. Boğazımdaki yumru giderek büyüyor, göz pınarlarımı akmaya zorluyordu. Ancak şuanda ağlamak kendimi biraz daha aciz duruma düşürmek istemiyordum.

          Yanıma gelip ellerimi tuttu ve durdurdu. Yeniden gözlerime bakıyordu ancak ben kaybolduğum o gözlere geri dönmek istemiyordum. Ellerimi de hızla ellerinden çektim. En küçük dokunuşu bile artık hak etmiyordu.

--Tamam Eylem biraz sakinleş kendini yaralayacaksın.

--Kalbimi paramparça eden biri mi söylüyor bunu. Çok etkilendim doğrusu. Sakın bir daha bana dokunmaya kalkışma. Gözlerini de, sözlerini de, bedenini de önümden çek.

--Tamam nasıl istersen. Ama geç oldu seni eve ben bırakacağım.

--İstemiyorum!

--Bunu seninle tartışmıyorum.

          Sesindeki kararlılığı duyunca sustum. Bir zaman sonra onun telefonu çaldı ve içeriye gitti. Yarım yamalak duyduklarıma bakılırsa bir yere gitmesi gerekiyordu.

--Hazırsan çıkalım mı?

          Çoktan hazırdım kapının önünde bekliyordum. Arabaya bindik ve hızla hareket etti. Ağzımızı bıçak açmıyordu. Söylenecek söz de yoktu zaten. En büyük pişmanlığım olarak tarihe yazılmayı bekleyen bir gün. Sahil yoluna geldiğimizde inmek istediğimi söyledim.

--Burada bırakmam seni eve götüreceğim dedi.

--Ne yapacağıma sen karar veremezsin. İndir beni!

          Bu sefer kararlı ses tonu benden çıkmıştı. Kenara yaklaştı ve durdu. Bana dönüp tam bir şey söyleyecekken biranda arabadan inip kapıyı kapattım. Ve hızla yürümeye başladım. Arkama dönüp bakmadım. Sonra zaten arabanın gidiş sesini duydum. Bir süre yürüdükten sonra denize karşı bir bankta oturdum. Hissiz gibiydim. Denizi izliyordum. Ne zamanki başımı eğdim onları gördüm. Papatyalar...

          Yanıma aldığımın bile farkında değilim. Benim kirli ellerimde öyle temiz öyle masumlardı ki. Boğazımdaki yumru yeniden aktifleşti ve bir volkan gibi çağlamaya başladı. Gözyaşlarımı durduramıyordum. Ağladıkça daha çok ağlıyordum. Bu güne kadar biriktirdiğim ne varsa hepsini gözyaşlarımla atmaya çalışıyordum.

          Telefonum titremeye başladı. Cebimden çıkarırken açmış bulundum ve kesin annemdir diye ekrana bakmadan kulağıma koydum.

--Efendim?

--Nerdesin Eylem?

--Sana ne Aslan, daha neden arıyorsun ki?

--Bıraktığım yerde değilsin, n yöne gideceğimi şaşırdım. Kötü olduğunu biliyorum bırak sana kendimi anlatayım.

--Yok ben çok iyim, itinayla dersimi verdin. Senden daha fazla bir şey duymak istemiyorum. Seni görmek de istemiyorum.

--Tamam buldum seni dedi ve telefonu kapattı.

          Hızlı adımlarla yanıma geldi. Bu kez yanıma değil de önüme geçti ve yere oturdu. Yüzümün aldığı son hali görmesini istemediğimden başım eğik duruyordum.

Eliyle uzanıp başımı kaldırdı ve gözlerime baktı.

--Allah benim belamı versin. Aşkla bakan gözleri be hale getirdiğim için. Eylem ben özür dilerim. Sözlerim biraz ağır oldu biliyorum ama seni kandırmak kullanmak istemedim. Hayatında tamamlanmamış, askıda bir ilişkin var. Sen bir şeyleri oturtmadığın müddetçe ben sana gel diyemem. Anlatabiliyor muyum? Sen çok güzelsin, çok iyisin ve benim için çok masumsun. Ne yapmak istediğine karar ver. Ben seni her durumda desteklerim. Daha bir çok şey söylemek isterdim ama ben de çok karıştım inan. Bunları bir düşün olur mu?

Sessizce başımı salladım

--Şimdi annen sana kızmadan seni eve bırakayım.

          Ayağa kalktı elimi tuttu ve beni banktan kaldırdı. Arabaya doğru yürürken bir kolu yine belimdeydi. Arabaya bindik, sessizce eve geldik. Onu bir daha görür müydüm bilmiyorum. Ona döndüm ve gözlerine baktım. Gece ile birlikte daha da kararmışlardı. Gülümsedi yine o en içten haliyle.

--Gel buraya dedi ve sarıp sarmaladı beni.

          Kendi kırıp döktüklerini yine kendisi toparlıyordu. Sadece bir gülüşü bile içimi ısıtmaya yeterken, sarılarak bana en çok ihtiyaç duyduğum şeyi veriyordu. Az evvelki öfkem uçp gitmişti. Şimdi kızsam mı sevsem mi bilemedim ruh gibiyim.

--Beni aramayı unutma dedi.

Bende iyi geceler dedim ve arabadan indim.

          Papatyalar hala kollarımdaydı ve onlar için uydurduğum kılıf da aklımın bir köşesindeydi. Şimdi sıra eve girip kendimle baş başa kalma zamanıydı.












Oylarınızı, yorumlarınızı ve önerilerinizi bekliyorum . İyi okumalar :)

Continue Reading

You'll Also Like

2.7M 71.3K 152
+18 içerir .... + 18 içerir BU hikayede +18 içerik vardır. Rahatsız olanlar okumasın... ''Peki şimdi ne olacak '' diye geçi...
1.4M 43.1K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
343K 17K 39
Dün gece yarım bıraktığı işi tamamladı. Yavaşça dudaklarını ona yaklaştırmasını beklemeden genç kızın ensesinden tutarak kendine çekti ve tek hareket...
259K 7.6K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...