ARAN

By Arsilya-TY

180K 11.7K 1.8K

Güneş suya yansıdı... ''Geldiğinden beri yüzün gülüyor. Çok mu eğleniyorsun?'' diye sinirle sorduğumda hala o... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
Yeni Bölüm Ön Okuma
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
Duyuru
15.Bölüm
Yeni Bölüm Ön Okuma
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm Part 1
20.Bölüm Part 2
21.Bölüm Ön Okuma
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm Ön Okuma
26.Bölüm
Demren Kapak

7.Bölüm

6.3K 473 94
By Arsilya-TY

Sinirden yerinden çıkacakmışcasına atan kalbimle eve girdiğimde derin derin nefesler alıyordum. Sanki büyük bir suç işlemişcesine parmaklarım dudaklarıma giderken sertçe dudaklarımı sildim. Onu mahvedecektim! Onu mahvetmenin bir yolunu bulmalıydım! Çocukluğumuzdan beri defalarca birbirimizi kızdırmak için türlü şeyler yapmıştık ama hiçbir zaman bu kadar ileriye gitmemişti. Beni hafife mi alıyordu? Gittiği ülkede rahat kızlara alışmış olmalıydı ama benim adım Meltemse ona gününü gösterecektim. Odama gideceğim sırada holde elindeki tabakları mutfağa taşıyan annem duraksamıştı.

''Nasılmış Aran oğlum?'' diye sorduğunda kendime hakim olmam mümkün değildi.

''Merak etme domuz gibi Aran oğlun! Hiçbir şey olmaz ona!''

Annem sürekli değişen ruh halime alışmış olmalı ki sadece gözlerini kısarak yüzüme baktı. Onun sorgulamasıyla veya Aran'ı üste çıkartacak cümleleriyle vakit kaybedemezdim. Odama girdiğim gibi kapıyı kapatarak kitledim. Yatağıma girip pikeyi üzerime çektiğimde ölene kadar bu yataktan çıkmamak istiyordum. Gecenin bir yarısı olmasına rağmen evdeki tüm ışıklar sönmüş, bense yatağımda oturmuş öylece pencereden dışarı bakıyordum. Elimde tuttuğum soğuk limonata bardağını yudumlarken aklımdan o anı atamıyordum. Alt tarafı bir öpücük diyip geçmek istiyordum ama kahrolası ilk öpücüğüm olduğu için mümkün değildi. Belki de fazla ciddiye alıyordum. Kesinlikle öyleydi! Hem tam bir öpücük bile sayılmazdı. Kendini kandırma Meltem.

ARAN ANLATIMIYLA;

Uyku tutmadığını anlayınca sinirle yerimden kalkarak anahtarı aldığım gibi kendimi dışarı attım. Karşı evin kapısına gözlerim takıldığında hızla arkamı dönerek gitmiştim. Binadan çıkar çıkmaz ellerimi ceplerime koyarak serin havayı ciğerlerime çekerken biraz ilerde çardakta oturan kişiye bakmıştım. Kazım abi hala bıraktığım yerde duruyordu. Uzaktan bile belli olan sigarasını görünce gülümsedim. Adımlarımı hızlandırarak çardağa doğru ilerlediğimde Kazım abi kafasını kaldırarak yanındaki radyosunun sesini kısmıştı. Her zaman ki gibi Müslüm Gürses dinliyordu.

''Ooo kimleri görüyoruz? Sen buraların yolunu bilir miydin?'' dediğinde başımı hafifçe eğerek selam verdim.

''Ayıp etmiyor musun abi? Dünyanın öbür ucu bile değiştirir mi içimizdekini?'' diye cevap verdiğimde Kazım abi hüzünle gülümsemişti.

''Değiştirmez evlat değiştirmez.''

Onun hemen yanına oturarak masanın üzerindeki radyoya ve hemen yanında duran içinde tek tük kalmış sigara paketine baktım. Radyoda çalan şarkıyı biliyordum aslında Kazım abi sayesinde öğrenmiştim.

''Yak bir tane vereyim.'' diyerek işaret etti paketi.

''Yok abi, içmiyorum mesleği biliyorsun.''

Kazım abi başını gururla sallayarak omuzuma vurmuştu. Üzerindeki eskimiş ceketi ve açık sarı gömleğiyle öylece duruyordu. Saçlarının hafif beyazlamış olduğunu fark etmemek mümkün değildi. Onun nasıl zor bir hayat yaşadığını hatırlayınca dudaklarımı dilimle ıslatarak derin bir nefes aldım.

''Gururumuzsun hepimizin, aferin oğlum aferin. Gittin mesleği eline aldın geldin. Bulabildin mi peki aradığını orada?'' diye sorduğunda şaşırmıştım.

''Neyi arıyordum ki abi?''

Kazım abi yüzünde görmeye alışık olmadığım muzip bir gülümsemeyle sigarasını söndürerek yenisine uzandı.

''Demek seninde hala haberin yok. Olsun, öğrenirsin nasılsa bir gün.'' dedi ve sigarasını yakarak çakmağını masaya koydu. Radyoda bu sefer 'Sensiz Olmaz' isimli şarkı çalıyordu, her ne kadar dediklerinden pek bir şey anlamasamda sessiz kalmaya devam ettim. Nasılsa bir gün anlardım. İçimi saran huzursuzluk her dakika artarken Kazım abiye dönmüştüm.

''Abi benim sana danışmak istediğim bir şey var aslında.'' dedim sıkıntılı bir ses tonuyla. O ise bana dönerek başını eğdi ve devam etmemi söylercesine duruşunu dikleştirdi.

''Ben bir yanlış yaptım ama bu bana yanlış gelmiyor. Bilmiyorum... Yapmamalıydım ama yaptığım için pişman değilim.'' diyerek ensemi kaşıdığımda onun da kafasını karıştırdığıma emindim. Bu halime ben bile inanamıyordum.

''Kime yaptın bu yanlışı?'' diye sordu ilgiyle. İstemsizce başımı kaldırıp Meltem'in penceresine baktığımda sıkıntılı bir nefes vermiştim.

''Önemi yok, sadece içim huzursuz.''

''İçin huzursuzsa senin için önemi olan biri yüzündendir. Emin misin?''

Gözlerimi kaçırarak elimdeki anahtarı çevirmeye başladım. Söylediklerinde haklıydı, yine de bu konuları konuşmak istediğim şey değildi. Durumu fark etmiş gibi elini bu sefer dizime vurarak güldü.

''Mesele aşksa ben sana yardım edemem. Görüyorsun ya kendime hayrım dokunmadı başkasına nasıl dokunsun ama şunu söyleyeyim üzme sevdiğini. Bak bana beraber ölelim diyordum o zamanlar, sonra kimsenin hatta yengenin bile veremediği cevabı aha Müslüm babam verdi. İkinize bir kurşun yetmez diyor ya şarkısında işte o zaman anladım. Aynı anda sevmek nasıl haramsa insana, aynı anda ölmekte haram.''

''Bu ömür böyle geçmez.'' dedim, kollarımı dizime yaslayarak eğilmiştim.

''Geçer.''

''Geçer geçmesine ama adamı yıka parçalaya geçer.''

Baş selamı vererek ayağa kalktığımda gitmek için yeltenmiştim. Bir kaç adım attıktan sonra ardıma dönerek Kazım abiye baktım.

''Mesele aşk değil abi.'' dediğimde ikinci sigarasını da söndürüp burukça tebessüm etmişti.

''Mesele aşk olsa ve ben senin yerinde olsaydım, sen de benim halimde olurdun evlat.''

☁☁☁

''Kalk kız kalk bugün düğün var!'' diye bağıran ablamı duymamak için başımın altındaki yastığı yüzümün üstüne koyarak ölü taklidi yapmaya başlamıştım. Zaten gece kaçta uyuduğumu bile hatırlamıyordum bu morarmış gözlerle bırakın düğünü bakkala gitmeye bile halim yoktu.

''Deniz söyle ona bakkala gidip ekmek alsın hadi!''

Annemin de odamın önünden geçerken bağırmasıyla yüzümdeki yastığı var gücümle kendime bastırıyordum. Evet kendi kendimi an itibariyle boğmak üzereydim. Ablamın yanıma gelerek yastığı çekip ayaklarımın dibine fırlatmasıyla gözümü açtım.

''Kalksana ya bir lafı elli kere mi diyeceğiz sana?''

''Gelmiyorum ben düğüne falan!'' diyerek yastığımı geri almaya yeltenmiştim ki odaya babam girdi.

''Meltem kredi kartımı bırakıyorum kızım git canın ne istiyorsa al akşam için, bana da bir tane kravat al takımımla uyumlu olsun. Anan yine sevmediğim renk almış.'' dediğinde paldır küldür yatağımdan çıkarak kucağımda tuttuğum yastığımla babama gülümsedim.

''Dünya üzerindeki tüm erkeklere sinirliyim ama babacım seni muaf tutuyorum. Ben sana kravat almaz mıyım gel buraya öpücem!'' dediğimde ablam kıskanç bakışlarla bana bakıyordu. Babam ise her zaman ki gibi bu hallerimi bildiği için sırıtıyordu.

''Yağcılık yapma tamam. Git gel akşama hepimiz orada olmalıyız ayıp olmasın millete.'' diyerek odamdan çıktı. Onun hemen ardından kapımın önünü mesken bellemiş annem tıpkı ablam gibi dikkatle elimde sıkı sıkı tuttuğum kredi kartına bakıyordu.

''Sen niye hala bakkala gitmedin?''

''Gidiyorum anne! Bakkala da gidiyorum düğüne de gidiyorum hatta biraz daha zorlarsanız öbür tarafa bile gitmeyi düşünüyorum şu an.''

Ablam ayağındaki terliği çıkartıp kalçama hafifçe vururken kendi kendine söylendi.

''Sus kız sabah sabah ağzından hayırlı bir laf çıksın.''

Omuzlarımı havaya kaldırarak umursamadan üzerime geçirdiğim siyah bir tayt ve tişörtle birlikte cüzdanımı kaptığım gibi kapıya ilerledim. O sırada aynanın önünden geçmiş olmalıyım ki fark ettiğim gerçekle kendimi direkt banyoya attım. Önce makyajımı temizledim sonra tepemde topladığım saçlarımla insan içine çıkabilecek hale geldiğimde, mavi gözlerimdeki yorgunluğu fark ettim. Geçeceği yoktu. Umursamamalıydım! Nihayet evden çıkıp hızlı adımlarla sokağın başındaki bakkala geldiğimde içeride duran kişiye öldürücü bakışlar atıyordum. Arkası dönük olduğu için henüz beni görmemişti. Para üstünü alıp arkasını döndü ve duraksadı.

''Abla!''

''Mahmut.'' dedim kıstığım gözlerimle.

''Abla!'' diye ikinci kez tekrar ettiğinde bu konuşmanın bir yere gidemeyeceğini anlamıştım.

''Evet benim Mahmut! Hani şu satıp gittiğin.''

Gözlerinde gördüğüm saf pişmanlık içimi burksa da onu kolay kolay affetmeye niyetim yoktu. Ekmekleri alıp parasını ödedikten sonra beni bakkalın önünde beklediğini gördüm. Başımı çocuksu bir kırgınlıkla dik tutup yürürken o da beni takip ediyordu.

''Abla beni dinlesen olmaz mı? Hem benim ne suçum var sen ne dediysen yapmadım mı?'' diye sorduğunda sesi çok üzgün çıkıyordu. Neden bilmiyorum ama Mahmut'a kızamıyordum hiçbir zaman. Hem haklıydı da dün ne dediysem yapmıştı çocuk. Aslında öfkemin asıl sahibi belliydi. Belliydi ama o henüz pimini çektiği bombadan habersizdi.

''Tamam Mahmut, dün başka şeylere kızdım ben boşver.'' dedim kafamı eğip ona bakmıştım.

''O zaman akşam düğüne geliyorsun değil mi?''

''Sen de mi gidiyorsun?''

''Abla ayşe de gidiyor hiç kaçırır mıyım? Annem gömleğimi ütülüyor akşam çok fena olacağım. Berbere de gidecektim ama babam gerek yok dedi.''

Gözüm Mahmut'un sıfıra vurulmuş kafasına takılınca gülmemek için dudaklarımı ısırmak zorunda kalmıştım.

''Bence de gerek yok. Boşver sen her halinle yakışıklısın.'' dediğimde gülerek omuzlarını dikleştirmişti. Binanın içine girip merdivenlerden çıktığımızda ikimizde ayrılarak kendi evlerimize girdik. Herkesin kahvaltı için beni beklediğini biliyordum. Hızla masaya ilerleyip ekmekleri bıraktığımda bugün ne pahasına olursa olsun intikamımı alacağama çoktan yemin etmiştim.

İlerleyen saatler dışarıda tek başıma kıyafet ve ayakkabı arayarak geçerken, direkt kuaförden düğünün salonuna gideceğimi arayıp ablama haber vermek zorunda kalmıştım. Eve gidip elbisemi görürlerse büyük ihtimalle babam kalp krizi geçirirken abimde ona eşlik etmekle beni ödürmek arasında gidip gelebilirdi. Saatlerdir benimle uğraşan kadının beğeni dolu gözleri istediğim halde olduğumu hissettirmişti.

''Gerçekten çok güzel oldunuz.'' diye samimice gülümsediğinde ben de ona içtenlikle gülümseyerek cevap vermiştim.

''Teşekkür ederim, elinize sağlık.''

Buradaki işim de bittiğine göre artık gidebilirdim. Bedenime tam oturan dar beyaz bir elbiseydi. Ön kısmı olabildiğince kapalıyken sırtım belimi gösterecek şekilde açıktı. Sol bacağımdaki derin yırtmaç şimdilik kendisini gizliyordu. Kendimden emin bir şekilde başımı kaldırıp aynadan son kez baktım. Kuaförün önüne gelen taksiye bindiğimde bu gecenin kolay geçmeyeceğini çok iyi biliyordum. Düğünün yapılacağı yer neyse ki gittiğim kuaföre çok uzak değildi. Yaklaşık yirmi dakika süren yolculuktan sonra ücreti ödeyerek arabadan indim. Ben indikten hemen sonra girişte davetlileri karşılayan kişilerden biri şaşkınlıkla bana dönmüştü.

''Meltem! Ne güzel olmuşsun hoş geldin!'' diyerek boynuma atılan Hatice ablaya sıkıca sarılmıştım. Nihayetinde bahçesinden az meyve çalmışlığım yoktu.

''Teşekkürler sende çok güzel olmuşsun! Bizimkiler geldi mi?'' dedim meraklı bakışlarımı içeride dolaştırarak.

''Geldi geldi bak şu ön taraftalar, kız geç bugün bu halinle sana da birini bulacak ablan. Boş göndermeyiz.'' dediğinde başımı gülerek sallamıştım. Adeta podyumda yürüyormuşcasına rahat adımlarla içeriye girerken bir çok kişinin bakışlarının üzerimde dolaştığına emindim. Tam karşımda koşarak gelen Mahmut gri bir takım elbise giymişti. Bu haline gülmek istemiyordum ama kahretsin! ÇOK TATLIYDI!

''Abla ne yaptın bu hal ne?'' Adeta kendini bodyguard ilan ederek önüme geçerken bakışları sertti.

''Ne varmış halimde be?''

''Meltem.''

Arkamda duyduğum abimin sesiyle öksürmeye başladım. Korkudan tüm organlarım ohal ilan etmiş olacak ki şu an kimin kime görev kitlediği belli değildi. Abim karşıdan gelmek yerine neden arkamdan gelmişti ki sanki! Korkuyla gülümseyerek arkamı döndüğümde abimin yalnız olmadığını fark etmem uzun sürmemişti. Aran siyah bir takım elbise giymişti, saçları ise her zamankinin aksine yan tarafa düzgünce taranmıştı. Onu bu haliyle neredeyse ilk kez görüyordum. Etrafıma göz gezdirdiğimde kadınların ona nasıl baktığını anlamamak elde değildi. Benim onu süzdüğüm gibi o da beni süzüyordu. Abimin sesiyle bakışlarımı ondan çekerek Rüzgar'a döndüm.

''Efendim abiciğim.''

''Meltem bu kıyafetin arkasını dikmeyi unutmuşlar sanırım?'' dediğinde gülmemek için kendimi zor tutuyordum çünkü benim saf abim gerçektende öyle olmuş sanıyordu.

''Ay yapma! O kadar da tembih ettim dikmemişler mi? Çok mu açık? Neyse idare edeceğim bu gecelik ne yapalım?'' dediğimde durumdan kötü etkilenmiş rolü yapmada üstüme yoktu. Abim ciddi ciddi buna ikna olurken Aran ifadesiz bir şekilde bana baktı.

''Kimi kandırıyorsun?'' diye sordu keskin bir ses tonuyla.

''Sen kim olarak bu soruyu soruyorsun?'' dedim sıktığım dişlerimin arasından. Üzerine atlayıp onu parçalara ayırmamak için zaten kendimi zor tutuyordum bir de sabrımı sınıyordu. Annemin karşıda oturduğu masadan el hareketi yapmasıyla abimin dikkati dağılmıştı. Aran ise verecek bir cevabı olmadığını bildiği için sessizce omuzuma çarparak gitmişti. Onu görmezden gelmeye çalışarak annemlerin oturduğu masaya gittim. İlk on beş dakika elbisem hakkındaki yorumlara türlü bahaneler üretirken etraf iyice kalabalıklaşmış ve uzun süredir görmediğimiz komşularımızla sohbet alıp başını yürümüştü. Hemen arkamda oturan iki genç kızın muhabbetine ister istemez kulak misafir olduğumda kaşlarım merakla havalandı.

''Ay Aran gelmiş gördün mü? İnanamıyorum ya çocuk pilot oldu geldi! Varya şimdi kaç kişi kapmak için yarışıyor Allah bilir.'' dediğinde diğeri hızla cevap verdi.

''Sevgilisi vardır boş bırakırlar mı kızım bu adamı? Amerikaya gitmiş gelmiş mahalleden biriyle evlenecek hali yok ya.''

Duyduklarımla gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Bu aptal kızlar onun sadece dış görünüşüne aldanıyordu. Hiçkimse onun gerçek yüzünü bilmiyordu! İlerleyen dakikalarda dans müzikleri çalmaya başlamıştı. Uzaktan bir kaç erkeğin ilgili bakışını hissediyordum yine de kimse abim ve babamın korkusundan yanıma yaklaşamıyordu. Yanımıza gelen Aran önce bana sonrada nadir kişilere takındığı gülümsemesiyle ablama baktı.

''Deniz Hanım, sizi piste alabilir miyim?'' diye sorduğunda ablam gülerek uzattığı elini tutmuştu.

''Edelim ablacım, hazır buradasın şu etrafa biraz hava atayım.'' dedi ve ayaklandı. Onlar piste giderken ben kıstığım gözlerimle Aran'a bakıyordum.

''Meltem kalk bizde dans edelim.'' dedi hemen yanımda duran Rüzgar.

''Abi sen ne anlarsın dans etmekten?''

''Kalksana kızım belki eş değiştirip Pınar'la dans etme fırsatı yakalarım kalk.'' diyerek zorla kolumdan çekiştirdiğinde pes ederek onu takip ediyordum. Bizde piste gittiğimizde Aran dönüp bize bakmıştı. Yaklaşık beş dakika süren abimin ayaklarımı ezme girişiminden sonra tam ellerimi geri çekecekken ablam Rüzgar'ı çekti kendisine. Ne olduğunu anlamadan kendimi Aran'ın kollarında bulduğumda ikimizin de gözü şaşkınlıkla açılmıştı.

Elimden tutarak beni kendisine çektiğinde onu umursamamak için çaba sarf ediyordum. Etrafımızdaki bakışlardan benim gibi o da haberdardı, hatta kıskanç kadınların bakışı beni çileden daha da çıkartıyordu. Aran ve benim aramda asla bir şey olamazdı. Ondan haz etmediğimi cümle alem bilirken hala bizi birbirimize yakıştıran insanların olması sadece komikti. Her ne kadar geçen zamanda görünüş olarak boyut atlamış olsada, ben onu erkek olarak görmüyordum. Benim gözümde hala ilk gün ki gibi benden nefret eden çocuğun ta kendisiydi! Hoş o da benim duygularımın aynısını bana karşı hissediyor olmalıydı ki belime yerleştirdiği eli dokunmuyordu bile. Ellerimizin birleşmesinin bile bizim için nasıl dayanılması zordu!

''Neşe teyzenin düğününde de seninle dans etmek zorunda kalmıştım. Koskaca düğünde neden hep aynı şey oluyor sanki!'' diye kulağına fısıldadığımda sadece bana bakmıştı. Bahsettiğim günü hatırlıyor olmalıydı. Mahmut'un anne ve babasının düğünlerine gittiğimizde kanlı bıçaklıydık. İki gün öncesi Aran saç tokamı çekip bahçedeki kuyuya atmış, ertesi gün ben de ondan intikam almak için annesinin balkona astığı çamaşırlarına çamurlu topumu fırlatmıştım. Gerçi o zamanlar bunun için büyük uğraş verdiğimi belirtmeliyim. Gün sonunda bizi ayırmak için annelerimiz gelmemiş olsaydı ya o beni ya da ben onu öldürecektim. Bizi barıştırmak için düğünde zorla dans ettirdiklerinde o gün de tıpkı şimdi ki gibi elini belime değdirmemek için elinden geleni yapıyordu.

''Hatırlıyorum.'' dedi kestirip atarak. Bakışlarını tekrar geniş salona çevirirken elbiseme takılan topuklu ayakkabım yüzünden dengemi kaybetmiştim. İşte o an olmaması gereken bir şey oldu. Eliyle belimden kavrayarak beni doğrulttuğunda elbisenin bel kısmının açık olduğunu ancak hatırlayabilmiştim. O da benim gibi şaşırmış olmalı ki yutkunarak belime yapıştırdığı elini geri çekti. Biten müzikle herkes dansı bıraktığında tüm ciddiyetimle ona baktım.

''Seninle konuşmamız gerekiyor.''

''Ne hakkında?''

''Konuyu biliyorsun. Hemen konuşmamız gerekiyor.'' dediğimde üstelemeden umursamazca kafasını salladı.

''Teras kata çık geliyorum.''

Aldığım onayla arkamı dönerek bizimkilerin yanına gittim. Biraz su içtikten sonra hava almaya dışarı çıkacağımı söylemiştim. Herkes birbiriyle öylesine sohbet halindeydi ki dikkat etmemişti. Teras kata çıktığımda kimsenin olmadığını anlayınca Aran'ı beklemeye başladım. Dediği gibi bir kaç dakika sonra hemen arkamdan gelmişti. Topuklu ayakkabılarım sayesinde en azından yüz yüze bakabiliyorduk. İşte bu şimdilik en iyi silahımdı.

''Seni dinliyorum.'' dedi ellerini ceplerine koyarak vücudunu gerginleştirmişti. Bu hareketinin neden dikkatimi dağıttığı gerçeğinin üzerinde durmak istemiyordum.

''O gün sana yaptığım şey doğru değildi, seni kızdırdığımı biliyorum.'' dedim üzgün olduğumu belirtircesine kafamı önüme eğmiştim. Bu halim onu şaşırtmıştı.

''Aslında bakarsan aramızdaki şeyleri düzeltebileceğimizi düşündüm. Sonuçta ikimizde artık küçük değiliz. Büyüdük, değil mi?''

Ona iyice yaklaşarak elimle ceketinin yakasını düzelttiğimde bakışları elime kaymıştı. Şu an ona böylesine yakın olmak benim için hiç kolay değildi!

''Meltem.'' dediğinde ismimle birlikte derin bir nefes aldı.

''Ne yapmaya çalışıyorsun sen?'' diyerek bir gözünü hafifçe kırptığında yutkunarak gülümsedim. Bu sefer yanağımı onun yanağına sürterek tüm vücudumu Aran'a yapıştırmıştım. Beni ne durduruyor ne de engelliyordu. Boşta kalan elimi yanağına koyarak göğsüne iyice sokulduğumda yeşil gözlerinin içine bakıyordum.

''Beni durdurmuyorsun.'' dediğimde yemin ederim izlediğim sezonluk dizilerdeki erkeklerin o arzu dolu bakışlarının aynısını Aran'da görebiliyordum. Onu öyle bir arafta bırakmıştım ki!

''Bana bundan sonra yaklaşma Aran.''

''Neden?'' diye sordu sorgulayan bakışlarıyla.

''Eğer bana yaklaşmaya devam edersen-'' diyip yırtmajımın açıkta bıraktığı dizimle kasıklarına sert tekmemi geçirdim. O acıyla iki büklüm eğilmiş olanları idrak etmeye çalışırken ben alaycı tavrımı yine ortaya koymaktan geri durmamıştım.

''Çocuğun olmaz sonra. Yazık...''

Acılar içinde kıvranarak adımı sayıkladığında soğuyan kalbimle tepeden bir bakış attım.

''2-2"

"Hesabı sanırım kapattık?"

Eveeet! Apartmanimizin yaralı sakinlerinden Kazım abiyle tanıştık. Onu da sevdiniz mi?? 😂

Continue Reading

You'll Also Like

97K 9.7K 19
*avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum,neden sana vurgunum? -bir mahalle hikâyesi- 18/05/2023 " Dökme yüzünü." dedi. Yüzüne vuran kızıl ateşlere ba...
310K 17.3K 61
Hadi ama nerden bilebilirdim ki okulun ilk gününden müdürün oğluna tekme atıcağımı!
394K 1.7K 4
YENİDEN YAZILIYOR 🍷⛓️🌓 Enemies to lovers... ⛓️ ~mafya İyi kalpli ama yaşadığı ilişkiler yüzünden kırık olan Ahu ablası evlenince onunla aynı evde...
5.1M 281K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...